MÜZİK DÜNYASININ TEK SENDİKASI: MÜZİK-SEN

Micheal KUYUCU 14 Mar 2021

Micheal KUYUCU
Kovid-19 pandemisinin tüm mesleklere ciddi zararları oldu. Bu mesleklerden biri de sanat camiası.

Pandemide değerini daha fazla anladık

Kovid-19 pandemisinin tüm mesleklere ciddi zararları oldu. Bu mesleklerden biri de sanat camiası. Özellikle müzik camiası çok büyük sorunlar yaşadı. Tarihte ilk kez ekonomik nedenlerden dolayı hayatlarına son veren müzisyenlere tanıklık ettik. Tüm bunların nedeni sosyal hakların eksikliği. Türkiye sendikalaşma konusunda maalesef biraz zayıf kaldı. Aslında kimsenin sendikalaşmayı önlemeye çalıştığı yok. Devlet belirli kurallar çerçevesinde sendikalaşmaya izin veriyor. Ama bu konuda bilinç çok zayıf. MÜZİK-SEN genel başkanı bu konuda ciddi çalışmalarda bulunan kişilerden biri. Sendika genel başkanı İpek Koçyiğit ile MÜZİK-SEN’i ve sanatçıların sendikalaşması gerekliliğini konuştuk.

“Sendika kavramı insanları korkutuyor”

Sendikalar ciddi bir şekilde bizim halkımızı, toplumumuzu çok korkutuyor. Böyle bir sürecimiz var. Aslında müzisyenler işçi biliyorsunuz. Bizler işçileriz. Saati, yaşam koşulları, düzeni olmayan bir topluluğun başını çekiyoruz. 1989 yılında kuruldu sendikamız. Bundan öncesi 1980 dönemi öncesinde tüm iş altında Türkiye genelinde bir sendikalaşma başlamıştı. Ama bunun sonucu 12 Eylül 1980 sonrasında yaşananlardan sonra tüm sendikalar kapandı. 1989 senesinde sendikamız kuruldu ve bu döneme kadar da güzel işler yaptı müzisyenler için. Çok fazla bilinmedi aslında. Ankara menşeili bir sendika. Bunun biraz sıkıntılarını da yaşadık aslında. Kurucumuz rahmetli oldu çok değerli bir basın yayıncıydı. Mehmet Çırkay çok etkili oldu çalışmalarıyla. Şimdi biz onun meşalesini taşımaya çalışıyoruz diyelim.

“Sosyal güvencesi olmayan sanatçıların sendikasıyız”        

25 senelik müzisyenim. Aslında Fransızca öğretmeniyim ama müzik hayatım hiçbir zaman bitmedi. İşletmeci kimliğim de var ama onu çok kullanmak istemiyorum. Sonuçta bir STK’yı temsil ediyorum, onun başındayım. Ama sendikamız hiçbir sosyal güvencesi olmayan sanatçıların sendikası. Ve sendikada 9. Olağanüstü genel kurulunu 31 Ağustos’ta yaptı, ki o dönem biliyorsunuz tamamen müzik sektörünün pandemi dolayısıyla sıkıntılarını yaşadığı bir dönemdi. Bu dönemi hem sendikal anlamda hem de maddi imkansızlıklarla uğraşarak geçirdik diyebilirim size.

“Müzisyen işçi kimliğini unutmamalı”

Kesinlikle insanlarda bir sendikalaşma bilinci yok. Sanatçı kimliği olan her bir bireyin bir korkusu var sendikaya karşı. Halbuki bizim anayasamızda yer alan bir hakkımız. Biz sokaklara çıkıp vandallık yapmıyoruz. Bir müzisyen bizlerden neler bekliyor sendika olarak, sosyal yaşam, iş güvencesi ve maddi imkanlarının çerçevesinde bir yaşam standardını oluşturmak istiyor. Ama müzisyenler bireyselliklerinden dolayı bundan yoksun kalıyorlar. Bir kere müzisyenler işçi kimliğini unutmamalı bence. Bunun çerçevesi içinde davranmalı. Bir sürü oluşumlar var biliyorsunuz. Birliklerimiz var, derneklerimiz var ve bu dernek çatısı altında bilmediğimiz, gerekli gereksiz derneklerin etkisinde kalan müzisyen dostlarımız var. Biliyorsunuz portföy çok geniş. Altyapısı olan müzisyen çok az ve özellikle sendika üyesi olan müzisyenlerimiz eğitimle de alakalı bir problemi var ve bunun zorluğunu biz sendika olarak yaşıyoruz.

“Sendika korkusunu atmalılar”

Sendika korkusunu atmalı insanlar ayrıca egolarını da bırakmak zorundalar. Bu dönem artık o dönem değil. Bunun ciddiyetinde olmamız gerekiyor. Bir korku var, sektörün başında olan arkadaşlar olsun, isim vermek de doğru değil. Hepimiz eşiz, dostuz, arkadaşız. Ama sektörün başındakiler bile bu korkuyla yaşıyorsa gariban müzisyen ne yapsın.

“AB sanatçısının arkasında oldu”

Pandemi döneminde 12 aydan beri biliyorsunuz sektör çok büyük sıkıntıda. İntihar eden müzisyenlerimizin üç aşağı beş yukarı sayıları belli. Bunlar kesin net değil ama. Bu sanat sektöründeki sanatçıların, emekçilerin ciddi sıkıntıları olduğunu gösteriyor. Avrupa’da böyle şeyler yaşamıyoruz. AB sanatçısının, emekçisinin arkasında. Almanya’nın, Fransa’nın ve İngiltere’nin süreç boyunca ayırdığı bir fon var. Bu fonlardan sanatçılar güzel bir şekilde yararlandı. Fransa’da bir sanatçı 1000-1500 Euro arasında her ay düzgün bir şekilde parasını aldı. İngiltere keza 1 milyar 250 sterlin bir bütçe ayırdı, keza Almanya. Madem biz bu kadar sıkıntılar yaşadık, niçin devletimiz bize sahip çıkmadı? Bu soruyu onlara sormak istiyorum. Bu süreç var ve göründüğü kadarıyla bu süreç uzayacak. Bu süreç bize kötü bir şekilde yansıdı. Hiçbir güvencesi olmayan, sosyal yaşamsal. Biliyorsunuz çalıştığımız ortamları. Yeri geliyor yerin altında çalışıyor müzisyenler. Bir yaşam güvencesi yok. Bizi sadece şey gibi algılıyorlar, sahneye çıkıyoruz, eğleniyoruz. Ama bunun arkasındaki çalışma platformunu göz önünde bulundurmuyor insanlar. Biz eğlenmiyoruz. Biz mesleğimizi yapıp karşılığında ekmeğimizi kazanıp evimize para götürüyoruz. Ailemize bakıyoruz. Ve şu an gözlemlediğimiz zaman, dört yüz çarpı dört diyeyim ben, bir milyonun üzerinde kaçak çalışan müzisyen var. Bir roman tayfamızda var onlar ayrı. Onlar 13-14 yaşında başlıyorlar çalışmaya. Ciddi bir rakam var ve kayıt dışı çalışıyor bunlar. Teknik ekibi var, stratejisinde çalışan var, rodisi var.. Bu bir zincir.

“Tüm siyasi partilere eşit mesafedeyiz”

Çok yazılar yazdık biz aslında. Çok yazılar yazdık, milletvekilleriyle görüşmeler yaptık.  Bizim her partiye karşı eşit bir mesafemiz var. Hiçbir din, dil, ırk, cinsiyet ayrımımız yok. Portföyümüz geniş. Bütün siyasilere kapımız açık. Bizim istediğimiz hak olan, hak edilen ekmeğimizin peşine düşmek. Standart bir yevmiyeyle çalışmak. Tabii burada işletmecilere de çok büyük bir rol düşüyor. Sigortasız eleman çalıştırmayacak. Ay içinde 10 günün altında çalışan müzisyenlerin kısmi sigortalılık, ek-6 dediğimiz bir formatımız var. Bunu uygulamak zorundalar. Biz Ankara kent konseyi ile güzel kararlar aldık, güzel çalışmalar yapıyoruz. Bunu yapmak zorunda artık. Müzisyen de işletmeci de. Bunun sonuçlarını görüyoruz. Bizler dilenci değiliz. Biz fakir de değiliz. Onurlu ve gururlu insanlarız. Ekmeğimizin peşine düşmek zorundayız. Ben sanatçı arkadaşlarıma buradan şunu söylemek istiyorum: Beraber olalım, birlik olalım, haklarımızı alalım. Bir sendikamız var. Duyuyorum ben dernekler, miyor1, mesan onlarla da iş birliği içerisindeyiz. Sevdiğimiz saydığımız sanatçı dostlarımız var. Değerli müzisyen arkadaşlarımız var. Yani birbirimize destek çıkmak zorundayız. Bu sendika yaşamalı.

“Üye olmaktan korkmamalılar”

Sanatçılar bir sendikaya üye olmanın ne demek olduğunu bilmiyorlar. Sendika süreci büyük bir çalışma gerektiriyor. Meşakkatli bir yol. Bu haklarımızı elde edebilmemiz için sesimizin güçlü çıkması gerekiyor.  Ama onlar verilecek üç kuruşluk aidatı bile ‘biz niye üye olalım, ödeyelim’ şeklinde bile düşünebiliyorlar. Kimseyi suçlamak istemiyorum ama bu alt yapı hepimizde var. Gereksiz geliyor. 18 yaşını doldurmuş her bir birey, müzikle sanatla ilgilenen her bir birey bizim sendikamıza üye olabiliyor. Bunu teknik ekipten tutun, herkese kadar. Rodisiydi, teknik ekibiydi, tiyatrocusu, şairi, yazarı, çizeri. Bütün sendika üyesi. Ve o dönem özellikle 1994’te. Geriye dönük boş lambada bazı eksik aksaklıklar çıkmış zaten. Emekli olmuşlar. Geçmişie baktığımızda mesela M.F.Ö’den, Arif Sağ’a, Kayahan’a kadar çok isim var.  İlk aklıma gelenler onlar.

“Sanatçı yaşam güvencesi istiyor”

Sendikalaşma fikri bizim en doğal hakkımız. Anayasamızın 64. Maddesi ne diyor biliyorsunuz? “Sanat ve sanatçının haklarının korunması” diyor. Unesco’nun bize verdiği bir tavsiye kararı var. Bizler korunmak ve kuşatılmak zorundayız. En zor zamanlarda etkilenen sanatçılar olarak bizleri korumak devletin hakkı. Biz de buna istinaden bütün haklarımızı, devletin bize verdiği demokratik hakları kullanarak sendikalı olmak zorundayız. Sendikal haklar her zaman bir sanatçı için önemli bir kimliktir. Bu kimliği taşımak zorundayız. Biz demokratik hakları kullanarak sendikalı oluyoruz. Ekmek, aş, yaşam güvencesi istiyoruz. En temel haklarımızın arkasında durarak bir şekilde yürümemiz gerekiyor ama hep beraber.

Ebru Polat ne anlatıyor?

“Soda”, “Hava Çok Sıcak”, “5 Karat” ve “Çıngıraklı” gibi şarkılarıyla izlenmeleri milyonları aşan Ebru Polat, yeni şarkısı “ANLAT” ile müzik yolculuğuna devam ediyor. Sözleri kendisine, müziği Pınar Çubukçu’ya ait olan şarkının düzenlemesi Ozan Gülek’e ait. Ebru Polat, kendi yazdığı duygusal şarkısı “ANLAT” ile yine birçok kişinin hislerine tercüman olmayı hedefliyor.

“Anlat” şarkısının klibinin yönetmen koltuğunda Ferit Çetinkaya oturdu. İstanbul Çengelköy’de, pandemi koşullarına uygun olarak gerçekleşen çekimlerde Ebru Polat’a nişanlısı Tolgahan Yıldız eşlik etti. Sıfırın altındaki sıcaklıklarda büyük özveriyle çekilen klipte Ebru Polat, az kalsın donuyordu. Klip Youtube’da Ebru Polat TV’de yayınlandı.

Hande Ünsal 2021 yılında da iddialı

'Yorgun Savaşçı' ve 'Sözüm Söz'le 2020 yılını pandemiye rağmen başarılı geçiren Hande Ünsal, 10.uncu single şarkısı 'Çok Sevmekten'le 2021 yılında da zirveye oynuyor.

Sözlerine Hande Ünsal'ın, müziğine Hande Ünsal ve Mert Carim'in imza attığı şarkının düzenlemesini Serkan Balkan yaptı. Klibi Ecem Gündoğdu yönetmenliğinde çekilen 'Çok Sevmekten' DMC Music etiketiyle tüm dijital platformlarda paylaşıldı.

Mabel Matiz beşinci albümünün ilk şarkısını tamamladı

Mabel Matiz’in, yapımı devam eden 5.albümünden ilk tekli çalışması; “Kahrettim” müzik severlerle buluştu.

Sözü ve müziği Mabel Matiz’e ait olan “Kahrettim”, güçlü duygusal anlatımı ve güncel sound deneyimi ile dinleyeni hemen yakalayan, midtempo bir şehir şarkısı olarak konumlandı. “Kahrettim”, “itiraf”, “kabul” ve “vazgeçiş” gibi içsel temaları işliyor ve bu kırılgan deneyimlerin altında yatan güçlü, dönüştürücü potansiyelin altını çiziyor.

Yurt dışı destekli şarkı

Mix’i Flytones, mastering’i ise Metropolis Stüdyoları’nda Matt Colton tarafından yapılan şarkının artwork çalışması İspanyol sanatçı Joan Manel Pérez tarafından tasarlandı. “Kahrettim”in video klibi Almanya’nın çıkış yapan yönetmenlerinden Mirza Odabaşı tarafından Berlin ve İstanbul’da çekildi. Beş gün süren çekimlerde, içinde Mabel Matiz’in de bulunduğu çeşitli sanatçıların performanslarına, günlük hayatın içinden hikayelere ve yoğun şehir görüntülerine yer verildi.