NASİHAT OLMAK

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bildiklerimizle uygulamamız arasındaki açının neden giderek açıldığına ilişkin tartışmamıza dâhil olan dostlarımız, insanın kendi varlık hakikatinden uzaklaştığına işaret ediyorlar.

Bu felsefi tespitler doğrudur ve değerlidir. Asıl tartışılması gereken temel sorun; günümüz insanını giderek kendine ve çevresine yabancılaştıran, bilerek uygulamama, doğruyu bildiği halde eğrinin yanında olma halinin üstesinden nasıl gelineceğidir?

Evet, hayata dair birçok gerçeği, dinliyor, okuyor, öğreniyoruz… Hatta üzerinde uzun uzun düşünüyor, tartışıyor ve nasihatler veriyoruz. Ancak edindiğimiz bilgileri kendi davranışlarımıza aktaramıyor yani öğrendiklerimize dönüşemiyoruz ya da bildiklerimiz dönüşmemiz için yeterli olmuyor. Bizi iyiye, güzele ve doğruya giden yoldan alıkoyan caydırıcıların gücüne yenik düşüyoruz da güzele dönüşemiyoruz.

Dönüştürmeyen Bilgiler

Günlük pratiğe baktığımızda görüyoruz ki tüm yaşam alanlarında haz odaklı sanal yaşam alışkanlıkları bizi, asıl menzilimiz olan güzele yolculuktan alıkoyuyor. Öyle ki insan olarak içimizde yer alan temel iki eğilimden iyi ve güzel olandan hızla uzaklaşırken aynı hızla kötü ve çirkine yaklaşıyoruz. Çünkü insanın olumsuz tarafı bir bombardıman misali daha fazla beslendiğinden kötüye meyil artıyor. Ve iyilik adına bildiklerimiz, bilinen ama uygulamaya geçmeyen ve bizi değiştirmeyen bir yük olmaktan öteye geçmiyor.  

Düşünün ki bilgi çağı olarak başlayan ama küresel bir ağa dönüşen günümüzde insan, bu ağın sarmalında sürüklenen sıradan bir hücreye dönüşmek üzeredir. Maddi tatminlerine ulaşmak için hızla yeni ağlar kurmak zorunda kalan insan, kendi ruhunun geldiği varlığın kaynağına yani gerçek ağına yabancılaşıyor. Evet, sanal bilgi ağları, bizi mana ve ruh bilgi ağından uzaklaştırıyor. Küresel sanal ağa mahkûm olarak sürüklenen ve maalesef bunun farkında olmayan insan, temel ihtiyacı olan aşkın güçle olan bağını zayıflatarak ruhunu tatmin etmekten hızla uzaklaşıyor.

Gelişmiş ülkelerde intiharın, ölüm nedenleri arasında ikinci sıraya yerleşmesi biraz da bundan değil midir? Tatmin olmayan huzursuz ruhlar, kendine kıyıyor. Çünkü gerçeği, elinde var olanla, gözle görünenle sınırlı tutan bakış, bizi sonsuzluk âleminin sağladığı engin huzurdan uzaklaştırıyor.

Dünyada madde odaklı yaşam felsefesinin insana huzur getirmediğinin yavaş yavaş fark edildiğini gösteren gelişmeler de vardır. Zira insana ilişkin araştırmalar ve özellikle pozitif psikoloji alanında ciddi çalışmalar başlamıştır. Diğer yandan büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerinin, insani değerlerle yeniden buluşmak için bir arayışa girdiklerini, meditasyon ve benzeri oturumlara yöneldiklerini görüyoruz.

Yeni Bir Dil

Şu halde sanal dünyanın baş döndürücü ağlarından zarar görmemek, kendi ruh dünyamızın değerleri ile yeniden bağ kurmamıza bağlıdır. Belki de bunun için yeni bir dil inşa etmek gerekecektir. Öyle bir dil ki düşündüklerimiz yapabileceklerimize dönüşsün. Gönlümüzün dili bizim hayatımıza yol göstersin, olduğumuz gibi görünüp göründüğümüz gibi olalım.

Dolayısıyla âlemin madde eksenli değil enerji eksenli bir yapı olduğunu ortaya koyan Kuantum Dinamiğini artık insan hayatına da uyarlama zamanı gelmiştir. Aksi halde sanal dünyanın etrafımızda ördüğü ağlardan kurtulup kendi hakikatimizin gerçek ağına talip, tekâmüle açık yolcuları arasında yer alamayız.

Bu çerçevede eğitim sisteminin, objektif bilgi ve beceriler yanında insan, insani değerler, ruh dünyamız yani insanın mana yolculuğunu da yine bilimsel yolla aydınlatması gerekli ve önemlidir. Unutulmamalıdır ki mana bağlarımızın, sanal ağlara yenik düşmesi ciddi bir felakettir. Bu felaketi önlemek için nasihat vermekten önce hâl diliyle nasihat olabilen örnek kişilere ihtiyacımız var.