NE ANGELİNA JOLİE OLDUK NE DE FERRARİ SAHİBİ!

Yaşar İÇEN 14 Eki 2019

Yaşar İÇEN
"Ne güzel ne değerli duyguları içinde barındırır canım Anadolu... Komşunun, akrabanın, dostların ve hatta mahalle sakinlerinin; acısı acımızdır sevinci de can-ı gönülden sevinmemize vesile"

Türkiye ‘Barış Pınarı Harekâtı’na başladı ve kararlılıkla harekâta devam ederken akıllara zarar durumlara şahit oluyoruz! Bunca ‘Sende mi Brütüs’ tepkimizden sonra asıl şok dalgası KKTC’den geldi ülkeye! Gerçi benim için şok değil beklenen bir durumdu. Neredeyse 12 yıl öncesinden başlayarak aralıklarla bugünlerin yaşanacağını söylemiştim ya neyse boş verin o mevzu çok uzun müsait bir zamanda anlatırım.


Evet sosyal medya, ekranlar, siyasiler, telefon mesajları derken bir de ‘Angelina Jolie pozları’ mevzumuz oldu. Hem de nur topu gibi.
Ülkemin basın ve medyaya dair kaymaklarına bal döküp sağına soluna bakmadan kaşıklayan yorumcu, haberci, sunucu, muhabir, uzman ve daha aklıma gelmeyen tüm kavramları Barış Pınarı Harekâtı’nın devam ettiği sınır noktalarına akın etti.
Bu akınla birlikte ilk günden benim de dikkatimi çeken ve rahatsız eden bir durum Buket Aydın üzerinden patladı! Yaralı ve şehitlerin haberlerini aldığımız yerlerde film sahnelerinden fırlamış karakterleri samimiyetsizce görüyorduk. Orası defile mecrası değil ateş hattıydı! Fönlü saçlar, ojeli tırnaklar, badanalı suratlar... ‘Ben mi geri kafalıyım yoksa ekrandan yansıyan görüntüler benim gibi herkesi de rahatsız ediyor mu’ sorum kısa zamanda cevap buldu. Önce bölge insanından ‘bu nedir yahu’ sesleri gelmeye başlasa da; aman susun bizler ev sahibiyiz dedik.
Hemen sonra bölge dışından gelen tepkiler ile anladık ki; evet herkes rahatsızmış bu durumlardan!
“Tıpkı mevsimler gibi gittiğiniz mekanları ve içinde vuku bulan havayı gözeterek giyinmek ve davranmak gerekiyor diye düşünenlerdenim...” Haksız mıyım?

Bu duruma bir örnek vererek açıklık getirmek istiyorum. Güneydoğu Anadolu Bölgesi pek çok diziye ve filme mekan olmuştur. Peki bu çekimlerde bölge halkını en rahatsız eden durum nedir biliyor musunuz? Film ve dizilerde kostümlerin, yöresel ağızın, toplumsal yapının gerçekle hiç örtüşmeyen bir şekilde senaryo edilmesi! Kadın oyuncu sözde köylü kızı ama uzun manikürlü tırnakları, boyalı ve fönlü saçları, yay gibi kaşları, takma kirpikleri, minicik elbisesi, full makyajlı suratı, köfte gibi silikonlu dudakları ile köy meydanında sevgilisi ile cilveleşirken gerçek bölge insanına bolca ‘biz böyle değiliz’ öfkesiyle ‘ya sabırlar’ çektiriyor. Dizideki gibi ‘ultra modern’ bir karakter ne Güneydoğu’nun ne de Anadolu’nun hiçbir köyünde var olmadı biline!
Sosyal medyada kopan ‘Angelina Jolie-ferrari’ polemiği de böyle birşey. Modernlik ve popüler olma peşinde çılgınlar gibi koşarken Osmanlı’dan bu yana bizi biz eden samimiyeti, sevgiyi, saygıyı ve empati kurma yeteneğini kaybedenler olabilir. Hadi onlar ‘game of medya’ ile meşgulken kendi kurumları neden ‘bacım madem oralara gidiyon bi sağına soluna bakıver de ilham al’ demiyor?
Sınır bölgesine gittiğini boynuna puşiler takarak katıldığı programlarda ispat etmeye çalışanlar, üç beş çocuğun yanında fotoğraf çektikten hemen sonra arkasına bakmadan uzaklaşanlar, ’bakın ben de geldim’ diye naralar atanlar; içinde bulunduğunuz yer sahne değil! Bizler iyisiyle kötüsüyle yıllardır buradayız da bir gün bu modlara girmedik çünkü burası da ülkemin bir parçası.

Sur’da Hendek terörünün yaşandığı günlerde televizyon programı yapmayı ısrarla sürdürdüm. Hem de ‘gönüllü olarak tek kuruş almadan’! Öyle düşündüğünüz gibi değil şartlarımız. Resmen maddi-manevi sefiller modunda sürünüyoruz anlayacağınız!
Sürünüyoruz ama pes etmiyoruz çünkü terörün istediği sessizlik ve korku değil, enerji ve moral veren güçlü sesler lazımdı hepimize. Ekranlardan dünyanın pek çok yerine ulaştık, anlattık, birlikte ağladık, herkesin duasını aldık, kültürler arasına köprüler kurduk, terörün gerçek yüzünü amatörce hazırladığımız videolar ile gösterdik..
Program yaptığım bina Sur’a bir adım mesafedeydi... Adres sormayan kurşunlar ansızın binanın duvarına gelirdi... Gece sokaklar bomboş, sessiz ve tüm kötülükleri içinde barındırıyordu...Ve biz hep tek başımıza gidip geldik! Bunca olumsuzluğa rağmen bir kez olsun ‘hey millet ben cesurum, ben buradayım, ben çok büyük şeyler yapıyorum’ demedik ne ben ne de diğer emektarlar.
Güneydoğu’yu tatil, ziyaret, gezi programına almayanlar ve hatta üzerinden uçakla dahi geçmeyenler annelerin oturma eylemi ve Barış Pınarı Harekâtı ile bölgeye akın etmeye başladınız tamam. Kürtçe deyişle ‘ser sere ser çava’ yani başımız gözümüz üstüne. Fakat sizden ricamız şu; ‘Anadolu İnsanı Duyarlılığı’ ile arz-ı endam edin sokaklarda!