NEDEN YABANCI DİL ÖĞRENEMİYORUZ?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Sokağında yabancı dil konuşulmayan bir ülkenin okulunda yabancı dil öğrenilmez.

Öncelikle bu yazının, yabancı dil öğrenmenin teknik yollarını anlatan bir yazı olmadığını belirtmek isterim.

Millet olarak yabancı dil öğrenmek ve öğrenmek istemek arasında büyük bir dengesizlik yaşıyoruz. Hemen herkes bir yabancı dil öğrenmek istiyor ama hemen hemen hiç kimse öğrenemiyor. İngilizce seviyemiz, “Yes-No”, “How are you, ne var you” ya da “Are you cola, are you disco” seviyesindedir. Yabancı dil deyince ilk akla gelen İngilizce başta olmak üzere herhangi bir yabancı dili okulda veya kursta öğrenemememizin üç temel sebebi vardır. Bunlardan biri olumlu, diğer ikisi ise olumsuzdur. Sırayla gidip önce olumlu sebebe bakalım.

Sömürge olmadık

Devletimizin diğer devletlerden en büyük farkı, menfaatine değil bekâsına öncelik vermesidir. Yâni devletin ekonomisi ve devleti kuran halkın sosyal yapısı ve kültürü zarar görecek bile olsa, devletin bekâsı her zaman ve alternatifsiz olarak birinci sıradadır. Bu yüzden İstiklâl Savaşı’nda birçok varlığını fedâ edip maddî ve mânevî zarar görmeyi göze almıştır ama bekâsını göz ardı etmemiştir.

Gücünün halkından ve halkının ontolojik hazinesinden alan devletimiz, varlık-yokluk mücâdelesini büyük ve telâfisi zor yaralar alarak atlatmış ve dünyâda tek örnek olarak, resmen sömürgeleştirilemeyen tek devlet olma vasfını kazanmıştır.

Afrika’dan (ABD dâhil) Amerika’ya, Uzak Doğu’dan Ortadoğu’ya kadar sömürgeleştirilen bütün devletlerin vatandaşları kendi dillerinin yanında, sömürgeci ülkenin dili olan başka bir dili, “yabancı dil” olarak değil, “ikinci dil – L2” olarak öğrenmiştir. Daha doğrusu öğrenmek zorunda bırakılmıştır.

“Yabancı dil” ve “ikinci dil” arasında çok büyük ve önemli bir fark vardır. Ama bu fark, bu yazının konusu olmadığı için ayrıntıya girmiyorum.

Türk devleti olarak Osmanlı’dan cumhuriyete geniş sürecimizde, sömürgeleşmekten kurtulmamızın sâyesinde bizim “ikinci dilimiz” olmamıştır. Dolayısıyla bu, yabancı dil öğrenemememizin olumlu sebebidir.

Sömürgeleşme tâlihsizliği yaşayan tüm ülkelerin vatandaşları, belki “dünya dili yalanı”na kanıp başta İngilizce olmak üzere, Fransızca ya da başka bir yabancı dil öğrenmiş ve konuşuyor olabilirler. Ama artık maalesef, millî dil hassâsiyetlerini kaybetmiş durumdadırlar. Bu kayıp, en fazla iki nesil sonra kendi dillerinin kaybolmasına sebep olmuş veya olmak üzeredir. Her yıl, resmî dil özelliği kazanması engellenmiş yüzlerce dilin yok olmasının sebebi budur. Sömürgeci devletler tarafından bu dillerin bir alfabe kazanıp yazılı ve kalıcı hâle gelmesi engellenmiştir. Teoride bağımsızlığını kazanmış bu ülkeler, teoride sömürgeci ülkenin dilini konuşmaya ve kendi anadili yanında bu sömürge dilini devletin resmî dili olarak kullanmaya devam etmektedir.

İşte korkulması gereken “iki dillilik” budur. Yoksa bir coğrafyanın değil iki, bütün doğal dillerinin bir arada yaşaması kadar doğal, gerekli ve zenginleştirici bir durum yoktur. Bu, kozmopolitliktir. Kozmopolitlik, sömürgeciliğin ve küreselleşmenin panzehridir.

Kozmopolitliğimizi kaybettik

Olumsuz nedenlerin ilki, şehirlerimizin kozmopolit kimliğinin yok edilmesidir. Dil bir olgu olarak, okulda veya kursta değil, sosyal hayatta yâni evde, sokakta, mahallede, çarşıda, pazarda öğrenilir. Evde anadil öğrenilirken, sokakta ve çarşıda diğer diller öğrenilir.

Bunun yaşayan bir mikro örneği olarak İstanbul’daki târihî Kapalıçarşı verilebilir. Kapalıçarşı’da dünyanın her yerinden gelen turistlerin dilleri konuşulur. Burada çalışanlar, bir yıl içinde iki-üç dil öğrenirler.

Şehirlerimiz kozmopolit özellikleri yok olması maalesef doğal yollarla değil; yapay, zorâkî ve cebrî yollarla olmuştur. Örneğin Cumhuriyet sonrası yapılan mübadelelerle Yunanistan’a giden İstanbullu Rumlar; çoğu Amerika’ya göç eden Ermeniler; Avrupa ya da İsrail’e yerleşen Yahudiler ve daha niceleri, giderken İstanbul’un kozmopolitliğini de berâberlerinde götürmüşlerdir.

Osmanlı’nın son zamanlarda bile yerli halkın konuştuğu Türkçe dışında bu dillerin yanı sıra; ticâret, eğitim ve sanat gibi sebeplerle İstanbul’ gelen Araplar, Farslar, İtalyanlar, Ruslar, Macarlar, Bulgarlar, Gürcüler, Fransızlar, Almanlar, Sırplar, Boşnaklar kendi dillerini sosyal hayatta kullanarak İstanbul’un kozmopolitliğine renk katmışlardır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında bile eski bir İstanbul mahallesinin sokakların ve çarşısında iki-üç dil konuşulurdu. Anadilin yanında bir yabancı dil bilmek ve konuşmak olağan bir şeydi. O dil yabancı dildi ama kimse yabancı değildi. Ama “ulus devlet” için tek tip bir toplum oluşturmak üzere yavanlaştırılan sosyal yapı içinde, günlük hayatta başka bir dilin konuşulma özelliği kaybolmuştur.

1939 yılında İstanbul’da tam otuz üç farklı dil konuşulduğu tespit edilmiştir. Bu diller ve konuşan kişi sayısı şöyledir: Türkçe (560.865), Abazaca (206), Acemce (377), Almanca (3.641), Arapça (2.681), Arnavutça (6.175), Boşnakça (737), Bulgarca (2.227), Çekçe (116), Çerkezce (102), Ermenice (39.414), Flamanca (19), Fransızca (3.785), Gürcüce (298), Hırvatça (33), İngilizce (948), İspanyolca (8.208), İsveççe (59), İtalyanca (3.528), Kıbtice (230), Kürtçe (1.832), Lazca (23), Lehce (211), Macarca (424), Pomakça (14), Romence (141), Rumca (74.831), Rusça (2.214), Sırpça (712), Tatarca (465), Yahudice (26.161), Muhtelif (368).

Şimdi bu dillerin bâzılarının değil konuşanını, adı bile bilmiyoruz. Sokağında yabancı dil konuşulmayan bir ülkenin okulunda yabancı dil öğrenilmez. Zira hem anadil hem de yabancı dil, bir kültür yâni yaşayan toplumsal yapıda öğrenilir. İnşallah Suriyeli muhacir kardeşlerimizin ülkemizdeki varlığı bu açığı biraz olsun kapatır.

Türkçeyi bilmiyoruz

Olumsuz sebeplerden ikincisi ise kendi ana dilimizi ve ulus devletimizin resmî dili olan Türkçeyi bilmememizdir. Bilmek, öğrenmekten sonra ulaşılan seviyedir. Türkçeyi öğrenemiyoruz çünkü hem sosyal hayattaki Türkçe, hem de eğitim sistemimizdeki Türkçe öğretimi çok kötü durumdadır. Bunun en önde gelen alt sebebi ise, yukarıdaki olumlu sebep olan değindiğim sömürge olmama ile tezat oluşturan bir sebeptir. O da kendi kendimizi sömürgeleştirmiş olmamızdır. Bu yüzden, bu bize özel sömürü sistemine gösterilen tepkiler dikkat çekmemektedir. Türkçe maalesef başka hiçbir dilin başına gelmeyen bir darbe almıştır. Bu darbeyi de Türkçenin öz evlatları vurmuştur.

Anadilde okuma-yazma-dinleme-konuşma yeterliklerini kazanmadan yabancı bir dilin öğrenilemeyeceği dilbilimsel bir gerçektir. Dolayısıyla yabancı dil öğrenemememizin önündeki engel Türkçedeki yetersizliğimizdir. Bir de buna Türkçenin farklı bir dil âilesine mensup olması eklenince, işin içinden çıkmak imkânsızlaşmaktadır.

Durum böyleyken, birçok branşta olduğu gibi dil öğrenimi ve öğretiminde yapılan ve yapılacak herhangi bir yatırımdan olumlu geri dönüş almak imkânsızdır. Bu şartlarda, dünyânın en istekli öğrencileri için dünyânın en iyi dil öğretim sistemi, en yeni ve gelişmiş ders malzemeleri ve teknolojisi kullanılsa bile, maalesef atılan taş ürkütülen kurbağaya değmemeye devam edecektir.