NELERİ EKSİLDİ DE KUDURUYORLAR?!

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Bir insana rahat bu kadar mı batar! Bir insan, bu kadar hem kör hem de nankör nasıl olabilir!

Türkiye’nin son on altı yılda yaşadıkları başka bir ülkede yaşansaydı, ne o ülkedeki devlet, ne de o ülkenin halkı kalırdı.

Gündemin çok hızlı değişmesine alışmış olsak da, normal bir yapıya sâhip toplumun en az iki-üç nesilde hazmedebileceği değişiklikleri, siyâsî ve ekonomik sorunları, biz yarım nesilde yaşadık. On beş yaşındakilerle yirmi beş yaşındakilerin hâtıraları, dede ve torun hâtıraları kadar birbirinden farklı.

Şimdi bâzıları çıkmış, her şeyin(!) kötüye gitmesinden şikâyet ediyor. Alışveriş merkezlerindeki kalabalığı görmeyip ekonomik kriz var, diyorlar; felâket tellallığı yapıyorlar. Benzinin litre fiyatına bakıyorlar ama caddelerdeki trafik yoğunluğunu görmüyorlar.

Bir insana rahat bu kadar mı batar! Bir insan, bu kadar hem kör hem de nankör nasıl olabilir! Yirmi sene önceki şartları, bugünkü şartlarla kıyaslanamayacak kadar kör olanlar, ellerindeki imkân ve nimeti anlayamayacak kadar nankörler.

Eskiden ülke, hem koalisyon hem de tek parti iktidarlarında yıllarca yokluk içinde ezilirken, birilerinin tuzu hep kuru, keyfi hep yerindeydi. En konforlu hayâtı yaşıyorlardı. Ülkede benzin, margarin, tüp gaz kuyrukları varken onlar, “ekmek yoksa pasta yiyin” havasındaydılar. Onlara yasak yoktu. Yatları, katları o zaman da vardı. Canları sıkılınca o zamanlarda da yurtdışına “kafa dinlemeye” giderlerdi. Türkiye’de olmayan şeyleri yurtdışından getirip hava atarlardı. Onlar, güneş doğmadan hastâneye gidip tedâvi olmak için kuyrukta hiç beklemediler. Onların kılığına kıyâfeti karışılmadı. Eğitim hakları ellerinden alınmadı. Bunca rahâta rağmen, canlarını sıkan bir şey olunca, tankları yürütmekten hiç çekinmediler.

Şimdi bu tuzu kurular, kendilerinden kıl bile kopmamasına rağmen, kör ve nankörleri borazan olarak kullanıp ortalığı velveleye veriyorlar.

Yoksa bunlar mı oldu?!

Bu tuzu kurular, o kadar derin bir paranoyanın içindeler ki, nefret söylemini yemeklerine katık, çaylarına şeker yapıyorlar. Bilmeyen biri bu tuzu kuruları dinlese, yirmi yıl öncesine kadar cennette yaşamışlar, zanneder.

2002’den sonra kılık kıyâfetleri sebebiyle bunların okula gitme hakları ellerinden mi alındı? Kılık kıyâfetleri sebebiyle çocuklarının diploma törenlerine katılmaları mı engelledi?

2002’den sonra, hep yaptıkları gibi rakı şişesince balık olmaları engellendi de, gönüllerince sarhoş mu olamıyorlar? Ramazan’da bile tıka basa dolu olan meyhânelerde içenler yabancı turistler mi?

2002’den sonra, çocuklarını özel okuldan alıp devlet okuluna vermek zorunda mı kaldılar? Açılan yüzlerce özel okula ve onlarca vakıf üniversitesine uzaylılar mı gidiyor acaba?

2002’den sonra, hastâne kapılarında hasta hasta saatlerce kuyruk beklemek zorunda mı kalıyorlar?

2002’den sonra, daha önce bedâva olan devlet üniversitesi paralı mı oldu?

2002’den önce açık olan onlarca havaalanı şimdi kapandı ve yenileri yapılmadı da, iki günlük hafta sonu tâtilinde yazlıklarına mı gidemiyorlar acaba?

2002’den önce neleri vardı da şimdi yok?!

2002’den önce yaptıkları ne vardı da, şimdi yapamıyorlar?

2002’den önce 3 kazanırken, şimdi 13 ya da 23 kazanmak mı yetmiyor?

Yoksa onlardan hiçbir şey eksilmemesine rağmen ve her şeyleri kat kat artarken, o beğenmedikleri(!) insanlar, onlarla aynı şeyleri yapmaya başladı diye mi rahatsız oluyorlar?

Servetlerine servet kattılar ve katmaya devam ediyorlar. İstedikleri kadar harcayıp, istedikleri kadar gezip tozuyorlar. Yoksa yirmi sene önce evlerine gündelikçi olarak gelenlerin çocukları onlarla aynı yerlerde alışveriş yapıyor, aynı yerlerde geziyor, aynı uçakta yanınıza oturuyor diye faşist ve ırkçılık damarları mı kabardı?!

Yoksa onlarda hiçbir şey eksilmeden herkese onlarla aynı değer veriliyor; çobanın oyu onlarla aynı sayılıyor diye mi kuduruyorlar?!

Yoksa sanatçı ya da üniversite hocaları diye parlatılan teröristlerin devleti tehdit etme, canlı yayında “bu milletin a… koyacağız” deme özgürlükleri(!) kalmadığı için mi havlıyorlar?!

Demokrasi havariliği yaparken, sevmedikleri partinin bayraklarıyla birlikte Türk bayrağını yırtacak kadar kötü durumdalar.

Ama yine de merak etmesinler, onlara son on altı senedir olmadığı gibi, 24 Haziran’dan sonra da hiç bir şey olmayacak. Tuzları yine kuru kalacak. Yeter ki hadlerini bilip, artık kendilerini memleketin tek ve mutlak sâhibi zannetmekten vazgeçsinler.