ÖĞRENEN ANNE-BABALAR, ÖĞRETMENLER

Dr. İlhami FINDIKÇI
Okullarda zil çaldı çalmasına ama dünyada insani değerler alanındaki toplumsal erimenin daha güçlü bir zil çaldığına değinmiştik geçen hafta.

Evet, insani değer kaybının giderek yeryüzünü bir gerilim arenasına çevirdiğini gösteren belirtiler hızla çoğalıyor. Tüm toplumları az ya da çok etkisi altına alan değersizlik, insan olma yolculuğumuzu, salt maddi değerlerden ibaret bir hale getiriyor.

Küresel bir şehre dönüşen dünyamızda bizim toplumumuz da bu değersizlikten nasibini aldı, almaya devam ediyor. Başlıca çözüm kaynağı olan eğitim sürecindeki baş aktörlere yani anne-babalara, öğretmenlere, eğitim yöneticilerine, din görevlilerine çok önemli görevler düştüğü açıktır.

Her şeyden önce eğitime ilişkin algılarımızı, anlayışımızı ve uygulamalarımızı gözden geçirmek zorundayız. Günümüzde bilgi artık her an her yerde ulaşabildiğimiz bir araç konumundadır. Asıl olan bilgiyi edinmek değil, bilgiyi işlemek yani analiz etmek ve uygun yerde ve biçimde kullanabilmektir. Zira eğitim artık dört duvardan oluşan okulların sınırlarını çoktan aşmıştır.

Eğitim mi Öğretim mi?

Bilindiği üzere eğitim kurumları, biri eğitim, diğeri öğretim olmak üzere iki temel kavram üzerinden hareket ederler. Eğitim; çocuğun ruh tarafının gelişmesi, kişilik kazanması, davranış ve beceri gelişimi, sosyalleşmesi ve ahlaki gelişiminin sağlanması sürecidir. Einstein’ın ifadesiyle “Eğitim, insanın okulda öğrendiklerini unuttuğunda arta kalanlardır”. Öğretim ise daha çok bilgi kazanımı, müfredat, akademik başarı ve kariyer yönelimi ile ilgilidir. Maalesef yetişkinlerin giderek öğretimle yani çocuk ve gençlerin akademik başarılarıyla ilgilendiklerini buna karşılık eğitim yani terbiye tarafını ihmal ettiklerini görüyoruz. Oysaki günümüz toplumlarının asıl sorunu yeni bilgileri edinme ile ilgili değildir. Çünkü hızla üretilen bilgiye anında ulaşmak mümkündür.

Asıl erimenin olduğu ve acilen müdahale edilmesi gereken alan, çocuk ve gençlerin içgüdülerini yönetebilen, kişisel gelişime ve değişime açık, soru sorabilen, eleştirel düşünceye açık birer insan olmalarıdır. Zira merak yeteneği uyandırılmış, aramayı ve sormayı bilen ahlakı, davranışları ve yaşam biçimiyle güzel modellere sahip çocuklar, davranışlarını yönetebilen uyumlu insanlar, vatandaşlar olurlar.

Bugün dünyaya gerekli olan insan profilinin temel özelliği; kişilik olarak oturmuş, heyecanlarını yönetebilen, insani değerlere duyarlı, üretebilen, ideolojik takıntıları olmayan, kendini ifade edecek özgüveni olan, yetenekleri keşfedilmiş, insan ilişkileri ve iletişimi gelişmiş bireylerdir. Dikkat edilirse bütün bunlar, akademik öğrenmeden çok eğitim, insani gelişim ve özellikle vicdan gelişimi ile ilgilidir.

Unutulmamalıdır ki eğitim; çocuğu belirli bir kalıba sokma, ona biçim verme süreci değildir ve olmamalıdır. Her biri kendi başına bir canlı olan ve evrenin en gelişmiş varlığı olarak keşfedilmesi gereken potansiyellerle dolu insan yavrusunun, kişilik kazanma sürecinde anne, baba ve öğretmenlerin kendi öz yaşamlarıyla örnek olmaları, onların yerine geçmemeleri, onların duygu ve düşüncelerine saygı göstermeleri beklenir.

Çocuklara Dokunmak

Tabii ki aile ve toplumda birlikte yaşamanın gerektirdiği kurallara uyum ve disiplin, eğitimin olmazsa olmaz koşullarındandır. Alabildiğine özgürlük insanı toplumdan ve toplu yaşamdan uzaklaştırır. Zira insan, toplu yaşamaya ve başkalarına ihtiyacı olan bir canlıdır.

Ülkemizde sayıları bir milyonu aşan eğitim kadrosunun, kendinden başlayarak bir insani gelişim heyecanını yakalaması ve çevrelerine yaymaları mümkündür. Ancak bu şekilde bireyleri ‘ben’ batağına sürükleyen, gösterişe dayalı modernlik arayışından, giderek hızlanan tüketim çılgınlığından kurtarabiliriz. Ancak bu şekilde ahlakı, adaleti, nezaketi, adabı ve edebi birlikte pekiştirmiş oluruz. Ancak bu şekilde çoğunluğu kır kökenli olan toplumumuzda arzu edilen medenileşmeyi ve medeniyeti sağlamış oluruz.

Lütfen unutmayalım ki çocuklara dokunmak hem de gönüllerine, ruhlarına dokunmak suretiyle onları kazanmamız ve ortak değerlerin paydaşı haline getirmemiz çok daha kolay olacaktır. Tüm bunlar için öğrenciler kadar anne, baba ve öğretmenlerin de aktif birer öğrenen olmaları gerekli hatta zorunludur.