OKULLARI KAPATMALI MI KAPATMAMALI MI?

Micheal KUYUCU 09 Oca 2022

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Bu omicron varyantı bayağı hızlı çıktı, bulaş zamanlaması ilk çıkan virüsten daha yüksek oldu.

Covid-19’u tam atlatıyoruz derken hiç hesapta olmayan varyantları çıktı ortaya. Bunlardan biri de omicron varyantı. Bu omicron varyantı bayağı hızlı çıktı, bulaş zamanlaması ilk çıkan virüsten daha yüksek oldu. Vakaların sayısı tüm dünya da olduğu gibi Türkiye’de de anormal bir artış gösterdi. En son altmış binlerin de üstünü gördük ve en yüksek vaka sayısına ulaştık.

Bu dalganın gelmesi ile pek çok tartışma yine gündeme geldi. Önlemlerin alınıp alınmaması gibi pek çok konu tekrar konuşulmaya başlandı. Bunlardan biri de eğitim ile ilgili. Eğitimin uzaktan yapılıp yapılmaması konusu çok tartışılıyor bu aralar. Millî Eğitim Bakanlığı eğitimin yüz yüze yapılması konusunda taviz vermezken, yüksek öğretim kurumu YÖK biraz daha insaflı davranıyor. Millî Eğitim Bakanlığı ısrarla “asla okullar kapanmayacak” mesajını veriyor. Bu konudaki “asla” ifadesinin altında yatan ısrarı inanın anlamıyorum. Bana sorarsanız Milli Eğitim Bakanlığı YÖK’ün benzeri bir yöntem uygulayarak yönetmeli bu krizi.

YÖK’ten demokratik bir karar geldi

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar yaptığı açıklamada “Salgın yüz yüze eğitim faaliyetlerini sürdürmeyecek bir duruma gelmesi durumunda tüm üniversitelerimiz Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulunun görüşleri ve kararları doğrultusunda eğitim ve öğretim ve usulleri konusunda da karar almaya yetkilidirler. Bu konuda yetkili YÖK, kararları üniversitelerimizin yönetimlerine bırakmış vaziyettedir. Böyle olmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz” diyerek son derece demokrat ve empati kuran bir karar aldı. YÖK’ün bu kararını destekliyorum.

YÖK tepede bir merkezi yönetim lideri olarak üniversitelerin senatolarına ve yönetimlerine şartlara göre kararlar alma ve uygulama yetkisi vermesi yüksek eğitimin demokrasisi adına da olumlu bir gelişmedir. “Yok ders olacak, olmayacak, olursa astım, kestim” demek yerine bunu ülkenin coğrafik ve sağlık koşullarına göre kararı üniversitelerin yöneticilerine bırakıyor. Yani üniversiteler bilim kurulunun da vereceği öneriler sonucunda eğitimlerini şartlar eğer kötüleşirse (ki oraya doğru gidiyor) yüz yüze veya online yapma konusunda karar verebilecek.

Bunun ilk ve orta okullarda da öyle olması lazım. Türkiye dört mevsimi aynı anda yaşayan bir ülke. Zengin bir coğrafi çeşitliliği var, bu durum iklimine de ve dolayısıyla sağlığa da yansıyor.  Buna bir de Covid-19 haritası da eklenince farklı coğrafyalarda farklı uygulamaların yapılması gerekliliği ön plana çıkıyor. Mesela Sağlık Bakanı geçtiğimiz hafta Türkiye’deki toplam Covid-19 vaka sayısının yarısının İstanbul’da olduğunu açıkladı. Böyle bir durumda İstanbul’da eğitimin şartlarının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Vaka sayısı bazı illerde az olabilir bazı illerde ise çok olabilir. Burada esas olan çok sayıda vaka olan illerde eğitimde de bazı kısıtlamalara gidilebilmesi. Şükür ki bu sene ülkenin batı bölgelerinde henüz öyle anormal bir soğuk olmadı. Batı henüz doğru dürüst karla tanışmadı. Ama bunun şubatı var, martı var.

Online eğitim kararını il milli eğitim müdürlükleri vermeli

YÖK üniversitelere eğitimi kendi coğrafyalarının şartlarına ve vaka sayısına göre yüz yüze veya çevrim içi eğitim yapma inisiyatifini üniversitelere bıraktı. Bu önemli bir karar. Böylece üniversiteler artık kendi şartlarına göre belirleyebilecek eğitim türünü. Benzer bir uygulamayı Milli Eğitim Bakanlığının da yapması lazım. Belki inisiyatifi okullara bırakamaz ama il milli eğitim müdürlerine verebilir bu yetkiyi. Böylece il milli eğitim müdürleri o ildeki vaka sayısı, iklim koşulları gibi faktörleri inceleyip bilim kurulunun da önerilerini alıp okulları yüz yüze eğitimden online veya EBA’ya geçirebilir.

Öte yandan bu süreçte yüz yüze eğitim olsa dahi Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT’nin EBA’ya devam etmesi ve sanki okullar kapalıymış gibi uzaktan eğitim hizmetine devam etmesi gerekiyor. Çocuklara bu süreçte alternatif ek bir eğitim fırsatı da verilmiş olur. Zor bir dönemdeyiz. Pandemi bir dünya savaşı gibi çöktü dünyanın üstüne. Gerçekten de dünya savaşı gibi geçiyor. Bir azalıyor bir parlıyor. Bu nedenle eğitimde “merkezi” kararlar almak yerine “durumsal” kararlar almak ve çocuklarımızın bu işten minimum zararla kurtulmasını düşünmemiz lazım.

im2021’den MEF Üniversitesine üç ödül

TMMOB İçmimarlar Odası’nın her yıl geleneksel olarak düzenlediği İçmimarlık bölümü Öğrencileri Proje Yarışması’nın dördüncüsü olan im2021, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nün ev sahipliğinde düzenlendi.

İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümleri öğrencilerinin projelerini araya getirerek, akademisyen ve öğrenciler için bir iletişim platformu yaratmayı amaçlayan yarışmada MEF Üniversitesi üç ödül kazandı.

İm2021’de Pelin Acar İç Mimarlık 3. Sınıf / 2. Yıl Kategorisinde birinci, Özge Hamurcu İç Mimarlık 3. Sınıf / 2. Yıl Kategorisinde üçüncü ve Tuğba Acar İç Mimarlık 4. Sınıf / Mobilya ve Aydınlatma Kategorisinde 3.'cü oldu. Bu ödüller henüz genç bir üniversite olan MEF Üniversitesinin mimarlık eğitiminde de iddialı olduğunu gösterdi.

Babamın Şarkıları Zorlu PSM’de

Bale Sanatçısı, Koreograf Mercan Selçuk’un, Timur Selçuk’un unutulmaz şarkılarını klasik bale ve modern dans sanatıyla yorumladığı ‘’Babamın Şarkıları’’ 18 Ocak günü Zorlu PSM’de sahnelenecek.

Münir Nurettin Selçuk’tan bugüne 3 nesildir süren sanat yolculuğunun sergileneceği etkinlikte Timur Selçuk’a özlem ve saygıyla gerçekleşen temsiller sırasında, Gazeteci Nebil Özgentürk’ün “Bir Yudum İnsan” belgeselinden de bir bölüm gösterilecek. Timur Selçuk’un “İspanyol Meyhanesi”, “Beyaz Güvercin”, “Ayrılanlar İçin”, “Ekonomi Bilmecesi” gibi klasikleşen şarkıları, ustanın Bale Sanatçısı ve Koreograf kızı Mercan Selçuk’un klasik bale ve modern dans koreografileri ile sahnelenecek. İçinde hem modern dans var, hem nostalji var, hem de duayen sanatçılar Münir Nurettin ve Timur Selçuk eserleri var. Çok farklı ve kaliteli bir etkinlik, gürültüden sıkılanlar için ideal bir sanatla buluşma imkanı diyebilirim.

“Çanakkale Zaferi” konulu müzik yarışması

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çok güzel ve dikkat çekici etkinliklere imza atıyor. Otizmli gençleri unutmayan üniversite 18-24 Temmuz tarihlerinde “II. Otizm ve Müzik Yaz Okulu” nu açacak. Bu yıl ikinci kez açılacak. Otizmli gençlerin de müzik eğitimi alma hakları var. Bunu düşünen çok az kurum var. Bunlardan biri de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi oldu.

Üniversitenin konservatuvarının müdürü Prof. Dr. Uğur Türkmen çok aktif ve idealist bir lider. Bu konservatuvar için Afyon’dan transfer edildi. Konservatuvara gelir gelmez de farkını gösterdi. Kuru eğitim vermek yerine etkinliklerle bu eğitimi destekledi ve çok aktif bir müzik okulu yarattı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Devlet Konservatuvarının bu yıl gerçekleştireceği etkinliklerden biri de “Çanakkale Zaferi” konulu çocuk şarkıları beste yarışması. Yarışmanın amacı “Çanakkale Zaferi” temalı yeni şarkılar kazandırmak, ülkemiz bestecilerini zaferi betimleyen şarkılar ortaya çıkarmaları konusunda teşvik etmek ve Çanakkale’yi ve Çanakkale Zaferini ülke genelinde bir kez daha gündeme getirmek. Çok güzel düşünülmüş bir yarışma. Yarışmaya katılmak isteyenlerin 10 Eylül 2022 tarihine kadar süreleri var. Çok dürüst ve samimi söylemek isterim ki kaç zamandır ilk kez bir müzik okulunun bir müzik yarışması düzenlediğini gördüm. Bu aslında konservatuvarların gerçek misyonlarından biri, ama maalesef bunu düşünen yok. Bu yarışmayı düzenlediği için Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Devlet Konservatuvarını kutluyorum. Yarışmaya katılmak isteyenler bestelerini hazırlamaya başlayabilir.

Kalben bir ilke imza atacak

Kalben, doğum günü olan 17 Ocak’ta hem kendine hem okurlara ve hem de müzik dinleyicilerine güzel bir sürpriz yapacak. Kalben, ‘Eski Dünyanın Yangını’ adını taşıyan ilk romanını ve aynı adla piyasaya süreceği albümünü yayınlayacak.

Kalben adı gibi farklı bir sanatçı. Şarkı söyleyiş biçimi ve müziğe bakış açısı da orijinal. Zaten başarısının en büyük sırrı bu orijinalliğinde saklı.

Hem kitap hem albüm

Karantina döneminde tüm enerjisini romanını bitirmeye ve şarkılarını tamamlamaya harcamış aynı zamanda on üç şarkılık albümü üzerinde çalışmış, yani pandemi de boş oturmamış. Hem kitabını hem de albümünü aynı anda piyasaya sunarak da bir ilke imza atacak. Kitabını annesine ithaf eden Kalben romanı hakkında “Annelerinin küskün ve hüzünlü gölgesinde yeryüzüne kök salmaya çalışırken birbirine yaren olan iki yalnız çocuğun hikayesi bu. Hepimizin kendi hayatında mücadeleleri var ve dertlerimiz, isteklerimiz ortak. O yüzden hem albümde hem de romanda, aslında benim tanıdığım gördüğüm, albümlerde dinlediğim, gazetelerde gördüğüm, okuduğum tüm kadınların kimi zaman kalbimize, kimi zaman da mezar taşına yazdığımız unutmak istemediğim herkesin izi var. Bu eserler artık, okurlara ve dinleyicilere emanet” diyor. Kalben çalışkan ve yetenekli bir kız. Bu işini de heyecanla bekliyorum, eminin yine orijinal bir şeyler sunacak bize.