PAPYONLU BİR GÜN

Halil İbrahim İZGİ
Yeniliklere uyum konusunda katı tutumlar sergileyebilen biriyimdir. Bazı alışkanlıklarımı değiştirmek zor gelir. Mahalle değiştirmeme rağmen aynı berbere gitmeye devam etmek bunlardan biridir.

Mesai günlerinde takım elbise giymek ve kravat takmak da bunlardan biridir. İşime duyduğum saygının bir göstergesi olarak kabul ederim. İnsani yardım sektörü içinde çalıştığım günlerde de bunun istisnası olmamasına gayret etmiştim. Irak depremine müdahale için giderken üzerimde gömlek ve kravat vardı. Onun üzerinde de görev yeleğim. Yöneticilerim kravatımla dalga geçmişlerdi ama olsun, prensipler iyidir. Arkadaşlarımdan kravat takma zorunluluğu olmayanların taktığını pek görmedim. Hele papyon takan hiç yoktu. Papyon, nasıl desem, biraz monşerlik alameti olarak gördüğüm bir aksesuardı. Papyon takan bir tanıdığım oldu sonunda. Hem de öyle böyle değil, çeşit çeşit papyonları vardı ve açıkçası hiç de uzaktan göründüğü gibi değildi. Aklımın bir kenarına yazdım papyonu. Sonra Namık Kemal üzerine araştırma yaparken rahmetlinin de papyon taktığını gördüm.

İşte şimdi şartlar olgunlaşmıştı. Namık Kemal hayranı bir Genç Osmanlı olarak papyon takabilirdim. Gerekli teorik altyapı tamamlanmış olsa da papyon nereden alınır nasıl takılır hiç bilmiyordum. Günlerden bir gün bu merakımı bilen eşim bir hediye kutusunun içinde papyonumu takdim etti. Artık papyon hayatıma girmişti. İki temel sorun beni bekliyordu: İlki giyim konusunda pot kırmamak diğeri ise gerekli cesareti toplamak. Papyonlu arkadaşımı arayıp işin raconunu öğrendim. Özel gömlek giymesem bile papyonun altından gömlek yakalarının uçlarının görünmesi pek iyi sayılmazmış. Bunu örtmek için ya bisiklet yaka kazak ya da uygun bir gömlek gerekiyormuş. Uygun bir gömleğim buluşturdum ve sabah evden papyonlu olarak dışarı çıktım. İşyerindekiler papyonuma bakıp hafifçe gülümsüyordu. Onlara yakışıp yakışmadığını sordum.

Genel olarak papyonlu halim kabul gördü. Bazıları da eşimin ne dediğini sordu. Onun hediyesi olduğunu söyledim. Hiç papyon takmayan bir ortamda bu sosyal deneyim bana çok önemli bir tecrübe kazandırdı. Psikolojik eşikler sandığımızdan daha kolay kırılabiliyormuş. Aynaya bakınca kendimi biraz garip hissettiğimi itiraf etmeliyim ama dostlarımın beni her halimle sevdiğini ve desteklediğini bilmek mutluluk verdi. Kardeşlerim ve annem de yakıştığını söylüyorlar. Yeni şeyler denemek için geç değil. Bir günlük papyon deneyimim bana bunu gösterdi. Haftada en az bir gün papyon takarak değişik bir atmosfer oluşturmayı düşünüyorum. İnsanların tepkilerini ölçmek bir yana insanın kendini farklı hissetmesi güzel bir duygu. Belki birilerinin ilk papyonlu arkadaşı olurum ve hayatımızdaki küçük değişikliklerin ortama renk katmasına ilham verebilirim. Önümüzde büyük kızımla Londra seyahati görünüyor ve oradaki niyetim papyonun üzerine aynı renkte bordo bir fes giymek. Türkiye’nin papyona gösterdiği hoşgörüyü bakalım İngilizler fese gösterebilecek mi? “Fesli Bir Gün” yazımda da bunu anlatırım artık.