PKK'NIN İTTİFAK ARAYIŞLARI

Faruk AKTAŞ 08 Kas 2019

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'den önce ülkenin kuzey ve doğusunda Kürtlerin yoğunluklu olduğu bölgelerde ağırlıklı olarak Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin en büyük partisi olan Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) yakın parti ve grupların etkinliği söz konusuydu.

PKK’ya bağlı parti ve oluşumların etkisi ise onlara oranla sınırlıydı. İç savaşın ilerleyen dönemlerinde ABD ile Türkiye’nin Suriye politikalarındaki makas açılmaya başlayınca Washington yönetimi bu bölgedeki PKK unsurlarını desteklemeye başladı. Bu destek sayesinde hızlıca büyüyen PKK’ya bağlı güçler kısa sürede diğer Kürt partileri üzerinde yoğun bir baskı uygulamaya başladı.

Söz konusu dönemde PKK’nın silah bırakması ekseninde yürütülen çözüm süreci belirli bir aşamaya gelince buna paralel olarak Suriye’deki Kürtler arasında da sorunun çözümüne yönelik görüşmeler başlatıldı.

Bu görüşmeler Ekim 2014’te Duhok’ta dönemin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani başkanlığında 9 gün süren pazarlıklar sonucunda bir anlaşmayla neticelendi.

Bu anlaşmanın özü, PKK’nın Suriye kolu PYD ile KDP’ye yakın Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) bünyesindeki partilerin demokratik bir zeminde bölgede faaliyetlerini sürdürmeleriydi.

Ancak gelişen süreçte PKK’nın, himayesinde olduğu ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle bir yandan Türkiye’deki çözüm sürecini yok etmeye yönelik adımlar atarken bir yandan da Suriye’deki diğer Kürt gruplar üzerindeki baskılarını yoğunlaştırdı.

PKK, geçen bir yıl içinde şiddeti tırmandırma yönünde attığı adımlarla çözüm sürecinin rafa kalkmasına yol açtığı gibi, Suriye’deki Kürt bölgesinde de ENKS dâhil diğer tüm parti ve grupların faaliyetlerini yasakladı.

Faaliyetleri yasaklanan bu partilerin yöneticilerinin büyük kısmı canlarını kurtarmak için Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesel yönetimine sığınmak zorunda kalırken PYD’nin zulmünden kaçan yüzbinlerce Kürt de aynı şekilde Türkiye ve Irak Kürdistan Bölgesi’ne sığındı.

Şimdi YPG’nin, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ve harekâtın ardından ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatlarla söz konusu bölgenin önemli kısmından çekilmek zorunda kalması üzerine PKK yeniden yönünü Irak Bölgesel Kürdistan Yönetimi’ne çevirdi.

Bu yönlendirmeyi yapan ise yine PKK’nın hamisi Washington.

Geçtiğimiz yılın başında yapılan Zeytin Dalı Harekatı’yla Afrin’in YPG’den temizlemesinden bu yana Türkiye’nin bu bölgede PKK hakimiyetine izin vermeyeceğini gören ABD, o günden bugüne Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile PKK’yı yakınlaştırmak için yoğun bir çaba gösteriyor.

Ve Barış Pınarı Harekâtı’ndan bu yana da bu çabalar oldukça yoğunlaştırılmış durumda.

Geçen süre için bu konuda önemli mesafe alındı.

Gerek Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi eski Başkanı Mesut Barzani gerekse de yakın dönemde başbakan olan oğlu Mesrur Barzani, bu harekât nedeniyle birçok kez Türkiye aleyhine sert açıklamalar yaptı.

Bunun üzerine bu hafta içinde Erbil merkezli iki yayın organı Rudaw ve K24 televizyonlarına mülakatlar veren YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu DSG’nin başındaki isim Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin, hem Mesut Barzani hem de Mesrur Barzani’ye teşekkür ederken yazının başında sözünü ettiğimiz Duhok anlaşması benzeri bir sürecin yeniden hayata geçirilmesi çağrısında bulundu. Akabinde benzer bir çağrı da PKK’nın başındaki isimlerden Murat Karayılan’dan geldi.

ABD, Kuzey Suriye’de hayata geçiremediği planlarını şimdi Irak üzerinden Kürt Bölgesel Yönetimi ile PKK’yı yakınlaştırarak hayata geçirmeye çalışıyor.

Neyse ki yeni Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani bu durumun farkında. Erbil’den art arda gelen Türkiye’yi hedef alan açıklamaların ardından bu hafta başında Neçirvan Barzani güçlü bir çıkış yaparak hem Barış Pınarı Harekâtı’nın Kürtlere değil PKK’ya yönelik olduğuna dikkat çekerek Ankara ile ilişkilerine önem verdiklerini ve bunu bozmak istemediklerini vurguladı.

Ancak Erbil’de bütün ipler Neçirvan Barzani’nin elinde değil.

Hatta arkasına ABD’nin güçlü desteğini alan Başbakan Mesrur Barzani’nin giderek etkinliğini daha da arttırdığı ifade ediliyor.

İç karışıklıklarla sarsılan Irak, bölünmeye doğru giderken Erbil’in önümüzdeki süreçte nasıl bir yolda ilerleyeceği daha da önem kazanacak gibi.