PUL KRİZİ VE ANKARA-ERBİL İLİŞKİLERİ

Faruk AKTAŞ 16 Mar 2021

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Erbil yönetiminin, "Bu sadece bazı grafikerler tarafından hazırlanan bir pul taslağıydı, hükümetimizce bu yönde alınmış herhangi bir karar yok" demesine rağmen tartışmalar dinmiş değil.

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’in Erbil ziyareti sırasında Bölgesel Kürt Yönetimi’nce bastırılması için hazırlatılan ve üzerinde Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’suna ait bazı illeri de kapsayan haritanın bulunduğu pul bir haftadan bu yana Türkiye’de tartışılan en önemli gündem maddelerinden birisi.

Erbil yönetiminin, “Bu sadece bazı grafikerler tarafından hazırlanan bir pul taslağıydı, hükümetimizce bu yönde alınmış herhangi bir karar yok” demesine rağmen tartışmalar dinmiş değil.

IKBY Dış İlişkiler Sorumlusu Sefin Dizeyi’nin “Türkiye ile iyi ilişkilere sahibiz ve bunu bozmak istemiyoruz” şeklindeki sözleri de kamuoyunu tatmin etmedi.

HDP Milletvekili Bedran Öztürk’ün, “Erbil'de basılan hatıra pulunun üzerinde yer alan Kürdistan haritası, tüm Kürtlere aittir... Nerede olursa olsun haritamız bizim değerimizdir” açıklaması ise tartışmaların eksenini PKK, IKBY ilişkilerine çekti.

Baştan şunu belirtelim ki Kuzey Irak yönetimi ile iyi ilişkiler içinde olunması hem Türkiye’nin hem de IKBY’nin yararına.

Ankara açısından önemli, Erbil açısından ise hayati…

Türkiye’nin AB ve ABD’nin yanı sıra Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmeye başladığı bir dönemde Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile ilişkilerin bozulması olumlu bir gelişme olmaz.

Kürt yönetimi ile ilişkilerin iyi olmasının Türkiye açısından birçok yönden önemi var.

Birincisi ve en önemlisi Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldan bu yana PKK terörü ile mücadelesi sürerken sınırlarımızın ötesinde başımıza yeni bir PKK çıkartmak akıllıca olmasa gerek.

İkincisi hali hazırda Türkiye’nin en öncelikli meselelerinden biri haline gelen sınırlarımızın güneyinde bir terör devleti oluşturma planı IKBY’siz hayata geçmez, geçemez.

Geçirilmeye çalışılsa da ömrü, 1946’ta kurulan ve 1 yaşını doldurmadan yıkılan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nden fazla olmaz.

Dolayısıyla bu planının engellenmesinin en önemli ayaklarından birisi IKBY ile iyi ilişkilerin sürdürülerek KDP’nin bu planlara dahil olmasının önlenmesi.

Türkiye’nin PKK terörü ile mücadelesinin, uluslararası topluma “Kürtlere yönelik baskı, zulüm ve saldırı” diye lanse edilerek bunun önlenmeye çalışıldığı bir ortamda bu mücadeleye Kuzey Iraklı Kürtlerin dahil edilmesi, dahil edilemese bile tarafsız kalmalarının sağlanması da aynı şekilde büyük önem arz ediyor.

İçerideki Kürtlerle birlikte dışarıdaki Kürtlerin de desteğinin alınması da aynı şekilde PKK ile mücadelede önemli unsurlardan birisi.

Öte yandan hızla parçalanmaya doğru götürülen Irak’ta Türkmenlerle birlikte Ankara ile ortak hareket etme ihtimali olan grupların başında Kürtler geliyor.

O nedenle Türkiye’nin Irak’taki çıkarlarının korunması açısından da IKBY ile iyi ilişkilerin korunması gerek.

Ve elbette iyi ilişkilerin ticari ilişkilere olumlu etkisini de ekleyelim.

Zaten Ankara da benzer yönde değerlendirmeler yaptığı için Erbil ile iyi ilişkileri sürdürme konusunda hassas davranıyor.

Ancak iyi ilişkiler sadece Türkiye’nin çıkarına değil.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye açısından büyük önem arz eden iyi ilişkiler IKBY açısından hayati önemde.

Birincisi IKBY her açıdan Türkiye’ye bağlı ve bağımlı.

Üretim neredeyse hiç yok.

Tek gelir kaynakları olan petrolü Türkiye üzerinden taşıyıp dışarı satabiliyorlar.

2017’deki referandumdan sonra petrol sevkiyatı yüzde 70 oranında düştüğü için ciddi bir ekonomik kriz yaşıyorlar.

Günlük ihtiyaçlarının önemli bir kısmı Türkiye’den gidiyor.

Yani Türkiye’nin kapıları kapatması halinde IKBY’de birkaç ay içinde açlık krizinin baş göstermesi kaçınılmaz.

IKBY sadece ekonomik yönden değil siyasi olarak da Türkiye’ye muhtaç.

PKK’nın birinci düşmanı Türkiye ise ikincisi Barzanilerin KDP’si.

PKK’nın fırsat bulması halinde yapacağı ilk işlerden birinin Pirmam’daki başkanlık konutunu Barzanilerin başına geçirmek istediğini kendileri de biliyor.

Dolayısıyla PKK ile mücadele sadece Türkiye’nin değil onların da sorunu.

Ne var ki PKK ile mücadele konusunda Türkiye’ye ayak bağı olan HDP ve onunla ortak hareket eden kesimler gibi IKBY’de de KDP’nin koalisyon ortakları Talabanilerin KYB’si ile Goran Ankara’ya karşı düşmanca politikalar güdüp PKK ile yakın ilişki içinde.

KDP’nin içinde de KYB ve Goran gibi Türkiye’ye karşı düşmanlık besleyen ve bu çerçevede PKK’ya sempati ile yaklaşan kesimler var.

Ancak KDP’nin de, Sefin Dizeyi’nin belirttiği gibi kendileri açısından hayati önemde olan Türkiye ile iyi ilişkileri sürdürmek istiyorlarsa bunlarla baş etmek durumundalar.

En başta da kendi içlerindeki PKK sevicisi Türkiye düşmanlarını ayıklamak durumundalar.

Öncelikle PKK’yı “yabancı silahlı güç” tanımlamasından çıkarak bir terör örgütü olarak ilan etmeli ve onunla mücadele konusunda Türkiye ile ortak hareket etmek zorundalar.

Doğrudan Barzanilerin sahibi olduğu Rudaw, Kürdistan24 (K24), Basnews gibi yayın organlarında her gün sabah akşam PKK ve HDP propagandasının yapılmasının, Türkiye’nin düşman olarak sunulmasının önüne geçmeliler.

Aksi halde Sefin Dizeyi’nin sözünü ettiği “Türkiye ile iyi ilişkileri önemsiyoruz” lafının hiçbir kıymeti harbiyesi yok demektir.

Tüm bu konular, üç yıl kadar önce Ankara’da görüştüğüm Sefin Dizeyi ile sohbetimizde de gündeme gelmişti.

Dizeyi, bu yöndeki tüm söylediklerime hak vermiş, özellikle Erbil merkezli yayın organlarının yayınlarının yarattığı güvensizlik ve rahatsızlık konusunda bazı düzenlemelere gideceklerini söylemişti.

Ancak aradan geçen sürede hiçbir adım atılmadı.

Söz değil icraat lazım…