ROUSSILLON

Hakan DİKMEN 25 Ağu 2018

Hakan DİKMEN
Tüm Yazıları
Fransızlar ülkelerine gelen turistlerden biraz bıkmış gibiler. Paris gibi ünlü şehirlerin yanında güneydeki deniz ve doğal güzellikler çok turist çekiyor.

Düşünmüşler bu turistleri ne yapsak da ülke içinde dağıtsak diye. Ve yeni yöreleri turistik merkez olarak belirleyip tanıtımlarını yapmaya başlamışlar. Bu çaba da sonuç vermiş ve yıllardır da Provence, diye bir bölgeyi çekim alanı olarak belirlemişler ve turistleri getirmeyi başarmışlar. İşte ben de size Fransa’da alternatif bir güzergâh olarak o bölgeyi anlatacağım...

Fransızlar ülkelerine gelen turistlerden biraz bıkmış gibiler. Paris gibi ünlü şehirlerin yanında güneydeki deniz ve doğal güzellikler çok turist çekiyor. Düşünmüşler bu turistleri ne yapsak da ülke içinde dağıtsak diye. Ve yeni yöreleri turistik merkez olarak belirleyip tanıtımlarını yapmaya başlamışlar. Bu çaba da sonuç vermiş ve yıllardır da Provence, diye bir bölgeyi çekim alanı olarak belirlemişler ve turistleri getirmeyi başarmışlar. İşte ben de size Fransa’da alternatif bir güzergâh olarak o bölgeyi anlatacağım. (“Ayol burayı yıllardır bilirim alternatif de ne” demeyin. Ya da deyin ama yazımı okuyun lütfen seveceksiniz.)

 Şehir yaşantısının getirdiği yorgunluk, yoğunluk ve stres artık insanları küçük dağ kasabalarına eskisine nazaran daha erken dönemde itiyor.

Russell Crowe’un “A Good Year” adlı filminden sonra, filmin çekildiği mekanlara âşık olup ufak bir araştırma yapan kişilerin keşfettiği ve tutkuyla bağlandığı Provence, son yıllarda sadece bir bölge olarak anılmakla kalmadı elit ve estetik bir yaşam tarzını da tanımlar oldu! Provence yaşam tarzı şeklinde tanımlanan bu tarz, estetiği, sakinliği ve huzuru ön planda tutuyor.

Luberon’daki Monts de Vaucluse’nin eteklerinde yer alan Provence, etkileyici Roussillon köyünde yer almaktadır. Köy, dünyanın en büyük toprak boyaları depolarından birinin tam kalbinde yer alır ve Roussillon’un görüntüsü, hangi yönden gelirseniz gelin yaklaştıkça çok çarpıcı gelir. Havadaki koku ve toprağın aldığı bin bir çeşit renk sizi mest eder. 

Yeşil çam ağaçlarının büyülü mavi Provence gökyüzüne karşı kontrastı, köyün bir kısmının üzerine tünemiş olduğu kırmızı uçurumlarla birleştiğinde olağanüstü bir manzaraya sahip. Geniş çevresinde çok fazla kil bulunan köydeki evlerin çoğunun cephelerinin bu malzeme ile kaplı olması hiç de şaşırtıcı değil.

Pitoresk evleri, sanat galerileri, stüdyoları ve restoranları süslemek için kullanılan “okraların tonlarını takdir etmek için antik sokakların labirentine doğru yürüyün. (Okra (Okhra) aslında topraktan yapılan boya anlamına geliyor. Osmanlı tarihinde de toprak boyanın etrafındaki kontur olarak biliniyor.)

Turistler, 19. yüzyılın sonlarında bir harman fabrikasına sahip olan ve şimdi bir atölye müzesi olarak hizmet veren ve yıllardır aynı aile tarafından yönetilen Usine Mathieu’ı ziyaret etmeden gitmiyor. Orada çocukların keyfini görmelisiniz. İstedikleri gibi boya yapıyorlar. Her tarafları boya oluyor. Kimse de “hop yapmayın çocuklar” demiyor.

 Aynı zamanda okçu ve zengin pigmentasyonunun hâkim “Roussillon’s Art” keşif turuna birçok insan günler öncesinden rezervasyon yaparak katılıyor.

Turizm için başka bir gelir kaynakları da tarım. Artık turistlerle yapılan tarım Roussillon’un ana dayanağı olmuş. Burada çalışmaya gelen turistler hem para veriyorlar hem de işçi gibi çalışıyorlar. Ama yeme içme bedava.!

Kavunlu jambonlu salata

Birçok şarap imalathanesi dünyaca ünlü şaraplar üretirken, kiraz, şeftali ve kavun gibi lezzetli meyveler yetiştirilmektedir. Tabii bu meyvelerin de enfes karışımlarıyla yapılan içkiler bu köyün gelir kaynaklarından birini oluşturuyor. Ziyaretçiler, büyüleyici Roussillon restoranlarında Provence kuzu eti, taze meyve ve sebzeler tadıp, çeşitli otlar, zeytinyağı ve trüf mantarı yemeklerinin nefis kokularını alıp yiyerek güzel bir gün geçiriyorlar.

Bu köyün peyzajdaki parlak renklerinin ani patlamaları Güneş’le dans etmeleri, yeşil çam ormanları ve meşe ormanları tarafından ortaya çıkan renk cümbüşü, sessizlik gerçek bir sürpriz.  Bu doğal ortamın oluşum nedeni olarak, Provence’ın su altında kaldığı milyonlarca yıl öncesine dayanan kumlu topraktaki demir oksit yatakları olduğu söyleniyor.

Binanın önünde duran koca değirmen taşı aslında boya imalatında toprakları ezmek için kullanılmış yüz yıllarca. Görevini yapmış şimdi poz veriyor turistlere. Bu bina hala kullanılıyor. Ama yarı müze yarı eğitim merkezi olarak.

Her yerde değişik çiçekler görebilirsiniz. Bilhassa lavanta ve renkli çiçekler çok önemli yer tutuyor. Dükkanların içi önü bu tip çiçeklerle dolu.

Renk sanat ustalık ve lezzet hep ön planda. Bu kapılar da değişik şekilde boyanmış.  Turistlerin çok ilgisini çekiyor. Herkes önünde fotoğraf çekmek için kuyruk oluyor.

“Place de la MaIrIe” ya da başka bir deyişle “Town Hall” Meydanı

Gördüğünüz yer en işlek caddesi. Günde ya 5 araba geçiyor ya 6. Köyün hemen girişinde bir park yeri var. İsteyenler arabalarını oraya koyuyorlar. Sessiz sakin mis gibi çiçek kokan havasıyla tam yaşanacak yer.

Provencal Kilisesi ve Çan Kulesi 17. Yüzyıldan kalmış bir yapı olarak dimdik ayakta

Bu kilisenin gizemli bir yanı da var. İçinden girilen bir tünelle denize kadar gidiliyormuş. Denizden yüksekliği 960 metre civarında. Ben bakmak istedim. Bana “Ama bir zamanlar gidiliyordu” dediler.

İşte tarihin derinliklerinden gelen bir yaşlı şehir. Ama hala dimdik ayakta ve misafirlerini bekliyor. Yolunuz Fransa’ya düşerse mutlaka gidin. Resimde gördüğünüz lokantalar akşamüstü doluyor. Herkes meydanda dans edip içkilerini içiyor. Ben çok sıcaklara denk geldim. Ama sonbaharda biraz daha serin olur. İşte o zaman bu bölge tam gezilecek bir yer olur.