SABRIN, AZMİN VE ÇALIŞKANLIĞIN

Micheal KUYUCU 02 Eyl 2018

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Bir insanın hayatı tek bir şarkı ile değişir mi? Değişir.

Onun da hayatı öyle oldu. Onu ilk tanıdığımda “Yeni Çıktı” adlı albümünü yayınlamıştı. Fazla tanınmıyordu, o albümü de pek parlak gitmemişti. Ama gözleri cıvıl cıvıl bakıyordu. Heyecanlıydı ve müzik aşkı ile yanıp tutuşuyordu. “Bu kızda bir elektrik var, bu kız bir şeyler başaracak” demiştim asistanıma.

Derken bir gün bir şarkı geldi kulaklarımıza. Akdeniz tınıları da vardı, Latin tınılarda vardı, Türk tınıları da vardı. İlginç bir şarkıydı. Şarkını adı “Miş Miş” di. Yayınladığı 2015 yazında ortalığı yakıp yıktı. Bu şarkı Simge’nin müzikal kariyerinde çok az insanın yaşadığı önemli bir virajı geçmesini sağladı. “Miş Miş”te gösterdiği başarılı performans onun keşfedilmesine ve geniş kitlelerle buluşarak bu kitleler tarafından sevilmesine neden oldu.

Bu sevimli, heyecanlı ve yetenekli kız “Miş Miş” ten sonra ardı ardına hitleri patlattı. “Yankı” geldi, sonra “Kamera”, ardından “Prens& Prenses” ve “Üzülmedin mi”. Hepsi de hit olmayı başardı. İyi bir sesi vardı, her şarkıyı iyi seslendirmeyi başardı, sesinde hem neşe hem de hüzün olan ender yorumculardan biri. Simge bu teklilerle müzik dünyasında adım adım zirveye tırmandı. Şimdide “Ben Zaten” adlı albümünü yayınladı.

“Ben Zaten” albümü son yıllarda hem sound olarak hem de duydu olarak en iyi kurgulanan pop albümlerinden biri oldu. Albümün ilk hit şarkısı “Ben Zaten” beklenen başarıyı getirdi. Simge sadece dişiliği ile değil, sempatikliği ile gençlerin ve çocukların da “Simge ablası” oldu. Çok geniş bir hedef kitle sardı onu. Şimdi o başarılı albümünün etkisinin mutluluğunu yaşarken bir yandan da çalışmaya devam ediyor. O, azmin ve sabrın çok tipik bir örneği.  Bugün o hayal ettiği günleri yaşadığı için Allah’a şükrediyor ve bunu her defasında dile getiriyor. Starlık bu kızın mayasını bozmadı, bence bozmayacak da.  Türk popunda başarının yeni “simgesi” Simge ile albümüne ve hayatına dair konuştuk.

On dört şarkılık bir albüm hazırladın. Herkes tek şarkı yayınlarken albüm yapmak zor olmadı mı?

Bu ikinci albümüm. Hazırlığı tam dört yıl sürdü. Son iki yıldır çok ağır bir çalışma ile albümü bitirdik. Tamamen bir ekip işi bu; birbirinden değerli aranjör ve bestecilerle çalıştım. Ozan Bayraşa ile beraber prodüktörlüğünü yaptık. Hiç uyumadan çalıştım. Hatta albümü en son elimde tuttuğumda oturdum sevinçten ağladım.

Albümün çıkış şarkısı “Ben Bazen” çok başarılı oldu.

Bu şarkıyı ben dört yıl önce dinledim. Albümde 12 tane şarkı, 2 tane de akustik versiyon var.  Zaten albümün içindeki şarkıları biriktiriyordum dört yıldır. Ersay Üner’in ikinci baharını yaşıyorum ben, o farklı bir kafaya geçti bu da o şarkılarından biri. Gitarıyla çaldığında “Vaay bu şarkı ne güzel” diyerek aldım. Bu şarkı bir özgürlük duygusu veriyor. Ben de böyle bir şarkıyla çıkmayı tercih ettim.

Müziğe nasıl başladın?

Babam müzisyendi, bana müziğin zor bir iş olduğunu söylüyordu. “Bunu hobi olarak yap” diyordu, işin zorluklarını bildiği için. Gerçekten çok zor bir iş; yorgunluk, o beğenilme kaygısı falan altında güçlü psikoloji yatan bir iş. Heyecanlanıyorsun ya beğenmezlerse diye. Bazen 70 milyonun 1 milyonu beğeniyor seni. Bence herkes çok ağır yaşıyor bu duyguyu. Mesela ben albüm çıkmadan önce İtalya’daydım, elimin altında internet yoktu. Şarkımın iTunes’a girdiğini ilk gördüğümde nasıl mutlu oldum anlatamam, hepsini dinleyip duygulandım.

“Miş Miş” öncesi ve sonrası diye bir Simge var. Bu şarkı senin miladın oldu.

 “Miş Miş”i bulduğum gün çok acayip şeyler hissettim. “Ben bu şarkıyla Altın Kelebek alacağım” dedim ve aldım, “Ben bu şarkıyla reklam filminde oynayacağım” dedim ve oynadım, “Beşiktaş bu sene şampiyon olacak ben stada çıkacağım 45 bin kişiye ‘Miş Miş’i söyleyeceğim” dedim ve bunların hepsi gerçek oldu. “Miş Miş”i ilk bulduğum an, o şarkı bana “Bu senin hayatını değiştirecek” dedi. Değişim başladı ve sonraki şarkılar da patladı, bir tek “Kamera” patlamadı.

Erkek arkadaşın ve aynı zamanda aranjöründen ayrıldın. Neden?

Evet ayrıldık. Uzun bir ilişkiydi. Şu an hala görüşüyoruz iş tempomuz devam ediyor. Biz çok güzel bir yolculuk yaptık. Her şeyden önce çok iyi bir arkadaştık. O yüzden ikimizin de yolu açık olsun. Ben ilişkimi gizlemedim, gizlemediğim için de sorulduğunda kendim söyledim ayrılığı. Bu konularda genelde herkes yalan söylemeyi tercih ediyor. Bitmiş bir şeyi devam ediyormuş gibi anlatmak bana ters, o yüzden kendim açıkladım. Herkesi sevmenin, pozitifte kalmanın size daha güzel yollar açtığına inanıyorum. Ayrılırken dürüst olmak ve kendini değil de karşı tarafı iyi hissettirmek gerektiğini düşünüyorum. Ozan Bayraşa’ya olan sorumluluğum ömür boyu bitmeyecek. O bana çok doğru fikirleriyle beni en üste taşıyan bir adam. İlişkiler bitebilir ama ben insanın nasıl ayrıldığına bakarım. 

Konservatuvar eğitimi sana neler kattı?

Üniversite bana ilginç bir kapı açtı. İTÜ’de klasik Türk müziği eğitimi aldım, şan eğitimi aldım, sesimi kullanmayı öğrendim, Klasik Türk müziği ve Türk halk müziği eğitimi aldım. Nota, piyano ve ud çalmayı öğrendim. Hem halk müziği hem de kendi repertuvarından okutuyorlardı. Çok da ağır eserlerdi. Tüm bunlar benim besteciliğime çok fayda sağladı. Birçok şeyi İTÜ Devlet Konservatuvarına borçluyum. Öğrenciyken de ilk çalışma teklifi Zeynep Dizdar’dan geldi. “Tam onun boylarındasın mutlaka onunla çalışmalısın” diyorlardı. İlk hikayem Zeynep Dizdar’ın orkestrasıyla başladı. Albümde yer alan “Gülümseyişinle Uyandım” şarkısının sözü müziği bana ait ve kendim çalıp söyledim. Şimdi konserlerde ben de gitarımı elime alıp şarkı söyleyeceğim, o yüzden albümün kapağında gitarla fotoğrafım var. Bu işi yapacak olanlar mutlaka müzik eğitimi alsınlar. Kalplerinin sesini dinlesinler.

“Eurovision’a katılmayı çok isterdim” demişsin. Sen aslında yurt dışında da Türkiye’yi temsil edebilecek kapasitedesin.

Avrupa’da Türkiye’yi Eurovision ve benzeri bir müzik platformunda temsil etmeyi çok isterim ama katılmıyoruz maalesef. Üzülüyorum bu duruma. Türkiye’nin orada olması gerekiyor bence. Bizim kendimize has bir müziğimiz var. Çok güzel dereceler aldık. Ben bir Türk kızı olarak Eurovision Şarkı Yarışmasına gidersem kendi dilimde şarkı söylemek istiyorum. Dünya dili İngilizce olabilir, fakat İspanyolca da dünya dili, o zaman herkes İspanyolca söylesin. Türkçe söylemeyince bir anlamı yok bence. Asıl kendi dilimde söylersem bir başarı olur. Böylece dünyaya da müziğimizi tanıtmış oluyoruz. Ama tabii katılmayınca da çok önemli bir şeyden mahrum kalıyoruz.

***

Ayşen Uzun müzik dünyasına döndü

Doksanlı yıllarda yayınlanan “Uzaktan Geldim” adlı albümünde dünya soundunu Türkiye’ye getiren çok başarılı olan Ayşen, uzun süren suskunluğunu yeni şarkısı “Bunlar Var ya” ile bozdu.

Ayşen’in ilk iki albümü “Uzaktan Geldim” ve “Bir Günah Daha” Türk popunun en kaliteli ve modern albümleri arasında yer alıyordu. Ayşen, sonrasında çok ciddi bir suskunluğa girdi, müzikten kopmadı ama albümde yapmadı.  Nihayet onu düzenlemesini Volga Tamöz’ün üstlendiği bir şarkı ile gördük. Son zamanlarda besteci kimliği ile de dikkatleri çeken ve eşi Kemal Şimşekyay ile yaptığı şarkılarını Demet Akalın, Murat Boz, Ece Seçkin, Ebru Gündeş gibi isimlerin seslendirmesinden gayet memnun olduğunu belirten Ayşen, yeni şarkısı için tam 3 ay boyunca stüdyoda hazırlık yaptı.

Ajda Pekkan kıyafet seçer gibi şarkı seçiyor

Ajda Pekkan uzun zamandır üzerinde çalıştığı yeni albümü için Serdar Ortaç- Sinan Akçil – Gülşen – Sıla gibi isimlerden beste almış ve sadece bestelere 500 bin TL harcamış. Yılların yorumcusu olan Ajda Pekkan şarkı seçme işinin kıyafet seçme işine benzemediğini anlamamış. Geçmişte Ajda’nın şarkılarını efsane söz yazarı Fikret Şeneş seçerdi, sonra bir süre Şehrazat aynı şeyi yaptı. Meraklılar araştırsın görecekler, Ajda Pekkan’ın en iyi şarkıları da bu dönemlerde çıktı. Diğer bölümlerde hep balon şarkılar söyledi süperstarımız.

Şimdi kendi kafasına göre seçiyor şarkıları ve çok ciddi hatalar yapıyor. Bakın ben size söyleyeyim. Sıla şarkısı Ajda’ya yakışmaz. Serdar Ortaç şarkısı gider ama hit olmaz. Olsa da balon olur söner bir süre sonra. Neden mi? Çünkü bestecilerin de tarzları vardır. Ve genelde yorumcu yönü ön planda olan besteciler kendi ağızlarına göre beste yaparlar. Mesela Sıla’nın besteleri ve Serdar Ortaç bestelerinde bu barizdir. İkisinin de besteleri kendi yorumlarını yansıtır. Ve bu iki bestecinin ağzı ve tarzı Ajda ile aynı değil, hele Sıla hiç değil. Ajda Pekkan’ın yorumlayacağı Sıla bestesi tutmayacak, Serdar Ortaç şarkısı tutsa da balon gibi sönecek kısa bir sürede. Nerden biliyorsunuz diyeceksiniz. Daha şarkıları dinlemeden buradan yazıyorum. Zamanı gelince bunu hep beraber masaya yatırırız. Ajda Pekkan’ın popülizmden uzaklaşması lazım, en önemlisi kıyafet seçer gibi şarkı seçmemesi lazım.

“Kulakların Çınlasın” Deep House oldu

1972 yılında ‘Gülizar’ filminde Emel Sayın tarafından seslendirilen Yeşilçam klasiği filmin sözü Ülkü Aker’e, bestesi Ş.Ayhan Özışık’a ait olan ‘Kulakların Çınlasın’ deep house oldu.  Ömür Gedik feat. Yalçın Aşan  projesinde “Kulakların Çınlasın”ı yeniden yorumlayan Ömür Gedik Yalçın Aşan’ın “Ömürlük Şarkılar” projesinin ikinci  ayağında yer aldı.

Sosyal medyada kim ne dedi ?