SADECE TÜRKİYE'DEN GELİYOR SES… BİR BÜYÜK DEVLETTEN

Mehtap DEMİR 28 Eki 2018

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
Savaşlar çatışmalar kan gözyaşı…

Yüzyıllardır süregelen bir paylaşım savaşının tam da göbeğinde Ortadoğu…

Yıkım öylesine derin ki, tarifi yok… Sözün bittiği yer denir ya, işte öyle…

Her şey kayıp, sadece insanlık değil…

Medeniyetin doğduğu topraklarda bilime sanata dair izler de neredeyse kalmadı…

Akademik mirasa, kültürel zenginliğe dair tüm olgular, varlıklar bir bir yok edilmek istendi…

Kısacası Ortadoğu'daki "insanlık tarihi" terör örgütlerinin eliye silinmek istendi…

Kalanları koruma zamanı…

Nedeni anlaşılır gibi değil ama dünya kamuoyu sessizliğini koruyor… Duyarsızlıklarının altındaki neden her ne ise, onları insanlıktan uzaklaştırıyor…

Sadece Türkiye'den geliyor ses…

Bir büyük devletten…

Yüzyıllardır Anadolu'nun tarihini, bölgesel gücünü, yapısını, namusunu koruyan o büyük ruhtan…

Ne diyor Türkiye; gelin savaştan arda kalan çirkinliği toplayalım, düzeltelim yeniden yeşertelim…

YÖK'ün başlattığı proje bir büyük devletin -büyük devlete yakışır anlamda- neler yapması gerektiğinin de örneği…

 Ortadoğu'da zarar gören akademik mirasın korunması için başlatılıyor proje…

Buna göre bölgedeki akademisyen, öğrenci ile bilim merkezlerinin desteklenmesi amaçlanıyor.

Irak, Suriye, Kuveyt, Afganistan, Filistin ve Yemen başta olmak üzere, birçok ülkede kapsamlı projeler yürütülecek…

Geçtiğimiz günlerde projenin tanıtım toplantısını Cumhurbaşkanı Yardımcı Fuat Oktay yaptı… Ve projeyi özetlerken Türkiye'nin büyük devlet misyonuna da vurgu yapıyordu…

"Ne yazık ki sayısız tarihi değere ve kültürel mirasa sahip Ortadoğu coğrafyası savaşlar sebebiyle tahrip ediliyor. Projenin hedefi, uluslararası toplumu, bölgede yaşanan savaşlar sebebiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bilim merkezleri, tarihi külliyeler ve kütüphanelerin korunması konusunda sorumluluk almaya davet etmek. Uluslararası toplumu Ortadoğu'da kaybolmaya yüz tutan ortak bilimsel mirası korumak için iş birliğine davet ediyorum."

Hayırlısı olsun…

Cumhuriyet’in aklı 

Ferde değer veren, siyasi haklar tanıyan eşit yararlanma ilkesini benimseyen anlayıştır, Cumhuriyet…

Dilimize Arapça “cumhur” kelimesinden geçmiş olup; halk, ahali, anlamına gelir. Başka bir deyişle cumhuriyet, ulus egemenliğine dayanan bir devlet biçimidir. Temel ilkesi, devlet başkanı ile en üst yöneticilerin seçim yolu ile iş başına gelmesidir. 

Fransızcası “La Republique”, İngilizcesi “The Republic”, Latincesi “Res Republica” Kamu malı anlamına gelir. Eski Yunan’da “Ta Koinonia” diyerek “ortak menfaat” anlamında kullanılıyordu… Cumhuriyetin bir devlet biçimi olmasını sağlayanlar ise Romalılardı… 

Şer’î Hüccet, Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, birinci ve ikinci Meşrutiyet ise Osmanlı İmparatorluğunda demokratikleşmeye giden yolun evreleriydi… Osmanlı aydınlarından Şinasi’nin Tasvir-i Efkâr gazetesi çevresi, düşüncenin yayılmasında önemli rol oynamıştı… Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi “Yurtseverler Birliğini” kurdular...

Genç Osmanlıların çalışmaları fikir ayrılıklarına rağmen, Mayıs 1876’ da Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle sürdü... Ardından, ordu, bürokrasi, Şeyhülislamlık tarafından Anayasa ve Meşrutiyet’i ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamit tahta çıkarıldı.

Cumhuriyet anlayışı toplumsal zemin kazandı... Neticede Fransız ihtilaliyle başlayan düşünce akımı dünyayı değiştiriyordu... 23 Aralık 1876’da Anayasa’nın kabul edilmesi üzerine açılan Mecliste Müslüman, Gayrimüslimler vardı... Yani Osmanlı Devleti’nde halk yönetimde olmuştu... Mecliste, mebusanı ile temsil ediliyordu...

Sultan Abdülhamit, Doksan Üç Harbi’nde alınan yenilgiyle anayasanın kendisine verdiği yetkiler ile meclisi kapatıp İstibdat Dönemi’ni başlattı... Velhasıl süreç uzun, Jön Türkler, Cemiyetler, Yazılar sürer gider... Halk biliyordu... İnanmıştı... Kabul etmişti...

Amasya Genelgesinde “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim kararı kurtaracaktır” ibaresi,

Erzurum Kongresinde “Ulusal güçleri etken; ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.” maddesi,

Ve 23 Nisan 1920’de millî egemenlik ilkesinin hayata geçirilmesi, kayıtsız şartsız millete verilmesi,

boşa değildi... Mustafa Kemal Atatürk, Avrupa’nın yayın organı Neue Freie Presse’ye  (yeni özgür basın)  açıklamasını yapmıştı; 

“Yeni Türkiye Anayasası’nın ilk maddesinde; Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, kanun yapma gücü milletin tek ve hakiki temsilcisi olan Meclis’te toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede özetlemek mümkündür: ‘Cumhuriyet’ diye düşüncelerini dile getirmiştir”

Bu bir süreçti… Osmanlı aydınları, halk, bürokratlar, askeri düzen ve din adamları bu süreci, demokratikleşme ihtiyacını, dünyanın değişimini görmüştü...

Yapılacak şey mücadeleydi... Cumhuriyet bir düşüncenin Türkiye’de vücut bulmuş halidir... 

O yüzden bayramdır Ona iyi bakın. 

Milletin onuru, emeği, çabası vardır… Kırmızının nârında, Beyazın saflığında 

İlle de vatan koynundayım diyenlerin ahtı vardır...

Kutlu olsun Adıyla Yaşasın…