ŞAPKANIN TARİHİ

Yonca ORTAN 29 Kas 2020

Yonca ORTAN
Tüm Yazıları
Başlıkların tarihi ise insanlık tarihi kadar eskidir.

İnsanların binlerce yıldır kullandıkları başlıklar, onları sadece güneş ve yağmurdan koruyan basit bir giyecek ya da aksesuar değil, aynı zamanda sosyal statüleri, dini inançları, politik görüşleri, meslekleri ve milliyetleri hakkında da bize bilgi veren, anlam yüklü birer sembol olmuştur. Sadece kullandığı başlıkları inceleyerek, bir toplumun kültürüyle ilgili deriden dokumaya, yer altı zenginliklerinden bitki örtüsüne, yaşam biçimlerinden manevi değerlerine kadar pek çok konuda çıkarımda bulunmak mümkündür.

Başlıkların tarihi ise insanlık tarihi kadar eskidir. Günümüze kadar ulaşan fresk, heykel, kabartma ve duvar resimleri, eski dönemde kullanılan başlıklar hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Tarihe geçmiş ilk kenarlıklı şapka ise MÖ 5.yy. Yunanistan’da kullanılır. Petasos denen bu şapkanın geniş kenarları insanları yağmurdan ve güneşten koruyan iyi bir siper görevi görür. Daha sonra Romalılarında kullandığı bu şapka Orta Çağa kadar oldukça popüler olur. Yine Yunanlıların giydiği pilos denen kenarlıksız, kısa ve koni şekliyle Mısır’dan kopya ettikleri şapkalar ise zamanla Avrupa’da da değişik biçimlerde görülmeye başlar.

Yıllar içinde şapkalar değişerek şekilden şekle girer. Kâh büyüyerek, kâh ufalarak günün moda rüzgârlarına göre biçimlenir ve insan yaşantısında hep var olur. 1700’lerden önce kadınlar, kapalı bir mekânda sade bir kep, dışarıda ise kukuleta takarken bu tarihten sonra tüylü, çiçekli, kurdeleli şapkalar kullanırlar. 1900’lere gelindiğindeyse, bir kadının şapkasız evden çıkması söz konusu değildir.  Bu tarihlerde şapkaların süsleri iyice abartılarak devasa kurdele, tüy, ötriş, rozet, çiçek, hatta kuşlarla süslenir. Eğer şapka sahibi zengin bir kişiyse özgün bir model kullanarak diğerlerinden farklı olduğunu ortaya koymaya çalışacaktır.

Bizde de kullanılan şapkaların çeşidi ve hikâyesi oldukça zengindir. Özel günlerde ve gündelik yaşantımızda yer eden pek çok şapka bulunmaktadır. Özellikle erkek başlıkları oldukça zengindir. Külah, kalpak, ışkırlak (Karagöz’ün başlığı) kavuk gibi. Kadifeden yapılan ve üzerine mutlaka tülbentten sarık dolanan kavuklar ise kullanan kişiye ve dönemine göre çeşitli isimler alır.

Lale Devri’yle özdeşleşen sadrazamlardan Damat İbrahim Paşa zamanında bir nebze özgürlüğe kavuşan ve mesire yerlerinde görülmeye başlanan kadınlar, kıyafet ve süslerine oldukça önem verir. Kadife hotozlarını zenginlik durumuna bağlı olarak inciden çiçekler, kırmızı yakuttan güller, sarı yakuttan fulyalarla süslerler.  Zevkine düşkün olan İbrahim Paşa ise onların feslerine bağladıkları ince tülden yaşmaklarının içine ve göğüslerine altın paralar saçmaktan ayrı bir keyif alır.

Ancak Osmanlı İmparatorluğundan günümüze gelinceye değin başlıklar iki kez devrim yaşayarak köklü bir değişime uğrar. İlk devrimi yaşayan kavuk olur.  l. Bayezid zamanında görülen kavuklar, ll.Mahmut zamanında yapılan kıyafet devrimiyle, yerini fese bırakır. Avrupa’daki yenileşme hareketlerini de benimseyen ll. Mahmut, memurlarına pantolon ve ceket giymeyi, başlık olarak da fes kullanmayı mecbur eder. Pek çok çeşidi bulunan fesin ömrü ise kavuktan daha kısa olacaktır.

Genç Cumhuriyet Türkiye’sinde uygarlığın, çağdaşlığın ve laikliğin simgesi olarak kabul edilen şapkanın kabulü de tıpkı fes gibi çok kolay olmaz.  Rusça bir kelime olan şapka ile tanışmamız ve onu kullanmaya başlamamızda Beyaz Rusların payı büyüktür. Devrimden kaçarak ülkemize gelenlerden bazıları açtıkları dükkânlarda, azınlıklara şapka satarlar. Daha önce Avrupa’da yaşayan Jön Türkler arasında da batılı tarzda giyinen ve şapka kullananlar vardır. Yine de şapkanın Türkiye’de yaygın olarak kullanılmaya başlaması, Atatürk’ün 1925’de yaptığı Şapka Devrimi’yle mümkün olur. Kastamonu’da halka, başındaki şapkayla seslenir, “Yunan serpuşu fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz!”

Kullanımı kısa sürede yayılır. Öyle ki 1930’larda şapkasız komşuya bile gidilmez. Tıpkı şapka gibi yaşantımıza dışarıdan giren at yarışlarına giderken de görgü kurallarına göre giyinmek şarttır. Elit tabakanın bu yeni etkinliğinde erkekler redingot, fantezi pantolon, eldiven ve silindir şapka giyerler. Kadınlar ise tuvalet ve tül şapkalarıyla katılırlar. Tiyatroya gitmenin de kuralları vardır. Önemli bir oyunda hanımlar tuvalet (Kolları ve göğsü açık) giyip, başı açık katılırlar. Beyler ise frakla yer alırlar. Daha az önemli olan tiyatrolarda ise hanımlar elbiselerle ve başlarında şapkayla otururlar. Erkekler ise silindir şapka giyerler. Ama asla fötr ve melon şapkayla gidilmemelidir.

Şimdi bu ve bunun gibi eski görgü kuralların hiçbir geçerliliği kalmamışsa da, yeni şapkalar bol çeşidiyle yaşantımızın içinde varlıklarını sürdürmekteler.  Pek tabii onlara yüklediğimiz yeni anlamlarla.

Kaynak: Kolektomani