SEÇİM VE EKONOMİ

Yusuf DİNÇ 20 Nis 2018

Yusuf DİNÇ
Seçim kararı küresel tehditler karşısında ülke pozisyonunu güçlendirmek için alınmış gözüküyor.

Fakat en çok da ekonomik gidişata olan olumlu etkisiyle ön plana çıkmış durumda.

Suriye kaynaklı tehditlerin ve Akdeniz içerisinde kaç “düşman” gemisi olduğunu dahi tam olarak ortaya koyamamanın getirdiği endişeler karşısında iktidarın önünü görülebilmesi ve çalkantılı konjonktürdeki geçişin güvenliği önemlidir. Ülkenin iktisadi menfaatlerinin önünde olan bu tehditlerin bertaraf edilmesi tartışmalar arasında üstü kapalı geçilmektedir. Çünkü seçim liberalleşme süreci devam eden toplumlarda her zaman ekonomiyle ilişkilendirilen bir durumdur.

Konjonktürün çalkalandığı dönemde seçim kararının gelmesinin piyasalara nefes aldırması da tartışmaların şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Kurdaki düşüş ve Borsa İstanbul’da artan performans piyasalar açısından seçim kararının olumlu etkilerini göstermektedir.

Likidite darlığı nedeniyle daralan piyasalar açısından iktisadi alandaki pozitif iyileşmeler büyük önem arz etmiştir. Trump’ın seçiminden bu yana herkesin kendi ekonomisinin derdiğine düştüğü bu ortamda Türkiye’nin ekonomi yanında önemli gündemleri olması likidite darlığının aşılmasındaki etkinliği sınırlamıştır. Ki likidite darlığı sorunu Türkiye’nin büyüme için harekete geçireceği bütün potansiyelini toplamış kaynak temini için hazırda beklediği bir döneme denk gelmiştir. Gene de KGF teminatlı krediler ve benzeri kanallarla genişletilen likidite imkânları büyüme rekorunun sağlanmasında etkili olmuştur.

Seçim dönemlerinde genişletici para politikası uygulanması belirsizliklere yol açan bir tartışma konusudur. Mali disiplinin gevşetilmeyeceği ve popülist politikalara girilmeyeceği anlaşılan bu dönemde para politikasının da etkisiz kalması büyüme için biriktirilen potansiyeli atıl kalmasına neden olacaktır.

Fakat seçim sonuçlarının piyasalar tarafından olumlu algılanması halinde, FED’in faiz artırımında çekimser kalacağı ve güçlü USD kurunun deflasyonist baskısını kaldıramayacağı düşünülerek para politikasında gevşemenin gündeme alınması gereklidir.

Piyasanın kendi kendini besleyeceği yapı likidite kıtlığına kurban edilmiş bu sebeple kamu üzerinde de yük oluşmuştur. Seçim sonrası genişletilen para politikasıyla kısa vadede içeride oluşturulacak güçlü yatırım ortamı yurtdışı fonları çekerek döviz bolluğu sağlayabilecektir.

Bu dönem etkin kullanılırsa hem faiz, hem enflasyon hem kur tarafında orta vadede sürdürülebilir bir istikrar sağlanabilir. Eğer likidite genişlemesi için kaçırdığımız birçok fırsat gibi seçim sonrasını da kaçırırsak ülke ekonomisine yazık ederiz.