SENE-Yİ DEVRİSİNDE HALUK DURSUN'UN VASİYETİ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
"Ne olduğu da meçhul bir şekilde olan şey kültür ve turizmin birbirinden ayrılıp bağımsız bakanlık olamayışıdır.

Bu köşede sizlerle paylaştığım (1 Ağustos 2018 târihli, “Kültür, turizmin eşantiyonu mu” gibi) kültür konulu yazılarımda, kültür ve turizm aynı bakanlık çatısı altında bulunmasındaki sıkıntılara dikkat çektim. Bu bakanlığın iki bakanlığa ayrılması gerektiğini yazdım. Bugün, 19 Ağustos 2019’da bir trafik kazâsı sonucu kaybettiğimiz Haluk Dursun bir konuşmasının bir bölümünü, bir vasiyet olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Ne olduğu da meçhul bir şekilde olan şey kültür ve turizmin birbirinden ayrılıp bağımsız bakanlık olamayışıdır. Turizm tamamıyla farklı bir iş, farklı bir ideal, farklı bir niyet, farklı bir yapılanma, hatta abartarak söyleyeyim farklı bir millettir. Turizmci milleti diye farklı bir millet var. Yapılanması farklı, düşünme sistemi farklı, hayâta bakışı farklı, gayeleri farklı, hedefleri farklıdır. Nedir o? Daha çok kazanmak üzerine ticârî bir faaliyetten bahsediyoruz. Kültür ise kazanmaktan çok yatırmak üzerine kurulan bir şeydir.

Koordinasyon

Bir kere böyle bir meseleyi esas gündeme almayan bir kamuoyu, kültür kamuoyundan bahsediyorum. Hâlâ “Niye?” denmiyorsa, bu yazılmıyorsa, ifâde edilemiyorsa, çekiniliyorsa, “müstehak” kelimesi üzerine cümleler kurulabilir onlar için. Birincisi, bu kültür politikalarının tahlilinin ve tasvirinin buradan başlaması lazım. Kültür işleri, turizm ile berâber bir başlık altında yapılanmış ve ortaya konmuş. Önce bununla hesaplaşılması lazım. Ondan sonra, kültür kısmına baktığımızda karşımızda ne var? Kültürel Koordinasyon Kurulu diye bir kurulun teklif edildiği bir müzâkereden bahsediyorum. Ben teklif ettim. Ankara’da birçok alanın koordinasyon kurulu var ama Kültür Koordinasyon Kurulu yoktu. Şu anda bir başlık altında toplanma durumu var nedir o mesela? Yunus Emre denilen kurum Kültür Bakanlığı’nın dışında olacak bir kurum değil. Bu bir. Maarif Vakfı’nın da içeride olması lazım. Organik olmasa bile Maarif Vakfı ve Yunus Emre ile yatay olarak ilişkili olması gerek. Çok doğru olarak Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu buraya geldi.

Vakıflar

Baştan beri vakıflar kültür işidir. Vakfiyesi kültürel belgedir, siz bunu inşaat olarak görüyorsunuz dedik. Vakıflar, restorasyon ve inşaat hâlinde. Ya hu vakfiyesine uygun kaç iş yaptınız o binâda? Bunun tartışılması lazım. Şimdi vakıflar da geldi, Kültür Bakanlığı’nın içerisine.

Milleti tanımak

Benim çıkardığım notlar şunlar: Bir kere kültür politikalarının tespiti için yapılması gereken asgarî bir takım faaliyetler var. Bunlardan bir tanesi, önce kime uygulayacaksanız bu politikayı. Yâni o milletin kültürünü tanımanız gerekir. Geçmişine dayanan, kendine has kültürünü tanımak. Muhatabımız kim; bu millet. Bu milletin kültürel kaynakları, kültürel geri plânı, kültürel geleneği nedir?

Turizmci ayrı millet dedim. Burada da ayrı milletler var. Geleneksel, muhafazakâr kültürü tanıyan bir millet var. Ona yakın ve sıcak durmayan, ama çağdaş, ultra modern ve dışarıya açık kültürü tanımayan bir millet var. Birbirlerinden de pek hoşlanmıyorlar. Bir araya gelip bir şey üretme kabiliyetleri de çok fazla yok gibi gözüküyor.

Mahfiller

Bir diğer eksik noktamız kültürü zerk edeceğimiz ve bunun yanında bu milletin geleneksel kültürü üzerinde etkili müesseseler var. Mahfiller var. Lobiler var. Localar var. Özgün grup demek mahfil. Müessesenin geçmişinden kaynaklanan güzelliklerini fark edebilmek ve onun üzerine götürebilmek ona bağlı olmak üzere de mekân ve insan bilgisini çoğaltmak. Bölgesel farklılıklardan bahsediyorum. İstanbul’a göre mi, Mardin’e göre mi düşünüyorsunuz? Ortalama bir şey mi yapacaksınız çeşitlilik içerisinde bir birlik mi düşünüyorsunuz? O coğrafyayı tanımak zamanla tanımak. Bana göre en kolayı o ama hiç yok.

Çakallara kaptırmamak

Dışlamışsınız, ötekilemişsiniz. Gündeminizde yok fakat büyük bir şeyle geliyor. Türkiye’nin kültürel meselesinin birinci maddesi, Dicle kıyısındaki çocukları Fırat kıyısındaki çocukları çakallara kaptırmamak üzere kurgulanması lazım, ama önce orayı bilmek lâzım. Gündemimizde oranın olması lazım. En fazla olabilen şey Halfetiye’yi biraz biliyorlar Birecik üzerinden gidiyorlar. Turizm olarak. Birinci gündem coğrafyayı tanımak, coğrafyaya dost olmak ve Türkiye’nin bu gerçeği yok saymadan çözüm bulmak üzere çözüm şeyleri hazırlamak kültürel çözüm ve birliktelik plânları hazırlamak.

Kültürel kaynakların tetkiki

Coğrafyaya hâkim olduk diyelim. Kültürel kaynakların tetkikine nereden başlayacağız? Ahmet Cevdet Paşa okumadan Türkiye’nin hiçbir kültürel sosyolojik meselesi anlaşılmaz. Din sosyolojisi politikaları için bile. Çünkü oradaki hatâlar, kültürel politikaları da etkiliyor. Cemil Meriç hemen arkasından geliyor. Cemil Meriç okunmadan bu iş olmaz. Projeksiyon yapamazsınız. Yapsanız da yere oturmaz. Nurettin Topçu’yu buraya alıyorum. Kültür ve eğitim birbirinden ayrılamayacağı için baştan aşağı tezim budur benim. Kültür Bakanlığı bir yere ille bağlanacaksa Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlansın. Maarif ve kültür birbirinden ayrılmak konusunda daha şeydir ama turizm değil. Sonra Hasan Ali Yücel anlaşılmadan ve Köy Enstitüleri görülmeden örnekleri incelenmeden Cumhuriyet’in eğitim ve kültür politik iddiaları yine anlaşılamaz.

Sivil toplum kültürü

Sivil toplum kültürüne biraz bakmak lazım. Devlet, politikaları kendi başına yapmak ve uygulamak gücünde ve haddinde olmaması lazım. Devlet, kültür politikalarının yetişeceği ortamları hazırlar. Kâğıt mı eksik, kâğıt pahalı diyelim; ucuzunu sağlar. Kitapların alınması için bir takım şeyler yapar. Kitapla ilgili ama çok büyük müdahaleler etmez. Sivil toplum bunu yapar.

Bizim bir taraftan yapacağımız çok basit işler var. Mekâna hakim olmak coğrafyaya hakim olmak gibi. Bir de zor tarafı var; kültür politikalarını oluşturma ve uygulamak gibi. Zor bir konu bu. Bütün bunların hepsi eğitimden geçiyor. Kültür politikalarının temelinde eğitim politikaları vardır.  Kültür konusunda kültür sanat yönetimi konusunda Türkiye’de lisansüstü eğitim yok denecek kadar az. Bilgi Üniversitesi bu konuda ilk örnek.  Zâten bu, meslek iş olarak gözükmüyor. Kültür endüstrisi diye bir şey var ama kültür sanat yönetiminin akademik olarak yükseltmeye gidecek bir şeyi maalesef tam olarak göremiyoruz. Kültürle uğraşanların yolu açık olsun diyorum.”

Haluk Dursun Hoca’ya rahmet diliyor ve onun bu tavsiyelerine bir ekleme yaparak bitirmek istiyorum. Başka bir seçenek olarak “Kültür Başkanlığı” adıyla bir başkanlık kurulması üzerinde de düşünmemiz gerekebilir.