Vakıf Katılım web

SEVGİ ÖZGÜRLEŞTİRİR

Ümit G. CEYLAN 28 Tem 2022

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Sevgi insanı kendi özüyle buluşturmalı. Birçok insan aralarında o sevgiyi kaybettikleri için artık ilişkileri kopma noktasında olduklarını söylüyor.

Sevgi insanı kendi özüyle buluşturmalı. Birçok insan aralarında o sevgiyi kaybettikleri için artık ilişkileri kopma noktasında olduklarını söylüyor. Acaba gerçekten o sandıkları şey sevgi miydi? Biliyor musunuz, sevginin arasından su sızacak kadar bir mesafe olmalı. Yoksa gerçekten sevip sevmediğinizi anlayamazsınız. Aranızdaki o kör edici duygu bombardımanını aşkla karıştırırsınız. Mesafe koymazsanız kendiniz değil o olursunuz. Hayır! Keşke o olsanız. O da olamazsınız, kendiniz de. Sevgi naiftir, kırılgandır, beslenmek ister. Özen ve ihtimam ister. Sevgi hoyrat değildir. İnsanı değerli kılar ve güzelleştirir. Rezil etmez, perişan etmez. Arabeskin konusu değildir. Sevgi insanın içindeki değerleri yüceltir ve bu karşılıklı bir yükseliştir. Sevgi asla tek taraflı olmaz. Elde tutması zordur ama bir kere yerleşti mi gönül tahtına, oradan gitmesi de çok zordur.

Rolanizm

Batı malum her şeyi kategorize etmeyi, sınıflandırmayı sever. Bir bakıma bu gereklidir. Akademik açıdan birçok yararı vardır. Ancak sevgiyi katalogtan seçer gibi seçmiyoruz, öyle değil mi? Bu nedenle birçok şeyi sınıflandıramıyoruz. Duyularımızı hormonlara bağlayıp sadece bundan oluyor diyemeyiz. Geçenlerde Avrupa’da bir ilaç üretildiğini duydum. Adı sevgi hapıymış. Sevmek ve bağlanmak istediğiniz kişiye o hapı veriyorsunuz ve hep seviliyorsunuz. Bu nasıl bir şeydir anlamadım ama çok tartışma götürür. Sevgi doğal olmalı, uyuşturmamalı. Tam tersine diriltmeli. Batı rolanizm denilen bir kavram ortaya atmış. Şöyle diyor; hiçbir şeye yetmediğini hissettiğin zamanlarda düştüğün boşluktan seni çıkaran biri olacak ve o biri seni ne kadar severse o kadar özgürleşeceksin. Sevgi karşılıklıdır dedik. O yüzden sevgiyi kanat gibi düşünürsek eğer tek kanatla uçulmayacağı için bir kanada daha ihtiyacımız olacak. İşte karşılıklı iki kişinin kanatlarını birleştirerek uçması insanı özgürleştirir.

Sevgiyi bilmek

Maalesef kanadı kırık çok insan var. Daha uçamadan kanadı kırılan yaralı kadınlar, erkekler, çocuklar. Özgürleşmek demek daldan dala geçmek, her çiçekten bal almak değildir. Bugün bu özgürlüğü de başka türlü anlamak işimize geliyor. Bir yerde kararlı kalmak, o kişiyi seviyorsak eğer onu iyileştirmek, evet boşluktan çekip çıkarmak hatta ona kendi cevherindekileri eline vermektir sevgi. Kendisini tanımasına yardımcı olmaktır sevgi. Sevgi ile bir çocuğa yaklaştığınızda onun başarılı olmasına katkı sağlarsınız. Sevgi ile herkes başaracağına inanır. Çünkü her şeyin en temel ateşleyici kaynağı sevgidir. Kimse sevgi olmadan, sevmeden başaramaz. Menfaat için, şu mesleği sadece havalı olduğu için yapamazsın. Yaparsın da başarılı olmazsın; göze batar. Bir çiçek solmak üzereyken onu kurtaran yine sevgidir. Sevgi öyle bir kaynaktır ki alemin esas yaratılma amacıdır. Allah istedim ki bilineyim derken öylesine bilinmek istememiştir. O sevgi ile bilinecek bir Allah’tır.

Anladıkça

Sevgi iki insanı birbirine bağlarken öte yandan da kendi kişiliklerini ve kimliklerini geliştirmelerine yardımcı olur. Sevgi meşalesi ile dolaşan geceyi aydınlatır ve karanlıktan çıkmak isteyenler bu meşaleyi takip ederler. Bir süre sonra bu meşale özgür diğer bireyin eline geçer ve bu kez de o ve onun gibi sevgi ile özgürleşenler, başkalarının yolunu aydınlatırlar. Sevgi insanı içindeki bütün vesveselerden, karabasanlardan, endişelerden, dertlerden kurtarır. Çünkü sevgi bir ilaçtır. Karşılıksız, beklentisiz ve sadece birbirlerinin yolunu aydınlatanlar için bir iksirdir. Anladıkça sevgi büyür vesselam.

HER AN HER ŞEY OLUYOR

Çok hızlı geçen bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Malum kış uzun sürdü. Korona salgını bitti bitmedi derken yeniden yükselişte. Hayatı artık akışı içinde kabullenmek gerektiğini şu korona döneminde anlayamadık ama şu sıralar ben artık en çok bunu düşünür oldum. Eskiden dur şu iş bitsin de şunu arkasından yaparım. Ya da bir ara nefes alacağız o ara görüşürüz diyorduk. Ancak bu salgından sonra hayatın bize hiç buna müsaade edeceğini sanmıyorum ve bu yeni duruma kesinlikle adapte olmak ve kendimizi buna göre uyarlamak zorundayız. Çünkü her an her şey olabiliyor. Bir yandan salgın devam ederken, hayat sürüyor. Savaşlar varken, gıda krizi gibi konular gündeme gelirken bunlara endişelenmek dur bakalım şu krizi atlatalım demekle olmuyor. Akıllıca hayatı yeniden kurgulamak ve yeniden gündemimizi oluşturmak gerekiyor. Hayat devam ederken öyle bakamayız. Biz de bu yolculukta varız ve ona göre yerimizi alıp gereğini yapmalıyız. Çünkü her an her şey oluyor.

NASİP

Bir av kaç kişinin kısmetidir, bilinmez. Nasibinde ne varsa, o senindir kimse dokunamaz. Derler ki; çalışsan da bir, çalışmasan da. Olur mu hiç? Gayretsiz nasip nerede görülmüş! Lokma önüne düşmüş bile olsa, başka bir çabanın mükâfatıdır, sen göremezsin. Adam bir balık avlamış. Nasip bu ya bir kedi bir martı bir de leyleğin payına düşmüş. Adamın da payına düşen balık olmuş elbette. Ama adamın karnını doyuran balık olmamış. Adam zaten zenginmiş paradan yana. Ona vermiş Yaradan. Ama ya hayvanat, börtü, böcek! Onların nasibini de bu adam versin demiş Allah. İşte böyle pay edilir dünyada nimet. Kısmetinde varsa sen de paylaşırsın payından. Huzuru bulursun o paylaştığın payda. Böylelikle kâinatın her sesinde sana dua müjdesi vardır. Yeter ki sen paylaşmasını bil. Bil ki nasibin artacak. Sen verdikçe katlanacak. Huzuru hesapsız paylaştığın bir ekmek kırıntısında ara ki nasipli kullardan olasın.

MÜRACAAT BİLGE BAYRAKTAR!

Başka ülkelerde doğup, başka ülkelerde eğitim görüp, başka ülkelerde yaşarken aslında veda etmeye alışık olmanız gerekir ama değilim. Nostaljik bir yalnızlık sarar hep içimi, güzellikler ve zorluklar paylaşır sonra kesin bir sona gelinir. Ben de yazılarımın sonuna geldim ve herkesin de gideceği zamanı iyi bilmesi ve gitmesi gerekir. . .

Rahmetli bir tatlı teyzem vardı adı Mehlika; çekip gitmek de temizlik derdi. Mesela evladım düşünsene  Fatih Sultan Mehmet Han ölmeseydi hala buralarda olsaydı hafıza gitmiş, adını unutmuş ve çocuklarla misket oynuyor, bir hayal et derdi!  Allah her şeye bir son koymuş, nefese bile! Şerefin yerindeyken durmayı, eyvallah demeyi bilmek lazım. Şapkanı alıp gitmek, sarığı cübbeyi devretmek, hırkanı asmak,  gitmeyi de hazmetmek lazım. Başkalarının da söyleyeceklerini önemli bulmak ve kenara çekilmek lazım.

Ancak giderayak beni bir tasfiye telaşı sardı. Devredeceksem sadece olanakları değil kendi kişiliğimde var olan arızalarımı da devir etmek istiyorum. 

Devren bayandan:  ücretsiz olarak isteyene dağıtılacaktır.

Takanaklı takıntılarım vardır: Aşırı bir gözden geçiriş, bitmeden uyumamak, yatmamak, yememek içmemek, üşümemek, hatta tuvalete gitmemek gibi saplantılı ve yorucu bir özelliktir. Ancak sizi güvenilir yapar ve insanlar size güvenir, sizi son çare, son adres ve son durak yapar. Yeterince sona kalırsanız tur döner ilk olursunuz.

Aşırı bir iyi niyet: Bütün dünyaya yardımdan sorumlu tek kişilik insanlık bakanı konumunda oraya buraya yardım için yırtınma halleri ile birlikte atılacak kazığı tahmin dahi etsen kondurmama şuursuzluğu durumu mevcuttur. Ancak sabahları aynaya bakarken ne kadar makyajsız, kilolu olursanız olun bir kendinizi güzel bulma tılsımı yanında bataryasız olarak mevcuttur.

Munzur bir espri anlayışı; Başıma çok iş açmışlığı vardır, yerli yersiz ortaya çıkar, beni rezil eder. Kimseyi olmasa da sizi çokça can sıkıntısından kurtarır. Ancak kara ve kötü zamanları, komik zamanlara değiştirme gibi bir sihirli gücü vardır. Hep bir işinize yarayacak bu özellik bende kalmasın.  

Fazla çalışan bir hayal gücü: Karbüratörde su kaynatan motor misali bir gayzer şiddeti ile fışkıran aklımda sel baskınına sebep olan bir arızamdır. Bunlara rağmen en büyük başarılarıma imza atmışlığı vardır.  Meraklısına tavsiye edilir.

Bir şuursuz umutlu olma hali: Kara günler gelmez diye düşünmeyin, karlı günlerin bastırması gibi peş peşe gelebilecek olumsuz olay ve kişilere karşı bir vurdumduymaz tavrı başarmak mümkün. Yeter ki bu şuur gerektirmeyen umutlu olma hali ile saldırın, çalışın ve inanın. Garip bir şekilde işe yarıyor desem? Yanında promosyon olan pembe gözlüklerle yolu bilmesen de ilerleme garantisi. .

Kibrini yakan kibritler mevcuttur: Ne yananlar gördü bu gözler, bitmeyecek sandıkları tahtları arkada bırakanlar. Başta mütevazı hallerle bizi iki büklüm karşılayanların sonradan koltuklardan kalkmak bilmeyen hallerine şahit olduk. Böbürlendiğim ne olduysa itina ile yakıp arkama bakmadan yürüdüğüm bilinir. Ne kazandım? Hiç ama kaybettiğim de hiçbir şey olmadı. Kibritler eşantiyon olarak teslim edilecektir, her mevkii tutuşturacak güçtedir.

Öleceğini bilsen bile doğruyu söyleme eğilimi: Bilsem ki beni prenses yapacaklar, yine de kral çıplak hatta karısı da farkında diye sorana söylerim. Bana sormayın, söylerim diye defalarca uyarsam da soruyorlar doğruyu söylüyorum. Hiçbir yararını görmedim desem yalan olacağından düşmanım bile benim doğru söylediğimi tartışmaya açmaz demeliyim. Gel gelelim, doğru söyleyince düşmanın çok olur. Hiçbir işe yaramasa da meraklılarına çok kıymetlidir, bulunursanız hemen sahiplenin.

DURUN … 50 kez gözden geçirdim yazdıklarımı hata var mı diye. Hatalarım çok ama ben o hatalarımla ben olmuşum. Tüm okuyuculara bana tahammül ettiğiniz için teşekkür ederim. Gazetenin bu köşesini güvenip bana verenlere saygı ve sevgiler.  Son olarak hatasız kul olmaz, hata olmadan kul olunmaz, hatalarla sevelim birbirimizi. Hoşça kalınız!

İRONİK ÇELİŞKİ

İlim mi, bilim mi diye soru sorulmaz. Ama ilim deyince sanki dini ve manevi alan, bilim deyince fen bilimleri akla getiriliyor. Tıp deyince insan sağlığını korumak için, tetkik, teşhis, tedavi akla gelir. Bu konuda da yapılan çalışmalar, teknolojik cihazlar, yeni buluşlar hep insan hayatına yönelik, sağlıkla ilgili her şeyi bu daire içinde zikredebiliriz. Bir tümör çıkıyor; örneğin kanser ve tedaviye cevap vermiyor. Kırk doktor bir araya gelmiş tebabetle ilgili tahsillerini tamamlamışlar, hep birlikte bir kırmızı tümörün hakkından gelmiyorlar ne acı değil mi? Bir insan kurtulacak kırk doktor operatör yüzlerinde beyaz maskeler önlükleriyle teyakkuzda. Dehşet içinde gözleri faltaşı gibi tümöre çaresizce bakıyorlar. Öte yandan kırmızı ufukta bir  "H" harfi yazılmış. Bir karikatür gibi düşünün. "H" harfi ne demek. Hidrojen bombası demek. Üst akıl bir atom bilgininin icat ettiği Hidrojen bombasıyla bir ülkeyi, bir kıtayı, hatta bütün dünyayı yok edebilir. Bu ne yaman çelişkidir ki kırk doktor tümörlü bir hastayı kurtarmıyor, fakat bir atom bilgini milyarlarca insanı bir dakikada yok edebiliyor. Bu ironik çelişkiyi nasıl izah ederiz ki!.. Günümüzde bilim deyince pozitif düşünce akılcı ve seküler olmalı. Doktorluk gibi. Oysa ilim ilmiyle amil olanın işi değil ilmiyle arif olanın işi olmalı. Hekimlik gibi. Hekim tahsili ve tecrübesiyle kendini hastalarına adar. Hatta koruyucu hekimliği esas alarak bütün insanlığı hastalıklardan korumaya gayret gösterir. Hekim nimet sahibidir, şifasının Allah'tan geldiğini iyi bilir.

A R T I

.......

Güvenli tahıl sevkiyatı

İnsanlık onuru insanlık haklarıdır. Büyüklerimizden "Allah hiç kimseyi açlıkla terbiye etmesin" şeklinde dua ettiklerini duymuşuzdur. 22 Temmuz’da Türkiye’nin öncülüğünde ve Birleşmiş Milletler himayesinde, iki savaşan ülke olan Rusya ve Ukrayna'ın İstanbul'da Dünyaya güvenli tahıl sevkiyatının imzalanması dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu hem Türkiye’miz için büyük bir diplomasi başarısı aynı zamanda itibar demekti. En önemlisi açlıkla karşı karşıya kalabilecek toplumların telef olmasını önleyen bir siyaset, feraset ve basirettir. Korona salgını ilk çıktığında Avrupa ülkelerinin birbirlerinin maskelerini nasıl gasbettiğini biliyoruz. Türkiye'nin tahıl sorunu yok. Fakat insanlık onuru adına sorumlulukları olduğunu dünyaya göstermesi bakımından iyi bir örnektir. Türkiye hesaba katılırsa barışa, huzura ve insanlık onuruna bir kapı açılacaktır. Demek ki her ne olursa olsun en azından insanlık adına ortak paydada buluşmak, buluşturmak bir erdemdir. Bu konuda hassasiyet ve gayret gösterenleri tebrik etmek gerekir.

E K S İ

......

Hak yemek, haksızlık etmek

Her insanın bir karakteri olduğu gibi milletlerin de ete kemiğe bürünmüş karakterleri vardır. İyilik de kötülük de inanç değerlerine göre zuhur eder. Yunan, Moskof, Ermeni ve Haçlı mezalimlerini bir düşünün. Günümüzde Suriye, Irak, Myammar, Sırp, İsrail zulmüne maalesef şahit oluyoruz. Öyle trajik olaylar yaşıyoruz ki kapitalist ülkelerde obeziteden ölenlerin sayısı neredeyse yoksul ve mazlum ülkelerdeki açlıktan ölenlerin sayısına eşit diyebileceğimiz  durumdadır. Ne lazım ki üst akıl topla tüfekle, kültürel savaşla, salgın hastalıklarla, ekonomik baskılarla israf ve soykırımla insanlık tehdit altında. Türklerin dışında Müslüman Müslümanın kanını akıtmaktadır. Ne yazık ki Türkiye milyonları ülkesine mazlum insanları himayesine alırken, sözüm ona muasır milletler verdikleri sözü tutmamaktadır. Deniz yoluyla Batıya sığınmak isteyen mültecilerin sırtları kırbaçlanmakta hatta çırılçıplak soyulup bırakılmaktadır. İnsanlık onurunu çiğneyen her kimse başına gelecekleri düşünsün.

P E R İ S K O P

......

Eskiden bir berbere, bir terziye, bir kunduracıya iş verirken zanaatkar müşterisini anlamaya çalışır, gereksiz masraflara müşterisini sokmazdı. Eskiden tenekeciler vardı. Tenekeden kova, ibrik, maşrapa, huni ve benzeri aletler yapar ya da tamir ederdi. Bazen artık bu ibrik miadını doldurmuş, astarı yüzünden pahalı hale gelir diye ikaz eder işi kabul etmezdi. Bir de işi reddederken "Paslı teneke lehim tutmaz" şeklinde veciz bir söz söylerdi. Zanaatkarlar dürüst ve namusluydu. Şimdi maneviyat ötelerde. Toplum bozuldu. Maddeye tapar olundu. Bir oto tamircisi arabanın parçasını çakma bir parçayla değiştirebiliyor. Sahibinin ruhu duymuyor. Bir zamanlar başka rahatsızlıktan özel hastaneye gidiyordunuz, ameliyat olurken böbreğinizin biri çalınıyordu. Telefoncuya gidiyorsunuz içindeki orijinal bataryasını değiştiriyorlar. Dürüst olmamanın, namuslu davranmamanın insan ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri neredeyse insanı paranoyak hale getiriyor. Yediğimiz, içtiğimiz gıdalara hiç değinmeyelim. Medeniyet, inanca ve şuura dayanıyorsa medeniyettir. Bir şeyi doğru yapmakla kalınmamalı, yıprandığında ve bozulduğunda aslına uygun tamiratı yapılmalı. İnsanlık ancak dürüstlük ve namuslu olma erdemiyle korunacaktır.