ŞİRKETLEŞEN DEVLETLER

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Bugün dünyayı yönetenlere bakıldığında, toplumu kucaklayan liderlerin azaldığını, toplumsal liderlik ve devlet adamlığı algısının zayıfladığını, liderlerin, ahlak, düşünce ve davranışlarında aşırılıkların öne çıktığını görüyoruz.

Öyle görünüyor ki yakın gelecekte, çeşitli güçleri eline geçiren dev şirketler, gruplar ve kişiler, devletlerin gücünü zayıflatarak onları yönetebilecek. Geçmiş yüzyılın sömürgeci devletleri, dev şirketlerin sömürgeleri haline gelecek. Perdenin önünde devletler, arkasında dünyayı yöneten gizli güçler daha etkin rol alacaklar dünya sahnesinde. Zira silah, enerji, teknoloji, gayri ahlaki ticaretler ve insan kaynağı, derin yapıların dünyayı ve devletleri istedikleri gibi yönetecekleri temel alanlar olmaya başlıyor. Bunun içindir ki kimi güçlü devletlerin bir dedikleri diğerini tutmuyor. Devlet adına yapılan açıklamalar, gizli güçlerin çıkarlarına dokunuyorsa kararlar değişebiliyor, duruşlar farklılaşabiliyor. Daha da vahimi, uluslararası kimi dev şirketler ile devletlerin ilişkileri giderek aleni hale geliyor. Devletleşen şirketler yahut şirketleşen devletler çağına giriyoruz.

Hal böyle olunca devlet ile şirket arasındaki temel fark eriyor. Devlet, J. J. Rousseau’nun Toplumsal Sözleşmesi’nde dile getirdiği devlet tanımı “Tüm vatandaşların ortak değerleri, çıkarları ve adaletin kaynağı” olmaktan çıkıp salt maddi amaçların karşılandığı bir yapıya yani kâr amaçlı bir şirkete dönüşebiliyor. İşte bunun için bugün yeryüzünde devlet yapıları, giderek insanları mutlu edemiyor. Maddi kazanıma yönelik emperyalist bakış açısının en büyük kurbanları yine çocuklar, kadınlar, yaşlılar kısacası masum insanlar oluyor.

Hizmetkâr Liderler

İnsan odaklı bir dünyanın yeniden inşasında insanı ve insani değerleri yeniden baş tacı yapacak ve bu gidişe dur diyecek liderlerin hızla yetişmesi gereğini her vesileyle vurguluyoruz. Gönlünü, görünür değil görünmez değerlere kaptırmış hizmetkâr liderlik anlayışından söz ediyoruz.   

Hizmetkâr lider, varlıklar âlemindeki yerini keşfetmiş, kendisini tanımış, kendisi ile barışı sağlamış, iletişim kanalları açık, içgüdülerini dizginleyerek ben merkezli olmaktan kurtulmuş, bağımsız bir benlik idealini yakalayarak toplum merkezli olmayı başarmıştır. Böylece toplumun çıkarını kendi istek ve arzularının üstünde tutmayı başaran kişidir hizmetkâr lider. Sıfır noktasında yer alan, hal dili ile hiçliğe aday, kendini aşma, denize kavuşma aşkıyla dinamizm içinde akan bir nehir gibidir. Ufku; köyü, ili, ülkesi hatta dünya ile sınırlı değildir, ötelere, ötelerin ötesine yol alır. Temel referansı insanlara faydadır. Yerel ve ulusal hassasiyetleri olan, bireysel özgürlükleri benimsemiş, demokrasiyi özümseyerek davranışa dönüştürmüş bir birey olarak başkalarını kendine benzetme derdinde değildir hizmetkâr lider.

Aşk Erlerinin İhracı

Hayalleri bile sıradan değildir hizmetkâr liderin. Varlığı öncelikle paylaşan, yokluğu öncelikle göğüsleyen, fedakârlığı, adaleti, doğruluğu, merhameti, sözün ötesinde eyleme geçiren kişidir.

Böylece çekirdeğinde hizmetkâr liderlik anlayışının yer aldığı aile, kurum ve devletin bu davranıştan etkileneceği açıktır. Dolayısıyla hizmetkâr liderden, hizmetkâr aileye, hizmetkâr kuruma ve nihayet hizmetkâr devlete ulaşmak mümkündür. Üyelerini daha fazla koruma, geliştirme ve yaşatma derdine sahip bir ailede, bir şirkette, kurumda ve bir toplumda kötülüklerin yeşermesi zor olacaktır. Dolayısıyla dünya insanının insani krizle baş etme sürecinde biraz daha hizmetkâr lider olmaya doğru kendisini zorlaması, aktif bir çaba içinde olması gerekliliğin de ötesinde bir zorunluluk halini almıştır.

Aklın kibirlenmesini önleyecek edep, gönül dünyasının tamamlayıcı derinliği ile sağlanabilir. Düşünün, ailede, iş ortamında ve devlet yapısında yer alan liderlerin; yönetim alanındakileri kendi hizmetinde görmeyen tersine yönetim alanındakilerin hizmetinde olma aşkıyla yanan kişiler olmaları ne güzel hale getirir hayatı.

Bütün bunlardan sonra denilebilir ki hizmetkâr lider aslında olunması gereken ideal insanı temsil ediyor. Doğrudur. Zaten insani krizin temel nedeni, idealden giderek uzaklaşmak değil midir? Türkiye’nin liderlik vizyonu bakımından öncülük yapması, örnek olması ve dünyaya, aşk eri lider profilini ihraç etmesi mümkündür.