SÖNMEYEN ATEŞ; "HÜRRİYET ATEŞİ"

Ömer EROĞAN 27 Oca 2019

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
 "Saman topraklarına hoş geldiniz, burası samanın dikleştiği ve Aragua ağacına dönüştüğü yöredir.." 

“Ey seyyah! İşte gölgesinde zaferin ve kahramanın düşlendiği efsanevi hürriyet ağacı, işte zafer ağacı..” (138 şairin katıldığı Dünya Şiir Festivali - Selam Venezuela - Caracas 2016 )

Caracas doğumlu ve İspanyol aristokrat-varlıklı aile mensubu Simon Bolivar’ın 1810’da, 27 yaşında başlattığı sömürge karşıtı hürriyet mücadelesi neticesi 1823’e gelindiğinde bugün ki Kolombiya, Venezuela, Ekvador, Bolivya, Panama ve Peru 1492’den beri süregelmekte olan İspanya sömürge işgalinden kurtarılmış idi ve Bolivar da bu nedenle “Liberador” sıfatıyla hatırlanır. Aynı zamanda 1823 yılı Monreo Doktrini’nin başlangıç tarihi. Neticesi ve sonrası da A.B.D’nin Latin Amerika kıtasına duyduğu yoğun ilginin başlangıcı olarak görülür..         

Yakın zamanlara ulaştığımızda ise; 1950’de halkın ekseriyetinin oyları ile seçilen Guetamala’nın liberal Başkanı Arbenz’in, 1952’den itibaren bazı servislerin çalışmaları, hava kuvvetleri ve ordu birlikleri gönderme dahil 1954 yılında “Komünist” olduğu gerekçesiyle tutuklanması olayı ile müdahalenin tarzı daha açık ve her türlü gücün fütursuzca kullanıldığı bir şekle evrildi. Neticesi 20. Yüz yıl sonuna değin Latin Kıtasında milyonlarca insan hayatlarını kaybetti, bir o kadarı da uygulanan işkenceleri yaşadılar, yerel halklar sefaletten kırıldılar… Sonra müdahale tarzı biraz daha gelişti ve şekil değiştirdi yerel ordular ve iş birlikçiler kullanılır oldu, beterin beteri haricinde halklar için değişen bir şey pek olmadı, sefaletleri içerisinde kendi başlarına direnmek mecburiyetinde kaldılar. Bu kıtada vatanperver olmak, milletperver olmak, önceden hazırlanmış kamuoyuna isyankar hatta komünist olarak sunulduğundan en masum girişimler dahi eşdeğer zannettirildi. Latin kıtasına ilginin arttığı süreçte değişip gelişen müdahale tekniklerinden biri de hedef ülkenin ufak ufak ve birbirini takip eden sürekli zorlanması. Eğer ülke yönetimi uğraştığı tonlarca sorun arasında bunu fark edemeyip ve hızlı tepki üreteme kabiliyetinden de yoksun ise biriken zorlamalar neticesi ülke aleyhine karanlık günler felaketine dönüşebiliyor. Ha, bu yurt dışı kaynaklı küçük zorlamalar fark edilip, birikmeden, peyderpey milli çıkarlar doğrultusunda savunma cevabı üretilebildiği takdirde, bu kez de son devirde çok sık kullanılan “A.B.D. ulusal çıkarları” duvarı karşıya hemen büyük tehdit olarak dikiliyor.

Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğundan dolayı şanslı fakat devamlı müdahaleler hedefinde olduğundan dolayı da şanssız, Bolivar’ın şiir seven Karayip ülkesine döndüğümüz de; 2002 yılında A.B.D.’nin hemen tanıdığı bir darbe sonucu tutuklanan halkın oyları ile seçilmiş Hugo Chavez’in yine halkının sokakları doldurması neticesi 48 saat içerisinde darbecilerin kendisini serbest bırakarak kaçıp Florida’ya sığındıklarını ve başkaldırının bu son dönemecinin sembolü olarak da Chavez’in beresinin milli değer olarak itinayla saklandığını görüyoruz. Seçilmiş /Demokrat Cumhurbaşkanı Chavez ile şakalaşması hatırlanan, Küba’yı ilk ziyaret eden A.B.D. Başkanı Demokrat Obama’nın 2016 da, son Başkanlık Kararnamelerinden birisi de Milli güvenlik için! “Venezuela’nın olağandışı tehdit..” oluşturduğu gerekçesiyle bazı önlemleri ve  yaptırımları öngören, yenilenen metindir. Günlük ham petrol üretimi 2 milyon varil civarına düşen ve bunun 700 bin varilini A.B.D.’ye gönderen Venezuela’nın hazine bonosu, hisse ve sair varlıklarının A.B.D.’de alımı ve satımı yasaktır, dünyanın en büyük hisse sendi borsasının New York olduğu düşünüldüğünde, hiper enflasyonun vardığı astronomik nokta, neticesi geçim derdinden nüfusun yüzde 10’unun ülkeyi terk ettiği gibi hususlar daha bir anlaşılabilmektedir. Bütün bu ve benzeri konular dışarıdan objektif gözle bakıldığında dikkat çeken noktalar. Eğer A.B.D. herhangi bir tehdit görüyor ise şüphesiz çok iyi araştırılıp incelenerek bu noktaya varılmıştır, dışarıdan bilinmesi de pek mümkün olamaz..

Bugün dünyada, birdenbire Venezuela’da bir yıl önce yapılan başkanlık seçimi tartışılıyor, bu ülkenin hukuki bir iç meselesi. Eğer bir yıl önceki seçimlerde herhangi bir usule aykırı durum var ise de bu husus neden, birdenbire bu denli bütün dünyayı ilgilendir oldu? Halkın oyları ile işbaşında olan yönetimin anti demokratikliği gerekçe olarak üst perdeden dile getirilip muhalif bir şahsın geçici başkanlığı bir kısım devletlerce resmen tanınıyor diğer bir kısım ise tanınmasının ciddi ciddi düşündüğünü belirtiyor. Bu resmi beyanatlar verildikten sonra da cumartesi günü BM Güvenlik Konseyi konuyu görüşmek üzere acil toplantıya çağrılıyor. Garip bir çelişki ve uygulama tarzı! Aynı zamanda, uzun süreler çağdaş insani değerler bayraktarlığını yapmış olan Fransa’nın bugünkü Cumhurbaşkanı cumartesi günü ilan ettiği şekilde “Eğer Venezuela yönetimi 8 gün içerisinde seçime gitmez ise (sokakta kendini Başkan ilan eden) muhalefet liderini meşru geçici Başkan olarak tanıyacağı” tehditkar tutumda herhalde Orta Avrupa demokratlarını düşündürüyordur.

Dış dünyadan yönlendirilen bu şiddetli demokrasi talebi yanı sıra, yine büyük petrol üreticisi Arap Yarımadasında ki Krallığın eksiksiz antidemokratik düzeni ile ilgili bugüne değin hiçbir eleştiri bu cenahlarca dile getirilmedi ise nasıl bu noktaya varıldığı ve asıl yarın hangi vahim noktalara ulaşılabileceği üzerinde cidden çok düşünülmelidir.

Bizim topraklardaki hassasiyet ise; öncelikle anti demokratik yönetim değiştirilmesine ilgilidir, özellikle de neredeyse her on yılda bir sabah radyoda ve ya televizyonda dinlemek durumunda kaldığımız ve hiç unutmayacağımız, üniformalı bir devlet memurunun tok ve otoriter sesiyle;“ … Ordu idareye el koydu , NATO’ya ve Cento’ya bağlıyız..” ve sair bağlılıkları sıralayan darbe bildirileri, akabinde de sivil kesimlerin ağır cezalandırılmaları ve de son olarak 15 Temmuz günü Millete ve Vatana karşı gerçekleştirilen hain saldırı…