ŞU SİYASET NE TUHAF ŞEY!

Yaşar İÇEN 28 Şub 2019

Yaşar İÇEN
Tüm Yazıları
Elini verenin kolunu kaptırdığı, kalbi-bedeni-zihni yoran laf aramızda bazen de çok fena bozan, koltuğa yapıştırıp bırakan, koltuğu alıp evine götürmeye kalkan, 'bir daha bir daha hep beni seçin' dedirtip komik hallere düşüren.

Velhasıl-ı kelam şu siyaset öyle ince bir hastalık ki kişinin ruhuna girdi mi çıkmak bilmiyor.

Arada üç beş isim de çıkmıyor değil bu hastalığa karşı bağışıklığını ve duruşunu güçlü tutan, maneviyatını ve mantığını inşa ettiği yüksek bariyerler ile koruyan, durması gerektiği yeri bilen, jübile yapmayı hezimet değil zirvede iz bırakmak olarak gören, gençleri rakip görmeyip tam aksine deneyimleri ile yön gösteren.

31 Mart’a geri sayımdayken Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuda sitemini dile getirdi; “trenden inenler yeniden bu trene binemez” diyerek. Ki Cumhurbaşkanı Erdoğan son süreçte teşkilat eleştirilerini fazlasıyla yapıyor bilmem farkında mısınız? 31 Mart sonrası seçmenlerin yüreğine buz gibi sular serpecek kararlar yolda gibi.
Kemikleşmiş, kangren haline gelmiş ve hatta mafyavari hallere bürünmüş parti teşkilatları Türkiye’de siyasete olan güvenin azalmasında en etkili sebep oldu! Son encümen listelerindeki isimler bunu teyit etti yeniden. Yine aynı isimler, yine aynı trajikomediler, yine aynı hüsranlar. İl başkanlarının o listelerde ne işi var?

Gelelim ‘trenden inenler’ mevzusuna. Bu konuda benim diyeceğim tek cümle olur; ’siyasetin ne tahtına ne de bahtına güven olmaz’!
Siyasetin bu yönde değişim ibresi çok hassas olmakla birlikte 31 Mart’a giderken ‘ibre ibre olalı bu denli eziyet çekmemiştir’ değişimden yana. Günlük hatta saatlik değişim haberleri ile trafiği takip edemez hale geldik.

Trenden inenler ve binenler trafiği içinde benim dikkatimi çeken iki detay var; yeniden aday olamayınca parti değiştiren belediye başkanlarının çoğu üçüncü ve hatta dördüncü dönemini yaşıyor! Ve mevcut adayların neredeyse tamamının yaş ortalaması çok ama çok yüksek!
El insaf! ‘Kurban olduğum bir sen mi varsın koca şehirde’ diye kibarca biri çıkıp uyarmıyor mu?
Yazık değil mi önü kapatılan gençlere? Bu kadar hırs ile nereye? Kenara çekilip bunca yıl kazandıklarınız ile hayatın tadını neden çıkarmıyorsunuz? Amaç illa şehrine faydalı olmaksa dernek, vakıf vb. oluşumlarda gönüllü faaliyet göstermeyi neden seçmiyorsunuz?

Lokomotifin kontrolünü yenilere emanet etmesi gerekenler küsüp ‘trenden inmek’ yerine yolcu vagonlarına geçip arkalarına dayanıp seyahatin tadını çıkarmayı, akıp giden manzaranın keyfine varmayı, yudumlanan çaylar eşliğinde sohbetin mutluluğunu yaşamayı, çocuklarının ve torunlarının başını okşamayı deneseler daha fazla huzur bulmazlar mı?