SURİYE'DE "AYI" KAPANI

Prof. Dr. Samir Salha
Tüm Yazıları
ABD ordusunun birkaç Suriye bölgesinden çekilmesi ve kısa sürede tekrar geri dönmesi tedirgin edici bir durum. Bu çeşit manevraların Rus planları ile ilgisi olup olmadığı kayda değer bir başka husustur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin ortak mutabakata uymadığını söyleyerek, "Maalesef ABD, YPG/PYD ile kendilerince ayrıca bir devriye gerçekleştiriyor. Hâlbuki bunlar çekileceklerdi. Bunlar bizim mutabakatımızda yok." dedi. Rusya’ya yönelik mesajında ise Moskova’yla varılan anlaşmaya rağmen YPG güçlerinin Tel Rıfaat ve Münbiç'ten hala çekilmediğini belirtmiştir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'le Suriye sınırının sıfır noktasındaki birliklerini denetlerken, "Burada bir şey bitmiş değil, her an her şey olabilir. Ona göre herkes hazırlıklı olmalı." gibi çok yönlü bir mesaj vermiştir. Özetle Ankara’nın hem Moskova hem de Washington’la imzaladığı ve güvenlik bölgesinin temelini oluşturan ikili anlaşmaların sağlıklı bir biçimde yürümediğine yönelik kaygıları artmaktadır. Anlaşılan Türkiye, Kuzey Suriye ile ilgili herhangi bir sürpriz yaşamamak için güvenlik ve askeri tedbirlerini artırarak kendi güvencesini oluşturmak istiyor.

Moskova, Şam rejim güçlerinin Türkiye Suriye sınır bölgesinde ilerlemesi ve yerleşmesi için hem Ankara’ya baskı yapıyor hem de Rejim ile PYD arasındaki uyuşmazlıkları asgari düzeye çekmek için hareket halinde. Rusya daha sonra, varlığının amacının kalmadığı gerekçisiyle, Türkiye’nin güvenli bölge projesini ortadan kaldırıp esas büyük hedefine ulaşmak istiyor.

Bu senaryonun tökezlemesi durumunda Rusya'nın düşündüğü bir başka alternatif ise; önce Türkiye ile PYD arasındaki cepheleri ateşlemek ve daha sonra Türk askerleri ile Suriye rejim güçlerini karşı karşıya getirmek. Böylece tüm taraflar arasında arabuluculuk görevi gerçekleştirip, tüm tarafları istediği çözüm formüllerine doğru itecektir.

Tabii ki Moskova’nın yedekte duran ve ihtiyaç duyduğu an devreye sokacağı bir başka hamlesi de Ankara’yı Münbiç, Tel Rıfaat ve Ayn El-Arab gibi yerlerden uzaklaştırıp kendi hakimiyetini kurmak üzere Idlip kartını elinde tutmak.

Moskova'nın, Ankara ile Şam arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatını canlandırma ısrarının hedefinde, önce Ankara'nın kuzey Suriye'deki seçeneklerini sınırlandırmak ve daha sonra Türkiye’nin Güvenli Bölge planını zayıflatmak var.

Düşündürücü olan durum, Kremlin’in bu planları hem kendi hem de Washington adına yapıp yapmadığıdır. Tedirginlik bu sefer Beyaz Saray cephesinden gelmektedir. ABD ordusunun birkaç Suriye bölgesinden çekilmesi ve kısa sürede tekrar geri dönmesi tedirgin edici bir durum. Bu çeşit manevraların Rus planları ile ilgisi olup olmadığı kayda değer bir başka husustur.

Kimin kiminle koordineli çalışacağı sorunuyla birlikte Türk-Amerikan ve Türk-Rus anlaşmalarının geleceğinin nasıl olacağı, Rus-Amerikan anlaşma olasılığının her zaman mevcut olduğu realitesiyle karşı karşıya.

Rusya’nın Türkiye’yi, muhalif savaşçıların yakaladığı 18 askeri rejime teslim etmeye ikna etme girişimi, Ankara ve Moskova arasındaki koordinasyonun derinliğini yansıtmakta, fakat aynı zamanda Rusya’nın herkesi askeri ve siyasi olarak kendi çıkarlarına uygun bir biçimde hareket etmeye zorlamasının bir göstergesidir. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türk askeri operasyonu dışındaki bölgeleri de "güvenli bir bölgeye" dönüştürmek için Rusya ile çalışmaya başlandığını belirtti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Kuzey Suriye’de güvenli bölge konusunda Rusya’yla anlaşma yapılmaması durumunda iki alternatif plan uygulamaya hazır olduğunu açıklaması Ankara’nın temkinli ve dikkatli ilerleyeceğinin bir mesajıdır.

Türkiye ile Rusya’nın Kuzey Suriye bölgesindeki ortak devriyelerinin aktif bir biçimde hareket etmesi koordineli çalışmaların bir göstergesi olabilir. Ancak bu her iki taraf arasındaki ihtilaf ve görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmıyor. Ankara, oluşturmak istediği güvenlik bölgesi konusunda Moskova başta olmak üzere birçok başkenti henüz ikna edememesi gibi büyük sorunlar yaşamaktadır. Erdoğan’ın; gerekirse güvenli alanın sınırlarının genişletileceği ve bu alanın dışından yapılan saldırılara cevap ile verileceği açıklaması hem Rusya’ya hem de Şam’a yönelik bir açıklama olup; 440 km'lik hedeften vazgeçilmediği gibi, Suriye rejim kuvvetlerinin sınır bölgelerindeki ilerlemesinin, Türkiye’ye yönelik terör tehditlerine karşı gösterilecek manevraları engellemeyeceğinin ifadesidir.

Rusya’yı ilgilendiren bir başka konu ise: Ankara tarafından aranan teröristlerin başında gelen “Mazlum Kobani”nin Beyaz Saray ve Amerikan senatosun tarafından ağırlanması ihtimalı büyük bir öfkeyle bekleniyor. Amaç, kendisini BM genel kurulunda konuşturup ikinci bir Yaser Arafat fenomeni yaratmak. Erdoğan'ın planlanan ABD ziyaretine iki haftadan kısa bir süre kala Türkiye içinde ziyareti iptal etmesini isteyen sesler yükseliyor. Her iki seçenekte de kaybedenin Ankara olmasını isteyen taraf, Moskova dışında kim olabilir ki? ABD yönetimine Suriye’nin doğusundaki petrol kuyularının hâkimiyetini soran ve Amerikan ordusunun Suriye’ye geri dönüşünü cılız bir biçimde gündeme getiren Rusya’nın ta kendisi.

Amerika PYD adına müzakere ediyor , Şam'daki rejim yerine ise Rusya konuşuyor. Ankara ve Tahran’ın devre dışı kalmaları durumu kime hizmet ediyor?

Cenevre'deki yeni Suriye Anayasası görüşmelerini ve El Bağdadi'nin tasfiye edilmesini Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerden ayrı tutmak oldukça zor. Dahası, ABD’nin parlamento çatısı altında aldığı Türkiye’ye karşı kararları ABD-Rusya anlaşma ihtimalini destekleyen bir başka göstergedir. Barış Pınarı’nın başında, Ankara'nın istediğini elde etmeyi başardığını söylüyorduk: Washington’ı Kuzey Suriye’de önünü açmaya ikna etmiş ve daha sonra ABD birliklerinin bölgeden geri çekilmesiyle birlikte boşluğu doldurması için elini serbest bırakması yönünde Moskova’yı razı etmiş. Ancak görülen odur ki, ABD ve Rusya Kuzey Suriye'de haritanın şekillendirilmesinde, Ankara’yla değil kendi aralarında anlaşmaya doğru gitmektedirler. Washington, Türkiye’nin isteği üzerine bıraktığı alanlara geri dönüyor. Moskova ise PYD’nin çekilmesiyle birlikte Rejimin, Türkiye’yi endişelendiren sınır güvenlik boşluğunu doldurmaya hazır olduğu açıklamasıyla birlikte, kim kazandı kim kaybetti diye düşündüren yeni bir tartışma başlatmıştır.

Suriye’deki yerel ve bölgesel hareketleri kontrol etmek isteyen ve Ankara’nın birçok plan ve hedefini engelleyen Moskova’nın, Suriye’deki yeni hamlesi ise bazı Arap ve Avrupalı başkentlere yaklaşıp başarısını pazarlamak olacaktır.