TAHRAN ZİRVESİ VE ÖTESİ

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Bu hafta gündem çok yoğundu; Tahran'da Astana Zirvesi ile başladık İstanbul'da tahıl koridorunun kurulmasını sağlayacak mutabakatla haftayı bitirdik.

Bu hafta gündem çok yoğundu; Tahran’da Astana Zirvesi ile başladık İstanbul’da tahıl koridorunun kurulmasını sağlayacak mutabakatla haftayı bitirdik. İki zirve sonrasında da ilgili ve yakın bölgelerde tansiyonun yükselmesi olarak yorumlanabilecek hadiseler cereyan etti. Hem bu hız ve açık-gizli mesaj trafiği, hem de Tahran’daki toplantıların tahıl koridoru gibi kazan-kazan-kazan çerçevesinde bir işbirliğini hızlandıracak bir etki yapması aslında geçtiğimiz haftanın başta bölge jeopolitiği için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Rusya neden Tahran’a geldi?

Tahran’da gerçekleşen toplantıların bilindiği gibi iki ayağı vardı. İlk ayak Türkiye-İran, Rusya-İran, Türkiye-Rusya ikili ilişkileri çerçevesinde gerçekleşen görüşmeleri kapsıyordu. İkinci ayak Astana formatı çerçevesinde Suriye özelinde gerçekleşen zirveydi. Her iki ayakta verilen mesajlar birbirini tamamlar nitelikte ve Astana sürecinin kurulurken önemsediği bir denge mekanizması, bir dengeleyici mesaj olma işlevine de uygundu. Bilindiği gibi Tahran zirvesi özel bir jeopolitik konjonktürde gerçekleşti. NATO Madrid Zirvesinde daha yeni Rusya Transatlantik güvenliğe yönelik doğrudan tehdit olarak ilan edilmişti. Bu ilandan sonra Transatlantik dünyada Rusya’nın Baltıklar ve Doğu kanadına yaptığı baskının dengelenmesi ve caydırılması beklenen gelişmelerdi ama uluslararası kamuoyunun Yeni Soğuk Savaş beklentisinin sırf NATO’nun Doğu kanadı ile sınırlı olmadığı da bir gerçek. Hem ABD’nin demokrasi söylemi altında büyük güç mücadelesini ideolojik hale getirme çabası, hem Rusya ve Çin’in meydan okuyucu tavrını birbiriyle ilişkilendirmek istemesi hem de Transatlantik dünyanın çevresinde Doğu ve Güney kanata yönelik riskleri birbirinden ayır etmekte zorlanmamız, bu yeni küresel Soğuk Savaş beklentisini yükseltiyor. Ancak Batı dünyası ve Pasifik’teki bazı müttefikler dışındaki uluslararası toplum Rusya’yı tam anlamıyla dışlamak ve Moskova ile işbirliği ilişkilerini kesmek konusunda anlaşılabilir sebeplerle hevesli değil.

Yine de bölgesel güçlerin işinin çok kolay olduğunu söyleyemeyiz. Zira Biden yönetiminin Biden’ın sağlık durumu ne olursa olsun Asya ve Ortadoğu’ya yaptığı ziyaretler ABD’nin bazı bölgelerde alanı Rusya ve Çin’e kaptırmama kararlılığında olduğunu gösterdi. İleride ABD, bölge politikalarını tutarlı hale getirerek mi alanı kapatır yoksa Ortadoğu’da olduğu gibi iyice muğlaklaştırarak mı basacağı sahaya dönüş taşlarını döşer, bu ayrı bir tartışma konusu ve Washington’un verdiği “rakiplere kaptıracağım saha yok” mesajını etkilemiyor. Bu çerçevede Moskova, bölgesel güçlerle kurmuş olduğu ilişkileri hala sürdürebildiğini göstermek zorunda. Bu nedenle Astana formatının içinde ve ikili ilişkilerinde NATO üyesi olan ve Madrid Stratejik Kavramına imza koymuş Türkiye ve Viyana-Doha hattında ABD ile anlaşmayı uman İran ile olan işbirliğini bugünkü jeopolitik gelişmelere rağmen sürdürebileceğini uluslararası toplumda Rusya’yı hala tam olarak gözden çıkartmayan ülkelere göstermek zorunda.

İran faktörü

Rusya’nın bu mesajı vermesi söz konusu İran olduğunda çok daha kolay olabiliyor. İran’ın Batı ile ilişkilerini Nükleer Anlaşma görüşmeleri çerçevesinde rayına koymaya çalıştığı bir sır değil. Trump, Nükleer Anlaşmayı sadece nükleer meselelerle ilgili olmaktan çıkardığı andan itibaren İran-Batı ilişkilerinin geleceği de İran’ın Ortadoğu’da stratejik varlığının nasıl ve ne kadar sınırlandırılacağı ile ilgili hale geldi. Nükleer silahlanma ya da silahlanmanın anlaşma ile ötelenmesi/engellenmesi aslında İran ileride savunması üzerinde dönen bu asıl pazarlığın en önemli kozu haline geldi. Trump’ın İran’ı böyle bir anlaşmaya zorla mahkûm etme planı tutmadığından bugün kimse Tahran dahil Batı-İran pazarlığının mutlu sonla biteceğinden emin olamıyor. İsrail’in İran karşıtı söylemini ileriye götürmek konusunda Körfez ülkeleri adım atmak istemese de kendilerinin çok da etkili olamadığı Washington-Tel Aviv-Tahran taviz pazarlığında kötü senaryoya hazır olmalılar. Abraham Anlaşmaları bugün bu yüzden hala hayatta ve Cidde Deklarasyonu’nun söylenmese de önünü açan bu kötü senaryoya hazır olmak isteği. Karşı tarafta Tahran, Kuzey Afrika-İsrail-Körfez hattında kendisine yönelik bir sınırlama ve çevreleme riski ortaya çıkarsa buna hazır olduğunu ve elinde bunu dengeleyecek mekanizmalar olduğunu göstermek ihtiyacında. Dolayısıyla Tahran görüşmelerinde İran, Rusya ve Türkiye ile ekonomik işbirliğini genişletecek ve derinleştirecek bazı adımlar atılacağını göstermekten memnundur. Rusya ve İran’ın imzaladığı, İran’ın doğal gaz ve enerji altyapısına yapılacak 40 milyar dolarlık yatırım anlaşması Rusya’nın İran-Batı/ABD anlaşmazlığı sürerken İran sahasını Batı’ya bırakmak niyetinde olmadığını da gösteriyor. Bu noktada Moskova-Tahran ilişkilerinin Batıyı dengeleme konusunda çok açık bir doğası var.

Moskova-Ankara hattında tahıl koridoru

Rusya-Türkiye ilişkilerinin ayrı, daha katmanlı ve daha eşit bir işbirliği modeli üzerinde işlediği biliniyor. Bu işbirliğinin sınırlarına yaklaşıldığı Ukrayna krizinin başından itibaren söylendi. Tahran görüşmelerinde Putin’in ağzından ikili ilişkilerde işbirliğini derinleştirecek daha çok alan olduğunu duymak bu açıdan önemliydi. Rusya tarafından zikredildiğinden herkes Akkuyu gibi somut projelere odaklandı ama Türkiye’ye çok önemli bir kazanç hanesi yazan asıl adım kısa sürede tahıl koridoru haberiyle geldi. Karadeniz’de tahıl koridorunun BM’nin de dahil olacağı Türkiye-Rusya-Ukrayna işbirliği içerisinde Türkiye’nin güvenilir ve kabiliyetli arabulucu olması hasebiyle gerçekleşmesi, bu modelin Ukrayna Savaşı uzarken çıkabilecek diğer krizler için örnek bir öncü model olması ve Türkiye ile İstanbul’da kurulacak koordinasyon merkezini bölgesel/küresel kriz yönetişiminin kalbine oturtması çok önemlidir. Böylece Rusya, Astana dışı ve ötesinde Türkiye ile ikili-çoklu işbirliklerinden kaçınmayacağını göstermek istiyor.

Astana yaşıyor

Astana ortaklarının Astana ötesinde işbirliği çağrıları yapmaları boşuna değil. Üç ülkenin Suriye’nin geleceği konusunda aynı yerde durmadığı biliniyor. Türkiye siyasi sürecin Rejim üzerinden tıkanmasından, Mümbiç ve Tel Rifat’da terör tehdidinin uzaklaşmaması ve buradaki istikrarsızlığın Rejim ve İran destekli milisler üzerinden sürmesinden, İdlib’te Rusya’nın Rejim üzerinden alana baskıyı bir pazarlık unsuru olarak kullanmasından rahatsız. Rusya ve İran da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki varlığını Astana süreci üzerinden Astana garantörlüğüne evirmesinin Suriye’de var olması anlamına geldiğinin bilincindeler. Bu kimi zaman Rusya ve İran için bir rekabet unsuru anlamına da geliyor. Bu farklılık nedeniyle Astana sürecinin ne kadar süre ile yaşayacağı üçlü arasındaki her krizde sorgulanıp duruyordu. Tahran’da gördük ki Astana ortakları minimum ortak paydada anlaşmaya ve ortak payda üzerinden Astana’nın yaşamasına öncelik veriyorlar. Ortak payda, Suriye’de ABD varlığının reddedilmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Fırat’ın doğusunda terörle mücadele. Bu ortak payda terörle mücadeleyi Fırat’ın doğusu-batısı, Irak hattı Suriye hattı diye ayırmayan, tüm sınırları boyunca sınır ötesi terör riskinden bertaraf bir güvenli bölge oluşturmak isteyen Ankara için belki tam anlamıyla tatmin edici değil ama memnuniyet verici. Dahası, üç ülke ABD Ortadoğu’ya bir gün dönmeye karar verirse kullanabileceği taşları döşerken Suriye’de bir boşluk olmadığını, Astana ile Suriye çözüm sürecinin dolduğunu gösteriyorlar. Bu mesajı vermek için çözüm sürecinin sonunda ne olabileceği konusunda anlaşmalarına da hala gerek yok, Türkiye’nin uyardığı üzere a)- Anayasa Komitesi önündeki engelleri kaldıracaklarıyla ilgili teminat ve Komiteyi işletmeleri ve b)- Tel Rifat, Mümbiç ve İdlib’te üzerinde anlaşılan protokoller doğrultusunda birbirlerine yönelik güvenlik risklerinin (burada sınır ve PKK varlığı nedeniyle Türkiye’ye yönelik riskler önem kazanıyor) bertaraf edilmesinde ciddi bir özen göstermeleri şimdilik yeterli. Aksi bir durum Türkiye’nin operasyonunun önünü açacak ama daha önemlisi Tahran’da taraflar Astana’nın jeopolitik önemini kabul ettiklerine göre bunun altının boşalmasına göz yummamalı. Üç ülke yan yana Astana’nın altını doldurmak için daha çok temas kuracaklarını belirtikten sonra Irak’tan Odessa’ya tansiyonun yükseldiğini de gördük. Başta PKK olmak üzere pek çok grubun, ABD gibi olağan şüphelilerin İran ve Rusya merkezli istikrarsızlaştırma mesajlarını sömürme, kullanma şansı da artıyor. Bu çerçevede Astana sürecinin yaşaması konusunda Türkiye’nin öne sürdüğü minimum kriterlere dikkat edilmeli ve Tahran ile Moskova bu konuda samimi bir çaba göstermeli.