TAKDİR EDELİM

Ümit G. CEYLAN 25 Haz 2020

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Ülkemizde en sık gördüğüm ve sıkıntısını çektiğimiz duygu eksikliğinden biri takdir etmek yoksunluğudur.

Ülkemizde en sık gördüğüm ve sıkıntısını çektiğimiz duygu eksikliğinden biri takdir etmek yoksunluğudur. Avrupa’yı iyi bilen biri olarak şunu diyebilirim; maalesef batılılar özellikle de kendi aralarında başarılı insanları görmezlikten gelmezler, desteklerler ve ileriye taşımak için yüreklendirirler. Çünkü bireyin başarısı toplumun başarısı olduğunu çok iyi bilirler.

Takdir edelim; takdir görelim

Takdir duygusu kazanmış bir birey kendinden emin, kişilik sahibi biridir. Özellikle de çocukluktan itibaren mutlaka kazandırılması gereken önemli bir duygudur takdir duygusu. Değerli olduğunu çocuğumuza hissettirmemiz ileride onun değer görmeyi bilen kişi haline dönüştürecektir. Çocuklarımıza iyi bir şey yaptıkları zaman onları takdir edersek yüreklenirler ve hatta en önemlisi de zaman içerisinde değerli şeyleri değersizlerden ayırmayı öğrenirler. Bu da bir birey için çok önemli bir özelliktir. Kime değer vereceğini bilen kişi daha az üzülür.

Karanlıkta kalmaktan yana olanlar

Başkalarındaki ışığı görüp gözleri kamaşan kişiler tıpkı yarasalar gibi karanlık bir kuytu köşe ararlar. Işığı inkâr etmek güneşin varlığını yok etmez. Güneş günün her saatinde farklı açılardan yansımaya devam edecektir. Güneşten kaçmak, saklanmak çözüm değildir. Tek çözüm vardır o da güneşin varlığını kabul etmektir. Çünkü aynı güneş hepimize vuruyor. Takdir etmeyi bilen insan başkasının ışığına ortak olur; sevgisine, merhametine, dostluğuna ve daha nice güzel değerlere. Aydınlık göz kamaştırır evet! Ama kabul edelim bazı insanların pırıltısı, berraklığı vardır. Bundan rahatsız olmak yerine o berrak suya bakıp kendindeki eksikliği, karanlığı görebilir ve kendine çeki düzen verebilirsin.

İletişim sorunu: Takdir edememek

Güçlü bir iletişim fonksiyonu için karşımızdaki kişinin özelliklerini fark etmek, gördüğünü hissettirmek ve söylemek hakkını gözetmektir. Bir eğitimci öğrencisinin farklı yeteneklerini, cevaplarını takdir etmezse eğitimcide bir sorun var deriz. Olgunlaşmamış, psikolojik sorunları olan bir eğitimciyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak okul öncesi, ilkokul gibi dönemlerde öğrencilerin en etkili motivasyon kaynağı takdir görmektir. Takdir gören öğrenci öğretmenini hayal kırıklığına uğratmamak için var gücüyle çalışır. Öte yandan iş hayatımızda patronun çalışanlarına adil davranmaması da bir takdir sorunudur. İş arkadaşlarının başarısını göz ardı etmeleri, burun kıvırmaları, yok saymaları da başka bir takdir duygusu sorunudur.

Başkası üzerinden takdir edilmez

Bir de her mahallenin dalkavukları, ruhbanları vardır. Takdir etme duygusu olmayan zavallı kişiler patronuna yaranmak, liderine şirin gözükmek hatta hocasına varmak için onun takdir ettiği kişileri takdir eder. Halbuki kıyıda köşede duran, eşikte sessizce zikrini eda eden, bir ağaç altında dersini çalışan, her gün yolları süpüren temizlik işçisini, selam veren simitçiyi görmez de falanca kişinin övdüğünü takdir eder hatta edermiş gibi yapar.

Hak yerini bulmalı

Eh! böyle olunca da gerçek değerler toplumda bir bir sessizliğe gömülürler. Ya bir kenara çekilirler ya da kendi içlerine dönerek orada kalmayı tercih ederler. Böylece nice yetenekler, güzellikler hak ettiği yeri bulamaz ama o yerler de değer bilmeyenlerin at koşturduğu çiftliklere dönüşür. Böylece yapılan işlerden hayır gelmez. Toplum enerjisini boşa sarf eder. Toplumun başarısı bireyin değeri ile ölçülür. Bencillikten arınmış bir nefis takdir etmeyi bir erdemlilik olarak görür. Kainattaki her güzel şey Allah’ın takdirini yaratılmış olmakla kazanmıştır. Bu sebepten kötü, yanlış, hatalı davranış ve çirkinlikleri de görüp uyarmak düzeltmek için çabalamak hakkın yerini bulması için gereklidir vesselam.

EĞİTİMİN GELECEĞİ

Eğitimin geleceği ile ilgili kafalar karmakarışık. Çocukları özel okula gidenler başka türlü dert yanıyor. Devlet okulunda olanlarsa başka. Herkes haklı. Eğitim, üniversiteler de dahil çevrimiçi ortama yönelecek şekilde planlarını yapıyor ve hazırlanıyorlar. Bu durumda çocukları özel okula olanlar yeni kayıt yaptırmadılar eylül ayını bekliyorlar. Devlet okuluna giden çocuklar için EBA var ancak çalışan anneler de var. Anne çalışmasa bile ilkokul, ortaokul çocuğunu saatlerde TV’nin karşısında ders öğrenmeye oturtmaya çalışmak başka bir yetenek gerekecek doğrusu. Fakülteler bir hocaya beş sınıfı yüklemeye kalkarlarsa onca kağıdı kim okuyacak. Çevrimiçi sınav yapmak başka bir şaibe zaten. Ayrıca öğretmen öğrenci teması olmadan ders yapmanın hocalığı bitireceği açıktır. Bu hafta hep bu konularla meşgul olduk. Evde herkes eğitim sektöründe ve çocuklu olunca malum konu da böyle uzayıp gidiyor. Allah hayırlara tebdil eylesin.

YAZ BU YAZ

Gökte martılar, güneş batarken denizde yakamozlar geceye hazırlanırken bir çocuk kadar şen ve huzurlu olabilmek ne büyük lütuf. Yaz sıcağı ısıtmışken bütün gün suyu ayaklarına değmekte şimdi denizin tuzu. Mis gibi bir yaz, çocukları bekler bir de çocukluk düşlerimi. Koşmak dalgalarla oyun oynamak, keyifli bir hayat için yetmez mi? Başka bir gün yok. Mutluluğu başka bir zamana bırakmak yok. Bir bakıyorsun dünya hastane olmuş biz de hasta. O yüzden yaz şuraya; yaz bu yaz.

EVLİLİKLER MİS GİBİ

Yeni normal ile birlikte nikahların başlamasıyla bir genelge yayımlandı. Özellikle takı takma merasimi yapılmasının yasak olmasına dair olan beni çok sevindirdi. Takılar bir kesede birikecek ve öyle yeni evlenen çifte teslim edilecek. Ayrıca bir iki nikaha da şahit oldum. Gelinler gayet sade gelinlik ve rahat saçlarla gelin oluyorlar. Tabii aylarca gelinlik ve damatlık provaları olmadığı için bu şekilde de nikah yapılabildiğini görüyoruz. Nikahta da sadece çiftlerin aile yakınları bulunabiliyor. Anlayacağınız mis gibi; böyle de sadelikle evlenilebiliyormuş.

ARTI – EKSİ

Artı

Fedakârlık takdir edilir

Malum son zamanlarda şehirlerimizde aşırı yağışlardan dolayı sel baskınları olmaktadır. Yağış şiddetini artırdıkça sular seller şeklinde şehri tehdit etmektedir, logarlar tıkanmakta vatandaşlar mağduriyet yaşamaktadırlar. Elbette belediyeye çok iş düşmektedir. Vatandaş da tedbiri elden bırakmamalıdır. Yine şehir meydanında görev yapan trafik polisi tıkanan logar kapağındaki çer, çöpü temizlerken görüyoruz. Demek ki insanlık namına temizlik de yapılabiliyormuş. Bu özverili davranış sosyal medyada takdir kazanmıştır. Üçüncü şahıslar da bu durumdan kendilerine ders çıkarmalılar.

Eksi

İş beğenmemek

Gazete dağıtım bayi sahibi bir bey, günlük iki saat çalışacak plasiyer bulamadığından dert yanıyor. Sabah beş ile sekiz arasında çalışacak plasiyerler günün diğer saatlerinde de başka işler yapabilirler. Hayatlarını bu şekilde ayarlayabilir ve hatta normal bir işten daha fazla para kazanabilirler. Ama bizde herkes müdür, yönetici, iş sahibi olma sevdalısı. Oysa esas olan çalışarak emeğinin karşılığını elde etmektir. İş beğenmeyenler bu yüzden ülkede işsizlik oranını yüzde olarak artırıyorlar.

OKUL MÜDÜRLERİ

Okul müdürü deyince benim aklıma telaffuzuyla birlikte güzel Türkçe konuşan, oturmasıyla kalkmasıyla tam bir İstanbul beyefendisi, hanımefendisi kişilik sahibi karizmatik insanlar geliyor. Ancak ben otuz beş senedir İstanbul özelinde henüz böyle bir müdüre rast gelmedim. Yıl 1983 Erenköy Kız Lisesine babam yazdırmaya götürmüştü. Müdürü aradık karşımıza ne dediği anlaşılmayan, takım elbisesi üzerine oturmamış hatta ter kokan bir kişi “müdür benim” diye çıkmıştı. Sadece lise yıllarında müdürümüz okulumuzun eski bir mezunu edebiyat hocası müdür olarak atanmıştı; Emek Çimen hoca hanım. Tam bir İstanbul hanımefendisi ve kız lisesine yaraşır karizması vardı. İki gün önce bir ortaokul görüşmesi için bir okula gittik. Müdürün kapısında beklerken, eşim ve ben kapı açılınca içeri doğru selam verdik. Görüştüğü insanlar da vardı biz dışarıda duralım dedik. Müdür; “Gel derdin ne. Derdini söyle” dedi. Ben ne diyeceğimi şaşırdım. Bir okul müdürü tanımadığı bir kişi ile senli benli konuşmaz bir de samimi olacağım diye bu tarz kasaba esprisi de yapmaz. İlber Ortaylı bir konuşmasında İstanbul’u kasaba kafası bitirdi demişti. Evet katılıyorum. Bu kafa ev yapmayı betonlaşmaya, eğitimi kültürsüz bir nesle, alışverişi görgüsüzlüğe çevirmiş durumda. Okul müdürlerinin üstelik şu anda bunların birçoğu da ilahiyat mezunu olmasına rağmen maalesef ki sınıfta kalmış durumdalar. Bir Yahya Kemal bir Ahmet Haşim bir Samiha Ayverdi bir Ahmet Hamdi Tanpınar daha sayabileceğim birçok kimliği müdür olarak düşünebiliyorum ama şu anki okul müdürlerini maalesef bu kimlik ve görgüde göremiyorum. İçlerinde mutlaka farklı olanlar vardır ama ben rast gelmedim. Okul müdürleri mutlaka özel seçilmeli. Kriterleri de belli.