TERCİH DÖNEMİ: ÜNİVERSİTELERDE KAPİTALİST SEFERBERLİK

Micheal KUYUCU 11 Ağu 2018

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
2018 LGS sınavı sonuçları açıklanır açıklanmaz 31 Temmuz tarihi ile beraber üniversiteler tercih döneminde öğrencileri kendi üniversitelerine çekmek için tanıtımlara başladı.

Tercih dönemi 31 Temmuz – 14 Ağustos tarihleri arasında sürdüğü için özellikle vakıf üniversiteleri öğrenci kapma yarışına girdi.

Eminim sizde televizyon kanallarında, gazetelerde, internette, sokaklarda billboardlar ve panolarda vakıf üniversitelerin reklamlarını görmüşsünüzdür. Vakıf üniversiteleri çok büyük bütçelerle çok büyük bir reklam tanıtım kampanyalarına imza attı. Bu kampanyalarda hepsi de sundukları eğitimleri anlatan sloganlar ve bilgiler sunarak reklam kampanyasını adeta bir propagandaya dönüştürdü.

Vakıf Üniversitesi mi Özel Üniversite mi?

Vakıf üniversiteleri biraz misyonlarını aşarak artık bir vakıf üniversitesi olmaktan çıkıp birer özel üniversite gibi davranıyorlar. Bu konuyu Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ile yaptığım bir mülakatta da konuştuk. Kendisi vakıf üniversitelerin bazen hadlerini aşarak birer özel üniversite gibi davrandığını ve bunun eğitim alan öğrencilere haksızlık olduğunu söyledi. Hacısalihoğlu bana, “Türkiye’de devlet ve vakıf üniversiteleri var. Devlet üniversiteleri eğitimden para almıyor, vakıf üniversiteleri ise eğitimlerini para karşılığı sunuyorlar” dedi.

Türkiye’de paralı eğitim konusu çok tartışıldı, buna karşı olanlar çokça görüşlerini dile getirdiler. Türkiye’nin sosyal devlet ilkelerinden ayrıldığı iddia edildi. Oysa iş öyle değil, devlet üniversitelerinde eğitim bedava. Vakıf üniversiteleri ise bir kamuoyu hizmeti olarak vakıf statüsü olarak karlılık gözetmeden belirli bir bedel karşılığında eğitim hizmetlerini sunuyorlar. ABD’de bu model farklı. Orada devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri ve özel üniversiteler var. Özel üniversiteler bir işletme gibi karlılık esasına göre çalışıyor, kar – zarar sistemine göre işliyorlar. Vakıf üniversiteleri ise vakfa vakfedilen sermaye ve bu sermayenin kullanımı ile dönüyorlar. Mesela ABD’nin en iyi üniversiteleri vakıf üniversitesi. Bunlara Harward’ı örnek gösterebiliriz. Bağış kavramının çok önemli olduğu vakıf üniversitelerinde ki sistem çok iyi bir sistem. Türkiye’ye baktığımızda ise durum farklı, birkaçı hariç ki bunlar Koç – Sabancı – Özyeğin – Bilkent ve İstanbul Bilgi Üniversiteleri hariç nerdeyse diğer pek çok üniversite (elbet atladıklarım vardır) birer özel üniversite gibi davranıyorlar. Tek dertleri öğrenci toplamak. Tek dertleri öğrencileri birer müşteri olarak görmek ve bir üniversitenin asıl misyonunu unutuyor. Bu beni bir vatandaş olarak çok üzüyor. Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu bana Türkiye’de de hem devlet hem vakıf hem de özel üniversite statüsünün olması gerektiğini söyledi ki buna bende katılıyorum. YÖK’ün vakıf üniversitelerini toparlayıp onları dünya standartlarına getirmesi lazım. Bu da ancak kanunla olur.

Bugün ve yarını eğitime ve üniversite tercih döneminde yaşanan “tantana”ya ayırdım. Çok ciddi gözlemler de bulundum, hatta CRI TÜRK Medya grubunda Akademik Bakış adı altında bir de özel tercih programı yaptım. Bu tercih döneminden hareket ederek Türkiye’de yüksek öğretim kurumlarının yaşadığı sıkıntıların bir bölümünü derledim.

Para Ver Televizyona Çık

Türkiye’de bazı televizyon kanalları da eğitim programları yaptı. Bu programları yapanların çoğunun eğitimle hiçbir alakası olmayan insanlar olduğunu gördüm. Eğitim programı yapman için bir kere bu alanda faaliyette bulunacaksın. Öyle getir konuğu sunayım gitsin tarzı eğitim programlarının ne bir reytingi var, ne de başka bir hayrı. Bazı televizyon kanalları eğitim programlarında üniversitelerden para istediler. Bir kere şunu söylemek istiyorum, eğitim gibi hassas bir konuda para karşılığı konuk haber yapmak hiç etik değildir. Bu parayı veren üniversite de şerefsizdir, bu parayı alan TV kanalı da şerefsizdir benim gözümde. Böyle saçmalık olmaz. Eğitim ve sağlık dünyanın en önemli iki konusudur. İnsan kaderlerini direkt etkileyen konulardır. Burada medyanın haksız rekabeti yok etmesi lazım. Özellikle YÖK ve RTÜK’ün bu konuya ayrı ayrı el atması ve bu konuyu incelemesi lazım. Eğitim ve sağlık programlarının birer kamu hizmeti olarak sunulması gerekiyor televizyon kanallarında!

Fenerbahçe Üniversitesinde Sular Duruldu

Tercih dönemi yaşanırken, bir yandan da Fenerbahçe üniversitesi ve Ali Koç’un bu üniversiteye bakış açısını incelemeye devam ediyorum. Belli ki hepimizin yazdıkları ve akademisyenlerin haklı isyanları sonuç getirdi ve Ali Koç geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe Üniversitesinin akademik personeli ile bir toplantı yaptı. Toplantı sonucunda mağdur olan akademik personelin 2019 Mart ayına kadar maaşlarının ödeneceği söylendi. En azından bir yıllık sözleşmesi olan akademik personelin haklarının bir bölümü onlara verilecek. Bu dönemden sonrada büyük bir ihtimalle Fenerbahçe Üniversitesi bir başka vakfa devredilecek.

Üniversite Satılır mı?

Fenerbahçe Üniversitesi büyük bir ihtimalle başka bir vakfa devredilecek, ya da belki de satılacak. Böylece Ali Koç, Aziz Yıldırm’ın F.B. üniversitesi hayalini tamamen bitirecek. Burada bir parantez açmak istiyorum. Bir vakıf üniversitesi satılamaz. Bu kanuna aykırı. Ama yakın geçmişte bir vakıf üniversitesi bir başka vakıf üniversitesi tarafından satın alındı. Bu bir skandaldır. Tabii ki bu yapılırken hukuki anlamda iş kılıfına uyduruldu. Ama Türkiye’nin yüksek öğretim pazarı adına çok büyük bir skandal oldu. Şimdi F.B. üniversitesi satılır mı devir mi edilir göreceğiz.

Üniversitelerin Ayıpları

Şimdi siz bu tercih döneminde özellikle vakıf üniversitelerin bol kepçeden atıp tutmalarını seyrediyor ve dinliyorsunuz. Bu sene 2 milyon 200 binin üzerinde öğrenci üniversite sınavlarına bir üniversitede eğitim görmek amacıyla girdi. Bunların yarısı bir üniversiteye girebilecek. Pazar büyük, ciddi para var. En karlı birkaç meslekten biri oldu yüksek öğretim kurumu.

Eskiden üniversitelerle bütünleşmiş önemli akademisyenler olurdu. O üniversitelere o hocalar için gidilirdi. Onlardan ders almak, onlarla tanışmak büyük olaydı. Ekoller vardı, akademisyenlerin bir değeri vardı. Şimdi Türkiye’de bu tamamen bitti. Artık akademisyeni takan yok, üniversiteler müşteri pardon öğrenci topluyor. Bunu yaparken de sadece gelir – gider dengesine bakılıyor.

Vakıf Üniversiteleri üniversitelerde çalışan hocalarından para kesintileri yapıyor. Mesela mesaisine on dakika geç mi geldi, hemen maaşından para kesiyor. Saçma sapan mesai saatleri uyguluyorlar. Akademisyene saat 09:00’da gel, akşam 17:00’de çık deniyor. Kartlarla o akademisyenin kuruma giriş ve çıkışları kontrol ediliyor ve aksaklık durumunda hemen maaşlarından para kesiliyor. Bu işçi kanununa da aykırı, akademik mevzuata da aykırı. YÖK’ün bu üniversitelere çok ciddi cezalar vermesi lazım. Eğer vermezse YÖK’te bu hukuksuzluğa uyduğu için suçlu olur.

Vakıf Üniversitelerinin vaatleri çok saçma. Bazıları öğrenci adaylarına “iş garantisi” veriyor. Bize gelin size iş garantisi sunuyoruz diyor. Böyle saçmalık mı olur? Bugün Türkiye’de kimin iş garantisi var. Sen bunu nasıl sağlayacaksın? Atarken biraz ufak at derler buna.

Gel Vatandaş Gel Benim Üniversiteme Gel

Tercih dönemlerinde üniversiteler akademisyenlerine ağır işçi muamelesi yapıyor ve onlara kötü davranıyor. İşi bilim üretmek olan bir akademisyen çadırlarda, orda burada gün boyunca çalıştığı üniversitesinin pazarlamasını yapıyor. Üstelik ek bir ücret almıyor. Bazı üniversiteler bunu kaliteli bir biçimde yapıyor ama bazıları bunu o kadar kalitesiz biçimde yapıyor ki inan görseniz şaşırır ve “çocuğumu buna mı teslim edeceğim” derseniz. Düşünün sıcak altında akademisyen öğrenci adaylarına ve velilerine üniversite pazarlıyor. “Bizi seçin çünkü…” diyor. Bu tüm akademisyenlerin izzeti nefislerine dokunuyor ama maalesef ekmek teknesi olduğu için bir şey demeden pazarda lahana satan pazarcılar “gel vatandaş gel, benim üniversiteme gel” diyorlar. Bu kim ne derse desin bir ayıptır. Akademisyenliğin ucuzlamasına, Türkiye’nin akademi dünyasında nitelikli bir noktada olmamasının en önemli nedenlerinden biridir. Dünyada akademisyenlerin bir saygınlığı varken Türkiye’de özellikle vakıf üniversitelerin akademisyenlerine birer pazarcı muamelesi yapılması bir skandaldır.

Fakülte Enflasyonu

Vakıf üniversitelerinin yaşadığı bir diğer ciddi sıkıntı da sağlık gibi önemli alanlara yatırım yapmaları. İnsan hayatının teslim edildiği sağlık alanında eğitim vermek sorumluluk isteyen bir iştir. Bunu hakkı ile yapan çok az vakıf üniversitesi var. Bir diğer sıkıntı da medya yani iletişim alanında eğitim veren fakültelerin çok fazla olması. Medya yerlerde sürünürken bu kadar fazla sayıda iletişim fakültesi olması ciddi bir enflasyon. Buradan mezun olanların yüzde doksanı işsiz kalıyor. Bu fakültelerde ki akademisyenler ise kalite olarak yerlerde sürünüyor. Hayatında bir radyo veya televizyon programı yapmamış hocalar öğrencilere radyo ve televizyon eğitimi veriyor. İçler acısı.

Son zamanlarda ilgimi çeken bir diğer konuda vakıf üniversitelerinde bir İngilizce eğitim furyasının başlaması. Yahu kardeşim senin öğrencin daha derdini Türkçe anlatamıyor sen İngilizce eğitim vermekten bahsediyorsun. İngilizce bir dünya dili, bunun eğitimini herkes almalı ama her bölümde İngilizce eğitim vermek dünyanın en büyük saçmalığı. Mesela Tıp – Hukuk gibi alanlarda İngilizce eğitim vermek mantıklı ama mesela medya alanında İngilizce eğitim vermek saçma. Böyle çok benzer örnek verebilirim. Sakın yanlış anlamayın, ben tüm eğitim kurumlarının zorunlu İngilizce dersi vermesini destekliyor ve istiyorum ama artistik olsun diye eğitimin tamamı İngilizce olması saçma. Bu, Türk dilinin prestijini de yok ediyor, öğrencilerin eğitimlerini de eksik bırakıyor. Bir televizyon programcısına İngilizce TV programcılığı dersi vereceksiniz sonra o öğrenci mezun olunca bilmem ne TV’ye gidip Türkiye’de Türkçe televizyon programı yapacak. Bu çocuğun yaşayacağı sıkıntıları telaffuz bile etmek istemiyorum.

Beni şaşırtan bir diğer konuda vakıf üniversitelerin “harçlık” başlığı altında öğrencilere para vermesi. Buna ben tek kelime “oha” dedim kendi kendime. Tamam rekabet yapın ama bu kadar cıvığını çıkartmayın abi ya. O parayı Türkiye’nin en iyi hocalarını transfer etmek için harcasanıza. Bir üniversite kurumunun öğrenci çekmek için “harçlık” başlığı altında para vermesi de bana ters geliyor. Hem de çok ters.

Bu İngilizce eğitim takıntısının altında aslında turist öğrenci çekme kaygısı var.  Üniversitelere yabancı ülkelerden müşteri, pardon öğrenci çekme derdinde olan bazı vakıf üniversiteleri bu İngilizce eğitimi bir milli mesele haline getiriyorlar. Yabancı ülkelerden öğrenci almak elbette güzel ama sen Avrupa ülkelerinden öğrenci alabilirsen bunu başarı sayabilirim. Ama sen eğitim kadron ve kalitenle rekabetçi bir avantaj sağlamıyorsun ki Avrupa’dan hatta ABD’den nitelikli öğrenciler alabilesin. Afrika, Arap Yarım adasında parası olanların uğrak yeri olacak yakında vakıf üniversiteleri, göreceksiniz. Böylece yerlerde olan Türk akademik yapısı daha da yerlerde oluyor. Yakında turist kampüsler de açılır.

Sonuç olarak üniversite dünyası vahim durumda dostlar

Yarın: Türkiye’nin En iyi Üniversitelerinin Usta akademisyenlerinden Tercihte bulunacaklara özel tüyolar