"TÖRE", TÜRK CEZÂ KANUNU'NDAN ÇIKARTILSIN

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Yüzeysel anlamı olarak, sıradan vatandaşın gelenek, görenek ve âdet kavramlarının eş anlamlısı zannettiği ve bu anlamda kullandığı "töre" kavramı", tek başına âdeta koskoca bir Türk kültürünün kapısını açan bir kelime, bir şifre gibidir.

Bu yazıyla öncelikle sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, sayın Adâlet Bakanımız Abdülhamid Gül’ün şahsında tüm Adâlet Bakanlığımız’a ve Türkiye Büyük Millet Meclisimize bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu çağrıya AK Parti ile birlikte özellikle MHP ve İYİ Parti’nin de olumlu bakıp destek vereceğine inanıyorum. Zira konu, Türk kültürünün omurgasını ve sinir sistemini oluşturan “Töre” kavramı ve bu kavramın kullanılma şeklidir. Elbette gönül, bu konuda TBMM’de bir “oy birliği” yaşanmasını istemektedir.

Yüzeysel anlamı olarak, sıradan vatandaşın gelenek, görenek ve âdet kavramlarının eş anlamlısı zannettiği ve bu anlamda kullandığı “töre” kavramı”, tek başına âdeta koskoca bir Türk kültürünün kapısını açan bir kelime, bir şifre gibidir. “Töre” kavramı, kelime olarak Türk Ceza Kanunu’nun 82. Maddesi’nin “k” fıkrasında geçiyor ve şu şekilde kullanılıyor:

“Kasten adam öldürme suçunun töre saikiyle işlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” (TCK, Madde 82/1-k)

En son 2004 yılında yenilenmiş bu kanun ile kamuoyundaki “töre cinâyeti” ve “nâmus cinâyeti” kavramları eş anlamlı kullanıma bir yorum getirilmiştir. Ancak yorumlanması uzmanlık gerektiren kanun maddelerindeki hayâtî ayrıntılar, kamuoyu açısından bir anlam ifâde etmemektedir. Nâmus cinâyetinin bir alt başlığı olarak değerlendirilen ve yanlış bir kullanımla “töre cinâyeti” olarak tanımlanan cinâyetlerin cezâî müeyyidesinde nâmus cinâyetleri dikkate alınan bir husus değildir. “Nâmus cinâyetinin” töre sâikiyle işlendiği ispatlandığında, yâni suçun bireysel bir kararla değil de daha geniş bir çevrenin karârıyla işlendiği ortaya çıktığında, nâmus sâikiyle işlenen fiile töre sâikiyle adam öldürme suçunun cezâsı verilmektedir.

Kanundaki kelime, tarihe mâl olur

Bir kelimenin halk arasında ve kamuoyunda kullanılması, o kelimenin anlam kaymasına uğramasında etkili olur ancak, birçok kelime, günlük hayatta kullanıma girip çıkar ve kalıcı olmaz. Ancak bir kelimenin kullanımı devletin resmî kurumlarının yayınlarına girerse, işin rengi değişir. Mesela TDK’nın sözlüğüne ve imlâ kılavuzuna ya da devlet kurumlarınca yayınlanan tâlimatlara ve hukuk diline girmesi, uzun vâdeli sorunlara sebep olmaktadır. Halk, açtığı bir işyerine yanlış ve özenti bir uygulama ile yabancı isim verebilir, ama benzer bir uygulama, devletin resmî metinlerinde kabul edilemez. Zira her belge bir arşiv niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla “Türk” ve “Türklük” kavramlarının sıcak gündem konusu olduğu günümüzde, yeri gelmişken “Töre” kavramının da ele alınmasında yarar vardır.

Kavramın TCK’da anlam kaymasına (ya da kaydırılmasına) uğramış hâlde kullanılması durup dururken olmamıştır. Bu kelimenin kanun metnine girmesinden bir süre önce bâzı basın-yayın organları kamuoyunu “töre cinâyeti” diye bir ifâdeye alıştırmıştır. Nâmus cinâyetleri ve kan davaları, “töre cinâyeti” olarak haber yapılmış, şiddetin senaryo unsuru olduğu diziler “töre dizileri” olarak sınıflandırılmıştır. Hatta bir zamanların çok izlenen komedi programlarında biri olan Olacak O Kadar’da “Töremiz Gereği” başlıklı skeçler yapılmıştır. Merak edenler Youtube’da (Olacak O Kadar Töremiz Gereği) aratıp skeçleri seyredebilir.

Şehirlerde de devam eden kırsal kültürdeki kadına olumsuz bakış sebebiyle işlenen cinâyetler, bu cinâyetlerin sebebiyle hiç alakası olmayan “töre” kavramı kullanılarak kamuoyuna sunulmuştur. Birçok haberde olduğu gibi, bu tür haberlerde de halkı bilinçlendirmek gibi bir amaç güdüldüğü görüntüsü verilmiştir. Ancak asıl hedef, içi boşaltılmış “Türklük” anlayışının en güçlü ilacı olan “töre” kavramına olumsuz anlam yüklemek ve bu kurucu kavramı itibarsızlaştırmak olmuştur. Bu hedefte maalesef başarılı da olunmuştur ve “töre” kelimesi Türk Ceza Kanunu’na yukarıda şekilde, yâni “ağırlaştırılmış müebbet hapis sebebi” olarak girmiştir.

Adâlet Bakanlığımız ve TBMM’ye çağrım bu kanun maddesindeki ifâdelerin düzeltilerek değiştirilmesi ve “töre” kavramının çıkartılıp zikredilen suç tanımının başka şekilde ifâde edilmesidir.

Türklük ve Türkçülük

AK Parti-MHP arasındaki Cumhur İttifakı’nda fay hattı oluşmasına sebep olacak kadar güçlü bir soruna malzeme yapılan “Türk-Türklük” ve onun karşısındaki “Türkçülük” tartışmalarına son verecek en etkili adımın kanun maddesindeki bu değişiklikle atılacağını düşünüyorum.

Elbette kamuoyunda bu minvalde tartışmaların yapılması gerekir. Konu, uzmanları tarafından gerek televizyon programlarında, gerek gazetedeki köşe yazılarında ve gerekse akademik ortamlarda ele alınarak, “Töre” kavramı asıl kullanılması gereken anlamda kullanılacak hâle getirilmelidir. Bu süreç, bir anlamda “iâde-i itibar” süreci olacaktır. Elimizde bize yol gösterecek ve bugünkü ihtiyaçlara cevap vermek üzere yorumlanabilecek Kutadgı Bilig gibi bir rehber ve bu eseri “töre” açısından çalışmış birçok uzman vardır.

“Töre” kavramının doğru ve yerinde kullanılmasıyla, adı Türkiye olan devletimizde vatandaşların kafasında birçok soruna cevap bulunacaktır. Böylece her ideolojinin bir çıkmaz sokak olması gibi, Türkçülük de “Türk” ve “Türklük”den ayrı tutulacaktır. İdeolojik çıkmazda, kan ve soy anlayışına dayandırılan “Türk” kavramı, “Töre” ile birlikte kanı, soyu, sopu ne olursa olsun bir dava ve yaşam birliği merkezine oturacaktır. Zira “Türk”; dirliği, birliği, düzeni, adâleti, Allah sevgisini esas alan “Töre”ye uyan kişi ve topluluğa verilen isimdir