TUĞLA YOK MU TUĞLA?

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
"Öfkeyle kalkan zararla oturur der" atasözümüz. Burada öfkenin kötü olduğu sonucuna varırız. Oysa değil. Öfke, insani ve hatta gerekli bir duygudur.

Öfkesi olmayan insanın bitkiden ne gibi farkı olabilir bilmiyorum. Zararlı olan, öfkeyle kalkmaktır. Öfkeyi doğru şekilde kanalize etmektir. Gerçek pehlivan öfkesini yenendir demiş Peygamber de. Öfkeyi yenmek, doğru şekilde kanalize etmek mühim. Öfke terapileri filan derken, öfkenin kocaman bir ekonomisi oldu. Tarihi düşmanlıklar, ekonomik krizler, yükselen egonun yiyecek bir şeyler bulamaması hep öfkeyi tetikliyor. Kontrolden çıkmış öfkeler, toplumsal huzursuzluklara kadar varıyor. İç savaşlar, dünya savaşları, ekonomik savaşlar hep temelinde öfkenin yer aldığı süreçler. Faşizm, komünizm birbirinden ayrı görünse de hep öfke hammaddesine dayanır. Öfke çaresiz hissettirir ve sonunda ya kendimize ya da karşımızdakine zarar veririz.

Peki bu durumun yok mudur bir hal çaresi? Elbette var. Öfkeyi doğru kanallara aktarırsak karşımıza muazzam bir sanat eseri, yenilikler ve bambaşka bir gelecek çıkabilir. Bağırıp çağırarak öfkemizi dışarı aktarmak yeterince öfkeli olmadığımızı gösterir. Büyük öfke sahipleri, beraberinde büyük eserler getirirler. Necip Fazıl Ödülleri açıklandı dün. O nedenle Necip Fazıl’dan örnek verelim. Sinesinde büyüttüğü bir öfkeyi şiirlere, piyeslere ve diğer alanlardaki kitaplara aktararak bir milleti ortak etti. Sonunda sadece eser değil, nesil ve hatta nesilleri etkiledi. Karl Marx’ın kapitalizmin sömürüsüne duyduğu öfke onu devasa bir sistem arayışına itti.

Türkiye olarak, Türkler olarak öfkeliyiz. Ama yeterince değil. Eğer yeterince öfkeli olsak gece gündüz çalışır kendimizi dünyanın tüm milletlerinin önüne geçirmek için gayret gösterirdik. Oysa yaptığımız şey haklı olduğumuzu suratımız hırstan kızaracak şekilde birbirimize açıklamaktan ibaret. Bunun doğru bir yöntem olduğunu sanmıyorum. Öfkemiz itirazımız olan şeylerin değişmesine yetmiyorsa yeterince öfkeli değiliz demektir.

Öfkemizi beslemek ve ondan elde edeceğimiz enerji ile yeni bir dünya kurmayı düşleyebilmeliyiz. Öfkemiz bizi hataya sürüklüyorsa kusura bakmayalım ama o öfke bir işe yaramaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’da kendi hakkında atıp tutan Türkiye kökenli bir siyasetçiyle resmi bir davette el sıkışmak zorunda kaldı. Beklenen şuydu, Erdoğan kızacak ve Türkiye düşmanı bu siyasetçi şovunu yapmış olacaktı. Başka bir şey oldu. Erdoğan el sıkışmakla birlikte karşısındaki kişi yokmuş gibi davrandı. Konuşmaya yeltendi, başını başka tarafa çevirip tebessüm etti. Gördüğümüz gibi öfkeyi dışa vurmanın farklı yolları var. Öfkemizden medet umup bizi hata yapmaya sürüklemek isteyenlere verilecek en güzel cevap öfkemizi muhafaza etmektir. Onu harcamadan büyütmek ve gerektiği şekliyle enerjiye çevirmek. Öfke, hazinemizdir. Kıymetini bilelim. Birbirimizi kırarak gereksiz yere bağırıp çağırarak onu çar çur etmeyelim.

Bu kadar ciddiyete yeter diyelim ve yazıyı Mark Twain’den mizahi bir alıntıyla sona erdirelim: “Eğer bir insan sizi kırarsa ve bunun kasıtlı olup olmadığı konusunda şüphedeyseniz, uç yöntemlere başvurmayın. Basitçe şansınızın dönmesini bekleyin ve ona tuğla ile vurun.”