TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması ile sınırların belirlendiği iki ülke arasında, özellikle Humenyni sonrası dönemde zaman zaman devrim ihracı, terör vb. konularda ilişkiler gerginleşmiş olsa da ciddi bir sorunla karşılaşılmamıştır.

1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması ile sınırların belirlendiği iki ülke arasında, özellikle Humenyni sonrası dönemde zaman zaman devrim ihracı, terör vb. konularda ilişkiler gerginleşmiş olsa da ciddi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Suriye iç savaşında, Astana sürecine Rusya ile birlikte katkı sağlayan, Barzani’nin Kuzey Irak’ta bağımsızlık refandumuna şiddetle karşı çıkarak Türkiye ile birlikte hareket eden İran bugünlerde sanki arayı açmaya çabalar gibi görünüyor.

ABD yaptırımları nedeniyle çok zor günler geçirmekte olan İran, Cenevre’de devam eden Nükleer Anlaşma görüşmelerinde ABD’ye taviz vererek veya ABD ile iş birliği karşılığında bloke edilen paralarını serbest bıraktırarak giderek kötüleşen ekonomik durumunu birazda olsa rahatlatmak, yönetim üzerinde giderek artan baskıları seçim öncesi hafifletmek isteği ile başta Irak olmak üzere Suriye ve Afganistan’da Türkiye karşıtı politikalara ağırlık veriyor gibi hareket etmektedir.

BÖLGESEL SORUNLARA BAKIŞ AÇILARI

İki ülke ilişkileri üzerine yapılan analizler iki ülke arasında ciddi bir sorun olmadığı, anlaşmazlık alanlarının iki ülkenin bölgesel sorunlara bakış açıları ile ilgili olduğunu göstermektedir. İki ülke birbirlerine karşı eylemde bulunan terör örgütlerine karşı hoşgörülü yaklaşmamışlardır. Ancak, İran’ın bu davranış istikrarı, önce Dışişleri Bakanı Zarif’in Sayın Cumhurbakanı’nı hedef alan açıklamaları, ardından İran’ın Bağdat Büyükelçisi’nin diplomatik teamüllerin ve görev alanının dışına çıkarak Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyine yönelik oprasyonlarını kınaması ve Türkiye’nin Sincar’da işinin olmadığı belirtmesi resmi ağızlardan Türkiye’ye yönelik söylemler olarak kayıtlara geçmiştir.

Bu durum İran’a veya İran üzerinden transit geçiş ile diğer ülkelere taşımacılık yapan Türk kökenli şoförler üzerinde artan baskı, gereksiz yere bekletme gibi uygulamaların bir devamı gibi görünmektedir. Ermenistan tarafından stratejik ortak olarak ilan edilen İran, Azerbaycan’ın Türkiye’nin yakın desteği ile Dağlık Karabağ harekatında elde ettiği başarılar sonucu Ermenistan üzerindeki etkisini kaybetmeye başlamış ve özellikle Güney Azerbaycan’da yaşamını sürdüren Azeriler arasında bu durumun Azarbaycan ile birleşme konusunu tetikleyebileceği endişesine kapılmasına yol açmıştır. Bu kapsamda, Dağlık Karabağ’da sağlanan ateşkes anlaşması ile Nahçıvan üzerinden Ermenistan-İran sınırına paralel bir yolun planlanmış olması, Ermenistan-İran arasındaki bağlantıyı koparacak gibi görünmektedir. Bu yolun açılması ile Türkiye ile Orta Asya Cumhuriyetleri arasındaki bağlantı İran baypass edilerek doğrudan sağlanmış olacaktır. Bu durum ise İran’ı önemli bir gelirden yoksun bırakacaktır. İran’ın Doğusunda Pakistan sınırına yakın yaşayan Beluciler ile de ciddi sorunları bulunmaktadır. Belucilerin artan eylemleri İran güvenlik güçlerini zorlamaktadır.

GÜÇ BOŞLUĞUNU DOLDURMA ÇABALARI

Afanistan’dan ABD ve NATO’nun ayrılma kararı vermeleri ve bu kararlarını uygulamaya başlamaları ile oluşacak güç boşluğunu doldurma çabaları, ilk kez devletler düzeyinde, İran ile Rusya arasında yapılan siber güvenlik anlaşması, Çin ile yapılan 25 yıl süreli görünürde enerji odaklı anlaşmalar İran’ın bölgesel güç olma yolunda  son girişimleri olarak görülebilir.

İran, nükleer anlaşmanın geleceğine ve seçimlerin sonucuna göre yeni bir yol haritası çizebilecektir. Ancak, ciddi şekilde erozyona uğramış olan mevcut yönetimin seçimlerde tekrar seçilebilmek için yaptığı hamleler de Türkiye düşmanlığı körükleyecek şekilde söylemlerde bulunmasının rastgele olduğunu düşünmemek gerektiği değerlendirilmektedir. Suriye’de İsrail’in ve dolayısı ile Rusya’nın etkisi ile ciddi mevzi kaybeden, Suriye rejimine yaptığı yardımların karşılığını alamayan ve yardımların mali boyutunun yüksekliği nedeniyle kamuoyunda ağır eleştirilere muhatap olan İran Yönetimi, Suriye’de varlığına imkan sağlayacak asgari şartları kabul etmiş görünmektedir. Ancak, İsrail, İranlı milislerin Suriye topraklarından çıkışı için kararlıdır ve bu konuda Rusya ile iş birliği içindedir. Bu durum Rusya’nın da işine gelmektedir.

TERÖR ÖRGÜTÜ İLE AYNI AĞZI KULLANMALARI

Suriye’den ayrılması halinde İran topraklarının uzaktan korumasına yardımcı olacak ve aynı zamanda vekil olarak sahada kendisine destek sağlayacak yeni aktörlerin peşine düştüğü görülmektedir. Şii nüfusun sayısal üstünlüğünden Irak’ta hakimiyet kurmak üzere yararlanan İran, Haşdi Şabi adlı kendine bağlı güçleri Irak’ın anayasal gücü olarak konumlandırmayı başarmıştır. İran, şimdi Haşdi Şabi denilen terör örgütünü PKK terör örgütü ile yakınlaştırarak Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyinde etkinliğini kısıtlamak ve daha güneye inişini engellemek istemektedir. Erbil ile Merkezi Hükümet arasında sağlanan Sincar’ın güvenliğinin sağlanmasına yönelik anlaşmanın gereklerini yerine getirmeyen PKK terör örgütü ve Haşdi Şabi unsurlarıdır. Gara operasyonu sırasında Haşdi Şabi’nin Sincar bölgesini nasıl takviye etmeye çabaladığı ve Türkiye karşıtı söylemlerinde PKK terör örgütü ile aynı ağzı kullanmaları rastlantı değildir. Suriye’deki güçleri ile bağlantı noktası olan Sincar mutlaka elde tutulması gereken bir özelliğe sahiptir İran için. Yine Musul’a çok yakın Başika’da bulunan Gedu üssüne  İran yanlısı gölge milisler vasıtası ile ve yine İran yapımı 122 mm.roket ile düzenlenen saldırı Musul’a sakın gitmeyi denemeyin tarzında bir uyarı işareti gibi görmek gerekir.

İran, Haşdi Şabi ve PKK terör örgütlerini Irak’ın Kuzeyini ve dolayısı ile petrolü elinde tutarak ve Türkiye’yi bu bölgeden dışlayarak ve PKK terör örgütünü tekrar eski gücüne getirerek Türkiye’nin iç güvenliğini eski günlerine götürme çabası içinde olduğu tespitleri giderek önem kazanmaktadır.

Birçok analizlerde İran’ın bu hamlelerinin kendi çıkarlarına ve ABD’nin varlığına yönelik bir hamle olduğu belirtilmiş olsa bile hedefin açık bir şekilde Türkiye olduğu, İran’ın Irak’ta kendisinden başka etkili olacak bir güç istemediği, özellikle yakında gerçekleştirilecek Irak seçimlerinde Şiilerin ve Sünnilerin oyunu alacak İran yanlısı bir hükümetin kurulmasına yönelik olduğu değerlendirilmektedir.