​ÜRDÜN İLE İLİŞKİLERİN YENİDEN TESİSİ VE TÜRKİYE'NİN BÖLGESEL ROLÜ

Vehbi BAYSAN 21 Ağu 2017

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
Ortadoğu tarihi günlerinden birini yaşıyor; Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Ürdün'ü ziyaret ediyor.

Ortadoğu tarihi günlerinden birini yaşıyor; Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Ürdün’ü ziyaret ediyor. Daha önce duyumunu aldığımız ancak Türkiye medyasında fazla yer bulmayan bu ziyaret zamanlaması bakımından da çok anlamlı.

Öncelikle, 14 Temmuz’da Mescid-i Aksa’da nöbet tutan iki askeri öldüren üç Filistinlinin kaçtıkları cami avlusunda yaylım ateşiyle öldürülmesi (önceki yazımızda, bu saldırının bir provokasyon olup olmadığını incelemiştik) ile başlayan olaylar neticesinde eski Kudüs’e, ve dolayısıyla Aksa Camiine giriş çıkışlar güvenlik güçlerince kontrol altına alınmış ve bu tutum sert tepkilere neden olmuştu.

Kudüs’te İsrail güvenlik güçlerinin bu tutumuna karşı günlerdir gösteriler sürerken ve her zaman olduğu gibi, bu barışçıl gösteriler polisin aşırı şiddetiyle karşılanıp insanlar göz yaşartıcı bombalar, dipçikler ve dahi kurşunlarla yaralanıp, hatta öldürülürken, Ürdün’ün başkenti Amman’da 23 Temmuz’da bu olaylardan ayrı tutulamayacak bir cinayet işlendi.

İsrail elçiliğinin Amman’ın zengin muhitlerinden Rabia’da bulunan rezidanslarından birine mobilya getiren 17 yaşındaki Muhammed Jawawde ve mülkün sahibi Bashar Hamarneh elçiliğin koruması Ziv Moyal (28) tarafından soğuk kanlılıkla öldürüldü. Günlerdir görüştüğüm Ürdünlüler olayın nasıl geliştiği konusunda ciddi şüpheleri olduğunu, 17 yaşındaki Filistin asıllı Jawawde’nin tornavida ile saldırdığı iddiasının senaryodan ibaret olduğunu söylüyor. Bashar Hamarneh, Ürdün’ün en büyük Hristiyan ailelerinden birine mensup ve aynı zamanda Ürdün parlamentosunun güçlü ve aktif üyelerinden ve İsrail ile barış yapılmasını savunan Mustafa Hamarneh’nin yeğeni.

Ürdün güvenlik güçleri elçiliği kuşatınca Başkan Trump, Ortadoğu özel temsilcisi damadı Jared Kushner ve hukukçu Jason Greenblatt’ı krizin çözümüyle görevlendirdi. Çetin geçtiği söylenen görüşmeler neticesinde Kral Abdullah, elçiliğin çevresindeki kuşatmayı kaldırdı ve katilin büyükelçi Einat Shlein ve diğer çalışanlarla geri dönmelerine izin verdi. Hemen ardından Netenyahu, Mescid-i Aksa etrafına takılan kameraların ve metal detektörlerin sökülmesini kabul etti. Bu tür kriz durumlarında çoklukla gözlemlediğimiz gibi her iki ülke de bu iki olay arasında ilişki kurulmasını reddediyor ve kesinlikle ‘tesadüf’ olduğunu söylüyor.

Sorun bir şekilde aşıldı denirken, ancak Netanyahu gibi bir ‘politikacıdan’ beklenecek davranışla, devlet televizyonunda katil Ziv Moyal’ı kahramanlar gibi karşıladı ve fütursuzca kucakladı.

Buna karşılık, Kralın barış görüşmeleri yapmak zorunda kaldığı Netanyahu hakkındaki sözleri gayet anlamlıydı: “Mücadele etmek zorunda olduğumuz radikal guruplara Netanyahu böyle davranarak nasıl bir mesaj vermek istiyor?”.

Mescid Aksa’daki tansiyon dinmek bilmedi ve 3 Ağustos’ta Kral Abdullah Ramallah’ya kısa bir ziyaret gerçekleştirdi. Doğrudan Mahmud Abbas’a destek amacı taşıyan ziyaret bölgesel mesajlarla doluydu.

Asıl bölgesel sorun elbette Suriye’de devam eden iç savaştı. Rakka operasyonunun başlamasıyla muhalifler başkent Şam kırsalından güneye doğru konuşlanma eğilimi gösterdi ve çatışmalar Ürdün sınıra dayandı. Son birkaç aydır Al Jaber sınır kapısından geçişler durma noktasına gelmişti. 

Ancak, olumlu denebilecek gelişmeler de yaşanıyordu: ABD ve Rusya’nın çabalarıyla Suriye içinde oluşturulan ‘çatışmasızlık bölgeleri’ Ürdün sınırına kadar Der’a şehrini de içine alacak şekilde genişletildi. Böylece sınırının kuzey-batı kesimi güvenceye alınan Ürdün, takviye birliklerini Suriye-Irak cihetine çekerek saldırıları önlemeyi başardı. Bu sayede, Suriye rejimi şuan tüm Ürdün sınır boyunu kontrol ediyor ve sınır ötesi geçişlerin yavaş yavaş başlamakta olduğu haberleri geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ürdün ziyareti bu koşullarda gerçekleşiyor. Resmi program ve görüşmelerin gündemi açıklanmadı ancak bu ziyaret Netanyahu gibi ‘güvenilmez’ politikacılar karşısında Ürdün’ün yalnız bırakılmayacağı mesajını taşıyor. Ziyaret sonrası mutad yapılacak resmi beyanatta Kudüs meselesinin güçlü bir şekilde yer alacağı muhakkak.

Bir diğer konu da, Suriye’de bölgenin bu tarafını daha çok ilgilendiren gelişmeler karşısında Türkiye’nin tutumu. Suriye’nin toprak bütünlüğünü her daim desteklediğini alenen duyuran Türkiye, bölgesel konularda Ürdün ile askeri alanlar da dahil ortak hareket etmek üzere. Tarihsel olarak ilişkilerini kardeşlik düzeyinde sürdürmüş iki ülkenin yakın işbirliği Ortadoğu’daki sorunların çözümüne doğrudan katkı sağlayacaktır.

Yukarıda anlatılan konular görüşmelerde gündemi ziyadesiyle meşgul edecektir. Ancak, Suriye’den nüfusunun yarısı kadar göç almış ve yoğun genç nüfusuyla işsizliğin yüksek olduğu Ürdün ile ekonomik ve ticari bağların da güçlendirilmesi gerekli. Halkın Türkiye’den beklentisi gayet fazla. Bir süredir yüksek öğrenim alanında ilişkileri güçlendirmek için temaslarda bulunduğum Ürdün’de eski dostlarımızla sohbetteyken ilginç bir söz sarf edildi, “Burada Erdoğan’ı (ülke olarak) Türkiye’den daha fazla seviyorlar!”.

Umarız bu ziyaret iki ülke arasındaki eski ve güçlü ilişkilerin yeniden tesisi ve devamı için büyük bir fırsat olarak değerlendirilir.