ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPALIM

Cemalnur SARGUT 30 Nis 2020

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Virüsün bazı insanlar üzerinde yaptığı tesir şikâyet ve hiçbir şeyden memnun olmamaktır.

Dünyayı sarsan bu hastalık konusunda benim inancım dayanabilmenin tek yolu imanımızı kuvvetlendirmektir. Zira iman ve huzur bağışıklık sistemini rahatlatır. Çünkü iman insanı diri tutar. Hareket sağlar. Görüyoruz ki negatif enerji yani korkular, insanın immün sistemini çökertiyor. Emniyet ise immün sistemini kuvvetlendiriyor, çünkü o pozitif enerjidir. İnsan vesveseden korunursa huzur ve mutluluk içinde yaşar. Çünkü vesvese, nefis ve şeytanın birlik içinde olmasıdır. Allah Nas Suresi’nde böyle buyuruyor. Bu hal tereddütlere ve mutsuzluğa neden olur.

Virüsün bazı insanlar üzerinde yaptığı tesir şikâyet ve hiçbir şeyden memnun olmamaktır. Bu insanlar eleştirilerle ve huzursuzlukla adeta hastalığı davet ederler. Diğer bir grup ise halinden memnun olanlardır. Bunlar da nasıl hizmet edebilirim diye düşünmekten ve tefekkür etmekten dolayı şikâyeti terk ederler. Ve bu halleriyle etrafa örnek olurlar.

Görülüyor ki bu devrede yapılabilecek çok şey var. Öncelikle tedbirlere uymak, ikincisi şikâyet yerine “ben bundan ne ders alırım” diye düşünmek ve bu dersleri etrafa aktarmak… Bu insanı çok rahatlatır. Yani benim mutlu olma sebebim Allah’la meşgul olmam ve daima başkasını kendimden önce düşünme kabiliyetine ermemdir. Hal ehli bu durumu haliyle de gösteren yani her hadiseden ve sıkıntıdan memnun olma kabiliyetini elde eden insan demektir.

Demek ki bu durumda kul “Ben ne kadar hizmet edersem o kadar mutluyum” der ve korkulardan kurtulur… Allah’ından emin olma kabiliyetini elde edenler, tedbir alsalar bile yapanın yaptıranın o yüce varlık olduğunu bildiklerinden ve O’nun yaptığının bizim için hayırlı olduğunu idrak ettiklerinden bu durumdan rahatsız olmazlar. Bir iki örnek verirsek, benim 93 yaşındaki halamın virüs tahlili pozitif çıkmasına rağmen ve ne yazık ki günde 2 paket sigara içmesine rağmen 15 gündür hastalıktan hiç etkilenmeden yaşadığını gördüm. Başka bir örnekte ise evden hiç çıkmayan, kimse ile de temas etmeyen bir hanımefendinin bu hastalığa yakalandığını öğrendiğimde şaşkın, Allah’ın büyüklüğünü idrak ettim. Ama bütün bunlar benim evde kalmamı yani tedbir almamı engellemedi. Zira Ulû’l-emr’e itaatin önemini Kur’an’dan biliyorduk. Ve benim inancıma göre Allah’ın affetmediği iki şeyden birinin Kul hakkı yemek olduğunu öğrendiğimden, benim yaşımda sokağa çıkmanın bu tür bir idraksizlik olduğuna iman ediyordum. Dolayısıyla bizi korumaya alan ilaçlar değil, gerçekten ve gerçekten iman, teslimiyet ve halinden memnun olma sanatıdır.

Bugün bu virüs ile karşılaşmamız etkinin tepkiye eşitliği prensibidir ki biz buna ceza diyoruz. Doğanın kanununa karşı çıkacaksın sonra da felaketler musibetler olmayacak diyeceksin. Her afetin ve felaketin müsebbibi ahlaksız davranışlardır. İnançsız bilim insanlığı felakete götürür. Ya da felaketler bu tür toplumları terbiye etmek için ortaya çıkar. İlahi adalet ve ilahi takdir budur. O halde yaptıklarımıza bakalım, kendimizi Allah zannetmeyelim ve kendimizi sorgu sualden geçirelim. Haddimizi aşmayalım. Azmayalım. Bir şeyin üstesinden gelmek ancak Allah’ın gücünü görmekle mümkündür. 

Kendi aczimizi bilmekle mümkündür. Tedbir almakla, Kur’an-ı Kerim’e uymak, işin şeriat tarafını da uygulamakla mümkündür. Ayrıca bu insanlığın başına gelen musibetle savaşmak da marifettir. Öyle ise işi ehline teslim etmek ve bütün sağlık çalışanlarını takdir etmeliyiz. Bu salgın olayında sağlık çalışanlarının yanı sıra emniyet güçlerinin ve halkın ihtiyacını karşılayan diğer tüm görevlilere saygı duymalıyız. Kur’an-ı Kerim’de herhalde bize en önemli öğütlerden biri de işi ehline bırakmaktır.

Haddini bilmek bir anlamda uzman olduğun alanında hizmet vermek, uzman olmadığın alanlarda işin uzmanına ve sorumlusuna bırakmaktır. Bu günlerdeki salgın nedeniyle sağlık camiasının nasıl bir sorumluluk taşıdığını, adeta kendi canlarını ve sağlıklarını riske soktuğunu görüyoruz. Onlar işlerini hakkıyla yerine getiriyorlar. Onların ve otoritenin söylediklerine harfiyen uymak zorundayız. Hem yasal hem de ahlâkî olarak sorumluluk altındayız. Ulû’l-emr’e itaat şarttır. Bilim kurulu ve hükümetler aynı zamanda halkını hatta bütün insanlığı düşünmek zorundadırlar. Biz de bu devrin kaide ve kanunlarına, bu devrin uygulamalarına itaat ediyoruz.

Bir zamanlar deterjan kullanımın zararlı olduğunu söyleyen bilim adamları, şimdi bakıyorsunuz böyle zamanda evimizin bir numaralı dezenfektanı olabiliyor. Biz israf olmasın diye suyu idareli kullanırken, şimdi ellerimizi bol su ve sabunla yıkıyoruz. Sağlığımız için ne gerekirse onu uygulamaya sokuyoruz. İsraf bir şeyi boşu boşuna gereksiz kullanmaktır. Bu da haramdır. Ama sağlık için yapılan hiçbir şey haram değil, bilakis yerine getirmek sorumluluğumuz altındadır. Allah bizi ve bütün insanlığı musibetlerden, afetlerden, felaketlerden korusun, bizi sâlih kullarından eylesin.