"VATANSEVER GÖRÜNÜMLÜLER"İ ANLAMA KILAVUZU – MADDE 9 (MİLİTARİST)

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Vatansever görünümlüler ise vatanı seviyormuş gibi yaparken, devlete olan düşmanlıklarının yanında, bir taraftan da militaristtir.

Türk milleti ordusunu çok sever. “Ordu-millet” vasfına sâhip tek millet, Türk milletidir. Türk ordusunun en önde gelen özelliklerinden biri, barış zamanlarında kurucu ve koruyucu olmasıdır. Önde gelen diğer özelliği de sivil halkın içinden çıkması ve sivil halktan kopuk olmamasıdır. “Her Türk asker doğar, zamânı gelince olur” sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. Burada dikkat edilecek bir husus da, sözün “her Türk erkeği asker doğar” şeklinde olmamasıdır, çünkü Türk milleti kadınıyla erkeğiyle devletinin ve ordusunun sivil kurucu unsurudur.

Vatansever görünümlüler ise vatanı seviyormuş gibi yaparken, devlete olan düşmanlıklarının yanında, bir taraftan da militaristtir. Militaristlik her ne kadar ordu, asker gibi kavramları çağrıştırsa da, vatansever görünümlülerin ordu ve asker anlayışı, Türk ordusunun ve Türk askerinin özünden uzaktır. Türk askeri sivil hayattan kopuk değildir. Ordunun ve devletin kurucusu olan sivil halka yukarıdan bakmaz. Ama vatansever görünümlülerin ordu anlayışı militarist olduğu için, sivil ve güncel hayattan, başka bir deyişle sokaktaki hayattan ve sokaktaki insandan, kısacası sivil halktan uzaktırlar.

Vatansever görünümlülerin militarist damarları, sloganperest olma özellikleriyle birleşince, suistimâl ettikleri millî bayramlarda ellerine bayrak alıp yürürken iyice kabarır. Marş söyleyip uygun adım yürürlerse ülkenin hiçbir sorunu kalmayacağını zannederler. Hatta böyle yapmanın “muasır medeniyet seviyesini aşmak” için fazlasıyla yeterli olduğu gibi bir hayâl içinde yaşarlar. O yüzden senenin diğer günlerinde parmaklarını bile kıpırdatmazlar, hatta günlerini tâtil köylerinde veya yurt dışında geçirirler.

Vatansever görünümlüler, vatanı savunmak için halkın cepheye gidip savaşmasını savunurken, kendileri röpteşambırlarını çıkarmaya bile üşenirler. Onlar için ordu, hayran oldukları üniformadan, postaldan ve sivil görüntülü ordu evlerinden lüks ama ucuz hayattan ibârettir. “Vatan borcu” deyip silah altına alınan vatan evlatlarını ordu evlerinin güzellik salonunda kuaför, havuzunda ve lojmanında temizlikçi, lokantasında garson olarak kullanmayı doğal hakları görürler.

Militarist vatansever görünümlüler, rütbesiz askerleri hizmetçi gibi kullanırken, rütbeli hatta en üst rütbelileri bile emirlerine âmâde etmek isterler. Onların istediğini söyleyen, onların istediği gibi konuşan ve onların istediğini yapan askerleri “en büyük komutan bizim komutan” diye yere göğe koyamazlar. Hatta sevdiklerini söyledikleri devletin en temel metni olan anayasayı bile geçersiz kılmalarına alkış tutarlar. Atatürk’ü perde yapıp bildiri yayınlayan darbe hevesi kursağında kalmış emekli askerlere arka çıkarlar. Darbe için umutları yeşerir. Bunu yapmayan ve anayasada belirtildiği gibi seçilmiş demokratik hükûmete bağlı olan askerleri “ne biçim komutan”, “kartondan kaplan”, “onunla tuvalete bile gitmem” diyerek tahkir ederler. Zâten onların oy vermediği siyâsetçi ne cumhurbaşkanı (eskiden başbakan), ne bakan, ne de belediye başkanı değildir.

Cumhuriyetimizin ortak değeri olan Mustafa Kemal Atatürk’ü en çok kendilerinin sevdiğini iddia ederler. Ama Atatürk’ün cumhurbaşkanı olduktan sonraki on beş yıl boyunca hep sivil olduğu gerçeğini bilmezden gelirler.

En sevdikleri ses

Militarist vatansever görünümlülerin de müzik zevki(!) vardır. Ama “zevkler ve renkler tartışılmaz” kuralının onların müzik zevki için de geçerli olduğunu söylemek, müziği hakaret sayılır. Zira onların en sevdikleri müzik, daha doğrusu en sevdikleri ses, tank paletlerinden çıkan sestir. Mesela 28 Şubat sürecinde Ankara-Sincan caddelerindeki tankların paslı paletlerinden çıkan sesler, bu militarist vatanseverlerin kulağının pasını silmiştir. Onlara âdeta pastoral veya lirik bir melodi ya da ilâhî temâlarla süslü bir oratoryo gibi gelmiştir.

Demokrasi masalı

Birçok itibarlı kavram gibi demokrasi de militarist vatansever görünümlüler için sâdece bir masaldır. Uluslararası ve küresel vitrinde ülkenin itibârını sarsan demokrasi katliamı askerî darbeleri yapan üniformalıları âdeta militarist birer mesih gibi görmüşlerdir. Gerçekten inanmadıkları için uygulamadıkları ve uygulamayı beceremedikleri demokrasiyi kendi işlerine geldiği gibi tanımlarlar. Bu tanımın içinde militarist her türlü dayanak bulunmaktadır. Yönettikleri gazetelerin manşetine darbecilerin ağzından aldıkları “Gerekirse silah kullanırız” yazmak bunun en medyatik yansımalarından biridir. Her ne kadar darbelerden sonra olan olup da ortalık yatışınca demokrasi şarkılarını ilk onlar söylese de, otlayan koyunların dişlerindeki yeşillik gibi, üstlerindeki militarist kiri görmek zor değildir.

Ağızlarından düşürmeyip masal hâline getirdikleri demokrasiyi, trafik ışıklarında bekleyen ikinci arabanın yeşil yanar yanmaz korna çalması gibi, sabırsızca ve itibarsızca kullanıp dururlar. Çocuklar dinlese uykularını çıkaracak kadar kötü anlattıkları demokrasi masalının, militarist ritmi çok bellidir. Muvazzafların Cuma gecesine, emeklilerin de Pazar gecesine denk getirdikleri militarist müdahalelerin yazılı metinleri, onlar için âdeta birer “insan hakları beyannâmesi” gibidir.

Sivil irâdeye uyumsuzluk

Bütün bunları vatanı sevdikleri, vatanı tehlikede gördükleri ve bunu engellemek için yaptıklarını pişkin pişkin söylerler. Ama amacına ulaşmış veya girişim safhasında engellenmiş bütün askerî müdahalelerin ülkenin hem sosyal yapısına hem de ekonomisine büyük darbe vurduğunu görmekten âcizdir. Bu acziyetlerinin sebebi, bu darbelerden olumsuz etkilenmemeleri ve rahatlarının hiç bozulmamasıdır.

Ana direği eşitlik olan demokrasiye, yapısının hiyerarşik olması gereken ordu ile ulaşmak gibi akıl dışı bir yöntemde ısrar eden bu militarist vatansever görünümlüler, örselenmiş kişiliklerinin zâfiyetlerini giydirilmiş kimlikleri arkasında gizleyerek sözde “ulusal tavır” takınmaktadırlar. Ama bu sözde ulusal tavırları, sivil millî irâdeye hiçbir zaman uyum göstermemiştir. Çok sevdikleri militarist kıyâfetlerin üstüne giydikleri hiçbir sivil kıyâfet de içlerini gizlemeye yetmeyecektir.