​YA KAÇ KURTUL YA DA İTİRAF ET RAHATLA!

Murat BAŞARAN 30 May 2017

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
İhsan Raif Hanımefendinin meşhur "Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime/ Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime" güftesinin bu ilk mısraına uygun bir halimiz yok.

İhsan Raif Hanımefendinin meşhur “Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime/ Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime” güftesinin bu ilk mısraına uygun bir halimiz yok. 

Şikayetçiyiz. Ve hatta mızmızız. 

Fakat ikinci mısraında ifade edilen hali, derunumuzda yaşıyoruz. 

İçselleştirdiğimiz ve hazmettiğimiz için değil efendim…

“Kimseler görmesin ve dahi bilmesin” diye…

Pek mi arızalı bir karakter çizmeye başladım. 

Gelin itirafçı olalım. Olalım ve rahatlayalım. Ol rahatlık ki, bedene, ruha ve zihne yaydığı huzur ile doğruya yaklaştırır belki. 

Yoksa üst üste koyup sırtımıza aldığımız ahlaki yüklerin ağırlığı, illa ki ecel vaki olmaz ve fırsat bulursak kaçıp kurtulmaya sevk edecek bizi. 

Vakıa, kaçış da bir kurtuluş çaresi görülebilir. Fakat bu yük silsilesi, kaçarken terkedilebilir bir şey değildir. En lüzumlu ihtiyaçlarınızdan önce, ağırlık olarak bizimle gelecek ve gittiğimiz yerde kemirmeye devam edecektir.

Onun için zararın neresinden dönülse kârdır mucibince, itirafı iki türlü kurtuluş görmek tabiidir. İlki itiraf yükten kurtarır. İkincisi mecburen hizaya sokar ki, hatalar tekerrür etmesin!

İtiraflarımızın ana omurgası söylem/ eylem çelişkimiz olacak.

Ne söylüyoruz ve fakat ne yapıyoruz?

En kaba misal ve sual ile ne demek istediğimi açıklığa kavuşturayım. 

Mesela “Ben hırsızım. Çalarım!” diyenle, “Ben hakka hukuka riayet ederim” deyip çalan arasındaki namus farkı nasıl izah edilir? “Ben fahişeyim” deyip zina edenle, “Ben namusluyum” deyip fahişelik eden arasındaki fark veya?

Bu misal sizi rahatsız etmediyse, ahlaki seviyenizin muhkemliğine itimadınız tam demek ki. 

Emin olmayın. 

Hırsızlık ve fahişeliğin zihinsel tekamülü, eyleme dönüşmüş halinden daha tehlikelidir. 

Zaten aradaki farkı yatırdık ameliyat masasına. 

Fıkra elbet; Temel demiş ya, “Tam da uçkuruma göre bir hoca buldum…” 

“Mücrim”liğe giden yolu döşerken,  hep uçkurumuza göre bir hocanın elinden alıyoruz taşları…

Bir taraftan bakıyoruz ve diyoruz ki, şer’i hukuk ile yönetilen bir ülkede yaşamıyoruz. Sonra da ilahî hukuku lazım olursa alıp çarpıtmak için kol mesafesinde bir rafa kaldırıyoruz. 

“Adalet mülkün temelidir!” aforizmasıyla dayatılan ve kimi zaman çıktığımız mahkemeleri zaten hiç “adil” bulmadık bugüne kadar. Onun için yürürlükteki hukuku sürekli ıslaha davet ediyoruz. 

Dolayısıyla geniş bir hukuksuzluk alanına sahibiz kıvırtmak için. 

Kıvırttıkça yükümüz artıyor halbuki. 

Bu arada “vicdan”ımızı söküp atamıyoruz. Onu ya uyuşturuyoruz. Ki geçici bir durumdur. Ya da kendimizle birlikte aldatıyoruz; yükümüze dahil oluyor sesini kesmek karşılığında. 

Mesela ben yakın zamanda bakire bir genç kız gibi tuzağa düşürülüp kötü yola sevk edildim. 

Bir fikir fahişeliği için (önce itiraz ettim/ sonra razı oldum) sırf alacağım ücrete olan ihtiyacım sebebiyle uzmanı olmadığım bir konuda söz söylemeye razı oldum. Doğrusu alacağımı hak etmek için uzmanı olmasam da çok çalıştığımı affınıza sığınarak beyan etmeliyim. 

Zannettim ki, bu iş bir örtü altında kalır. Biter gider. Unuturum. Nerdeee. Vesikaya bağladılar. Sonra gördüm ki, beni pazarlayan benden çok kazanır imiş! Yaygın ve çok geçerli ve dahi dışarıdan fazilet manzaralı, içeriden çürümüşlük kokan bir kuyunun dibinde buldum kendimi. 

Kirletilmiş ve fakat haysiyetli genç kızlar gibi intihar uçurumlarında tepinmiyorum henüz…

Ama yandaş arıyorum günah çıkartmak için. 

Yok, herkes bu muameleden hoşnut ise, bir tuğlanın üstüne çıkıp kırk gusül deneyip taliplerimi arayacağım intihardan önce.

Mesela günlerce yediği kazıkları anlatıp nasıl basiretli ve ahlaklı bir tüccar olduğuna inandıran bir abimiz, dinden- imandan vaazlarıyla gönlümüzü kazanıp verdiği sözü tutsaydı, ben belki de kötü yola düşmeyecektim. 

Fakat hatalarımız için hayal kırıklıklarımız bizi temizlemez. 

Kendimden başladım itirafa…

Elbet ilerleyen zamanlarda kimlere hangi duygularla temenna çektiğimi de yazmak durumunda kalacağım.

Çünkü işte geldik gidiyoruz. Bari Halep şen kalsın. 

Yoksa “niyetimiz vallahi çok iyiydi” haykırışımızı kimse umursamayacak. 

Sizin de içinizi kemiren kurtlar yok mu kurtulmak istediğiniz?