YAPAY ZEKAYA KARŞI

Ümit G. CEYLAN 31 Oca 2019

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
İnsanoğlu, başına gelebilecek en garip durumla karşı karşıya. 2004 yapımı bir ABD filmi olan Ben Robot'ta herkesin bir kopya robotu yani yapay zekâsı vardır.

EĞİTİM PLATFORMLARI

İnternet ortamında dikkatimi çeken ve samimi uğraşlar neticesinde ortaya çıkan iki platform var. Yeni tanıştığım sevgili Ayşin Bozkoyunlu uzun yıllar finans sektöründe çalışmış deneyimli bir iş hanımı. Ancak eğitimdeki sıkıntıları ve dağınıklığı öngörerek eğitimcilerin, velilerin, öğrencilerin deneyimlerini, sıkıntılarını, önerilerini paylaşabilecekleri bir ortam imkanı sağlayarak iki platform kurmuş. Bu platformlardan biri “Çocuklara Okumayı Sevdiriyorum” adını taşıyor. Özellikle anaokul, ilkokul çağındaki çocuklara okuyup deneyimleyenler tarafından kitaplar öneriliyor, bu bakımdan faydalı bir adres. Okuyucuların kitaplar hakkındaki yorumları, eğitimcilerin tavsiyelerinin yer aldığı ortamın aynı zamanda çocuklara yönelik yayıncılığa da önemli katkıda bulabilecek özelliğe sahip. Bir diğer platform ise “Eğitimi Hayat Bağlayalım Platformu”. Grubun kurucusu Ayşin Bozkoyunlu grubun mottosunu şöyle açıklamış; ”eğitimi hayatla buluşturmak.” Kısacası eğitimin organik yani doğal olanı yaparak öğrenmektir.” İnternet faydalı olabilecek şekilde ortamlarda sunabiliyor.

YAPAY ZEKAYA KARŞI

İnsanoğlu, başına gelebilecek en garip durumla karşı karşıya. 2004 yapımı bir ABD filmi olan Ben Robot’ta herkesin bir kopya robotu yani yapay zekâsı vardır. Bu yapay zekâları gerçeğinden ayırt etmek imkansızdır. Yapay zekalar gerçekleri yerine sokaktalar; çalışıyorlar, doktor, psikolog, öğretmen, işçi nerdeyse her türlü işi bedenen robotlar yapıyorlar. İnsanlarsa evlerinde bir makinaya bağlı olarak yapay zekaya bağlanıp onları yönetiyorlar. Kurgu deyip geçtiğimiz Uzay Yolu filmindeki çok şey artık bugün gerçekleşti. Mesela Kaptan Kirk filmde kolundaki saate bakıp görüntülü konuşabiliyordu. Bugünkü cep telefonları fazlasını yapıyorlar. Filmde bir yerden bir yere ışınlanıyorlardı. Bugün uygulamada bunu göremiyorsak bile olmayacağı ne malum.

Yakın zamanda ne olacak?

Çok fazla uzağa bakmaya gerek olmadığını söylemek gerekiyor. En fazla 20 sene içinde yapay zekaların insanların yerini alabileceğini görmek mümkün. Gidişat bunu gösteriyor. Bugün bile neredeyse makinalara bağımlı yaşamıyor muyuz? Şu elimizdeki cep telefonundan kopabiliyor muyuz? Bunun ilerisini görebilmek için kâhin olmaya gerek yok. Makinaların dünyadaki hakimiyeti ele geçirmelerine müsaade etmek bizim elimizde. Tabii teknoloji ve küresel sermayenin elindeki gücün kimde olduğuna bağlı olarak yapay zekanın ve teknolojiyi ilişkisinin boyutunun geleceğini iyi analiz etmek gerekiyor. Yapay zekaların servis yaptığı lokantalar, benzin istasyonlarında pompacılar, çocuk bakıcıları, tamirciler, ameliyat yapanlarını bile sıklıkla duyuyoruz artık. Bunlar ilk başta insana cazip gibi gelebilir. Daha az çalışan bir insanlık az maliyetle çözülebilen işçi gücü gibi detaylar ancak..

Soğuk ve sevimsiz bir dünya

Sonuçta yapay zekâ da insan üretimi bir şey. O yüzden kötü birilerinin eline geçtiğinde tıpkı atom bombası gibi neler olabileceğini tahmin edin. İnsansız hava saldırıları suikastların yapay zekâ yardımları ile kolaylıkla gerçekleştirilebileceği söyleniyor. Tabii bu kötü örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bugün etrafımıza bir bakalım, insan olan fakat yapay zeka gibi ortalıkta dolaşanlar yok mu? Sıkıntı sadece yapay zekanın getirecekleri değil elbette. Biz bugünden ruhumuzu bir yerlerde yitirdik haberimiz yok. Bu dünyayla olan tek bağlantımızın esas nedenini unuttuk, unutturuldu. Şimdi yapay zeka bizi sorgulamaya itmeli. Bize tokat gibi çarpmadan bizi kendi hakikatimize döndürecek gerçeklikle yüzleşmeliyiz.

Ama nasıl?

Mutasavvıflar yemeği kendiniz yapın sevgiyle, aşkla, duayla diyorlar. Besmeleyle inanarak yapılan yemeğin lezzetini dışarıda bir lokantada alamazsınız. Alsanız bile bereketi aynı olmaz olsa bile ruhunuza ve gönlünüze şifa veremez. Çocuğunuza siz çalışırken bakması için para karşılığı çalıştırdığınız kişi sizin gibi bakabilir miydi? Bakabildi mi? Bundan 50 sene evvel gelecekte anneler çocuklarına bakamayacak, onlar çalışırken çocuklara bakıcılar bakacak dendiğinde bugün yapay zekâ konusunda verdiğimiz tepkiyi vermediler mi? Demek ki konu zekanın yapay olmasından çok insanın kurduğu bağlantı noktasıdır. Çalışmak için feda ettiğimiz çocuklar kadınların haklarını kurtardı mı? Ya o bakıcılar tarafından yetiştirilen çocukların yönettiği dünyanın yapay zekayı imal etmeleri çok mu tuhaf? Daha iyi konforlu evlerde yerimizden kalkmadan teknolojinin yönettiği cihazları almak için dünyanın bir yerlerinin daha çok fakirleşmesine, açlıktan ve kıtlıktan ölmesine neden olmadık mı? Daha güzel, şık deri kıyafetler için vahşi dünyayı ve ekolojiyi bitirmedik mi? Biz değil miyiz zekayı da yapaylaştıran?

O zaman

Gayba iman, hakikat ile olan ilişkimizi yeniden tesis etmediğimiz sürece Allah karşımıza daha çok yapay zekalar çıkaracaktır. Bunların hepsi birer uyarıdır. Öyle görmeli ve silkelenip kendimize gelmeliyiz. Yapay zekâda iman, aşk, sevgi olmayacaktır. Zamanın, mekânın ruhuna girip insana geldiği yerden haber veremeyecektir. Allah’ın aşkın varlığının bu alemde aksedişlerinden haberdar edemeyecekler. Ya biz de yapay zekalara uyup onlar gibi ruhsuz olacağız ya da onları birer makine olarak gerektiği yerde kullanıp bir çerçeve içine hapsedeceğiz. Allah bize seçim yaptırıyor.

Bir de şuna inanıyorum; Allah bir zamanlar fakirlik içinde geri bırakılan kıtalar, sömürülen halkları yapay zeka karşısında elde edecekleri yüksek bilinç ve iman ile ödüllendirecektir. Çünkü onlar çok acı çekerek olgunlaştılar.

ÇALIŞMAK İBADETTİR

Yüksünmeden helalinden çalışan kuluna Allah nefes verir, güç verir. Allah diyerek besmele ile adımını atan kimsenin ayağı sürçmez, kolu bükülmez. Yorulsa da tatlı tatlı yudumunu alır çayından, iç huzuruna karıştırarak katık yapar şekeri. Evine ekmek, kuru soğan bir de tebessüm götürür yük taşımaktan şişmiş elleriyle. Yük değil onun taşıdığı, iffetli bir hayatı omzuna yüklüyor her gün. Çalışmak zikir gibi, tekrar ediyor sevdiklerinin adını. Her kelime-i tevhitte güçleniyor, adeta pehlivan gibi kaldırıyor torbaları. Çalışana zûl gelmez hayat, ayakta dimdik ölür ibadet eder gibi.

HAZRETİ PEYGAMBERİN SAĞLIK İLE İLGİLİ HADİSLERİ

Günümüzde sağlıkla ilgili birçok makale, haber, tartışma, araştırma, bulgu vs okuyor duyuyoruz. Hazreti Peygamber’in asırlar evvelinden sağlığa dair söylediklerini derleyelim istedik. Bakalım bugün hangisini uyguluyoruz. Hadislerde özellikle birlikte yemek yemenin üzerine çokça durulmaktadır. Yemeği yiyebilecek kadar tabağa alınması gerektiğini ifade eden hadis israfı önlemeye yöneliktir. Tedavi için araştırılma yapılması gerektiğini ve Allah’tan umudun kesilmemesi yönünde günümüzde de bu uyarılar hepimizin kulağına küpe olmalı.

·         Allah, ölüm (yaşlılık) dışında çaresini de yaratmadığı hiçbir hastalık kalmamıştır.

·         Mide her hastalığın evidir ve perhiz her ilacın temelidir. O halde bunu alışkanlık haline getirin.

·         Allah indinde en iyi yemek başkaları ile paylaşılandır.

·         Sabah yemeğini tek başına yemek, şeytanla yemektir. Bir başka kişi ile yemek, tiran ile yemektir. İki veya daha fazla kişi ile yemek yemek peygamberle yemektir.

·         Yemeden önce yemeğinizi soğutun çünkü çok sıcak yemekte rahmet yoktur.

·         Yerken ayakkabılarınızı çıkartın.

·         Tabağın ortasında rahmet vardır. O halde kenarından değil ortasından başlayın.

·         Üç şeyde rahmet vardır. Sabah yemeği, ekmek ve çorba.

·         Yemekten sonra dişlerinizi temizleyin ve ağzınızı çalkalayın. Zira bu iki iş köpek dişi için ve yirmi yaş dişi için koruyucudur.

·         Son lokmayı alana (yemeği dökmeyene) tabak merhamet eder.

·         Az yemek az günahtır.

·         Hazreti Peygamber hasta bir insanla karşılaşınca şöyle dedi: “Kötü düşüncelerden kurtulun. Kuvvet Allah’tandır. Tedavi edin ve tedavi olun.”

TEVAZU GÜZELDİR AMA..

İnsanı insan yapan tevazuu ile eğilmesidir. Tevazu, Allah’a olan hayranlık ve hayretimizin karşısındaki duruşumuzdur. Yoksa tevazuyu hiçlik ve yokluk ile açıklayamayız. Allah’u Teala kendinden ruh üfleyerek yarattığı insanı yeryüzüne halife kılmış ve böbürlenerek yürümeyin demiştir. İnsan bir hikmet üzere bu dünyada vardır. O da kemal makamına yükselmek için gösterdiği çabadır. Tevazu her halde güzeldir. Ama tevazu eziklik, kimliksizlik, siliklik değildir. Tevazu sahibi insan düşmanını heybeti ile ezendir.

Çok çalışan, düşünen ve ilmi ile âmil insanlar tevazu sahibidirler. Bilgi ve hikmet ile donanımlı insan tevazu ile tüy gibi süzülerek yürür ama konuştuğunda da hikmetli sözleri ile düşman yüreklerine korku, dost yüreklere de emniyet verir.

Aşırı tevazu gerçekçi değildir. Bazı meclislerde rastlıyoruz. Büyükler soru soruyor karşısındaki kişi aman efendim, sepet efendim, öyle efendim diye bir ezberi tekrar ediyor da ediyor. Tevazuyu put edinip adeta “bak ben çok mütevaziyim” der gibi dolaşıyor, gösteriş yapıyor. Denge olmadan tevazunun da laf yerindeyse suyu çıkar. O yüzden tevazuda da denge her şey de olduğu gibi lazım.

ROMAN BİR MEDYA ARACIDIR

İçerik üretimini değerler üzerinden yaftalamak, övmek, kutsamak insanlığa fayda sağlamaz. Bir toplantıda Türk romancılığı ve romancılığımızın önemli yapı taşlarından olan yazar Safiye Erol’un romanındaki kadın karakterleri üzerinden bugüne nasıl bir mesaj verdiğini tartışırken çıktı tüm bu köşenin yazısı. Allahu Teala niyetlere bakarım derken bize de bir mesaj veriyor elbette. Böylelikle yazılan bir roman bir senaryo, makale her neyse tüm medya araçlarının hizmet ettiği hedef kitleye vermek istediği mesajın alt niyetini iyi bilmek ve anlamak gerekir. O yüzdende evvela niyetin halis olup olmadığına bakmak ve değerlendirmeleri niyet üzerinden (tabi buradaki niyet aptalca iyiliklere inanma anlamında anlaşılmamalıdır) yapmak gerekir diye düşünürüm. Nihayetinde bugün artık popüler kavramıyla medya dediğimiz unsurun içine klasik anlamda roman yazımını da katıyoruz. Roman ve diğer tüm medya araçları bir insan inşa aracıdır. Buradan yola çıkarak bakarsanız insanın inşasında varlığına ekmek istediğiniz her tohum bir meyve verecektir. Bu tohumun özü zehirliyse zehirli bir meyve, tohum şifalıysa meyve de şifalı olacaktır. Bir medya aracı olarak romanın içeriğini eleştirmeye başlarken önce yazarın niyetinden başlamak lazım.