YARIN ÇOK GEÇ OLACAK…

Faruk AKTAŞ 19 Şub 2021

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Türkiye ne yapıp edip vakit geçirmeden her iki ülkede sahadaki dengeleri, bölgede bir terör devletinin oluşmasının zeminini ortadan kaldıracak şekilde değiştirmek zorunda.

ABD’nin başkanlık seçimleri sürecine girmesinden, özellikle de Joe Biden’ın başkan seçilmesinden bu yana Türkiye’de dış politika ile ilgili en çok tartışılan konuların başında “Ankara-Washington ilişkilerinin seyri” idi.

ABD’nin önümüzdeki dönem içinde öncelikli hedeflerinden birisinin Rusya’yı çevrelemek ve baskılamak olacağına dair değerlendirmeler üzerinden Washington’un bu süreç içinde bu hedefine ulaşma konusunda Türkiye’ye duyacağı ihtiyaç nedeniyle Ankara ile ilişkileri düzeltme yoluna gidebileceği düşünülse de bu satırların yazarı dâhil dış politika konularında yazan, çizen, görüş belirtenlerin büyük kısmı iki ülke ilişkilerinin çok daha gerilimli bir sürece gireceğini öngörüyordu.

Yeni Başkan Biden, özellikle dış politika ve savunma konularında birlikte çalışacağı her yeni ismi açıkladığında bu yöndeki öngörüler güçlenmeye başladı.

Sonuç itibariyle ABD’de tüm kritik noktalardaki koltuklara açık ve aleni bir şekilde Türkiye’yi hasım olarak gören isimler yerleştirilmiş oldu.

Gelinen aşamada Türkiye-ABD ilişkilerinin düzelme ihtimalinden söz eden yok gibi.

Washington’un Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Kafkasya’da hemen hemen her alanda karşıt Türkiye karşıtı cephede yer alacağını gösteriyor.

Kuşkusuz bu alanların tümünde Türkiye’nin hayati çıkarları söz konusu.

Ancak özellikle güney sınırlarındaki Suriye ve Irak’taki gelişmeler Türkiye için “çıkar” kavramıyla izah edilecek konular değil, ülkenin bekâ konusuyla ilgili.

Yani var oluş meselesi.

Terör örgütü PKK’nın Gara’da 13 masum insanımızı kurşuna dizerek infaz etmesi karşısında Washington’un aldığı tutum, ABD’nin Türkiye’ye karşı bir “vekalet savaşı” başlattığının göstergesidir.

Hali hazırda PKK/YPG üzerinden yürütülen bu vekalet savaş, önümüzdeki dönem her iki ülkenin açıkça karşı karşıya gelme ihtimalini barındıran bir konvansiyonel savaşa bile dönebilir.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü John Kirby’in önceki gün düzenlediği haftalık basın toplantısında, PKK ile ilgili soruları yanıtsız bırakırken Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çalışmaya devam edecekleri yönündeki açıklamaları, ABD’nin Suriye’de Suriye-Türkiye sınırının en doğu noktasının yakınında yer alan SDG’nin kontrolündeki Haseke'nin Ayn Divar (Çavuşköy) kesiminde bir üs kurmaya başladığı yönündeki haberler Washington’un, sözünü ettiğimiz savaş için hazırlıklara başladığının işaretleri.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın geçtiğimiz hafta, Yemen'deki Husileri yabancı terör örgütleri listesinden çıkardıkları yönündeki açıklamasının bir benzeri önümüzdeki günlerde PKK için de gelirse şaşırmamak lazım.

Önümüzdeki dönem bu konuda çok şeye gebe.

Obama döneminde başlayan ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla önemli ölçüde sekteye uğrattığı, güney sınırlarımızda PKK/PYD yönetiminde bir terör devleti kurma çabalarının Biden dönemiyle birlikte yeniden hız kazandığı aşikâr.

Kuşkusuz Türkiye, gerek ABD ile ilişkileri düzeltmek gerekse de bu çabalardan vazgeçilmesini sağlamak için Washington ile diplomatik çabalarını sürdürecektir, sürdürmelidir.

Ancak gelinen aşamada hiçbir diplomatik çabanın ABD’yi bu planlarından vazgeçirmeyeceği açıktır.

ABD, ancak ve ancak bölgede bir terör devleti kurmanın ya da yaşatmanın fiili olanağı olmadığını anladığında bu çabalarından vazgeçer.

O nedenle yapılması gereken ivedilikle sahadaki dengeleri değiştirecek güçlü adımlar atmak, muhtemel bir terör devletinin oluşumunun zeminini yok etmektir.

Bu yönde adımlar atılırken sahada fiilen ABD ile karşı karşıya gelinme ihtimali vardır.

Zaten sürecin böyle ilerlemesi halinde bu kaçınılmazdır.

O nedenle ne kadar erken karşı karşıya gelinirse o kadar iyi olacaktır.

Zira terör devleti inşasının üzerine tuğlalar örüldükçe ABD’yi bundan vazgeçirmek çok daha zordur.

Bu terör devleti sürecine müdahale hem Suriye hem de Irak’ta iki cephede eş zamanlı olarak yürütülmelidir.

Kanaatimce Suriye açısından bu sürecin başarıya ulaşmasının tek yolu Rusya ile güçlü bir iş birliği yapmak Şam yönetimini de bu sürece katmak olacaktır.

Suriyeli muhaliflerle böyle bir süreci engellemek imkânsız gibi görünmektedir.

Rusya ile böyle bir sürece girilmesi Suriye krizinin çözümünü de kolaylaştırabilir.

Irak açısından ise yol haritası daha karmaşık görünüyor.

Birincisi, mevcut Bağdat yönetiminin üzerinde iki etkili güç vardır; biri ABD diğeri İran.

Washington zaten Türkiye’ye karşı ve PKK’nın arkasında.

Tahran’ın pozisyonu da çok farklı değil.

O da Türkiye’nin güçlenmesini engellemek için PKK’nın varlığını sürdürmesini istiyor.

İran, Türkiye’nin muhtemel Sincar operasyonuna karşı Haşdi Şabi’leri sahaya sürerek bunu fiili olarak da gösterdi.

Ayrıca Bağdat yönetimi de zaten özellikle Kuzey’deki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin zayıf kalması için PKK’nın bu bölgedeki varlığından memnun.

Irak’ta PKK’dan rahatsız tek güç var o da Barzanilerin KDP’si.

Türkiye, buradaki PKK varlığını sonlandırma konusunda bir tek KDP’den destek alabilir.

Ki hali hazırda bir süreden bu yana Ankara ile Erbil arasında bu konuda bir iş birliği sağlanmış görünüyor.

Ancak Washington’un baskısını arttırması halinde Erbil de yönünü değiştirebilir.

ABD’nin baskısı karşısında istemeye istemeye PKK ile iş birliğine yönelebilir.

Bu durumda da Türkiye’nin kendi göbeğini kendisinin kesmesinden başka şansı yok.

Türkiye ne yapıp edip vakit geçirmeden her iki ülkede sahadaki dengeleri, bölgede bir terör devletinin oluşmasının zeminini ortadan kaldıracak şekilde değiştirmek zorunda.

İş birlikleriyle ya da tek başına.

Bu, bugün yapılmazsa yarın çok geç olacak.