YAŞAYAN MI, YAŞATAN MI OLMALIYIZ!

Fehmi KETENCİ 04 Nis 2021

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Yaşam özenle, geleneklerin de zenginleştirdiği senaryolardan kurgulanmıştır.

      Yaşam özenle, geleneklerin de zenginleştirdiği senaryolardan kurgulanmıştır. Bu kurguyu güçlendiren ve yaşatan geleneklerimizin etkin temeline oturtulmuş, ahlaki yerleşmişliğin üzerindeki uygulanmasının yansımasıdır. 

      Tüm bunları besleyen, yaşamın düzenini kuran, yaşamın toplumsal uyumluluğunu sağlayan ve en önemlisi yaşamımızın sürekliliğini oluşturan iş yaşamımızdaki ahlakın zedelenmesi veya düzenli işleyebileceği uygun ortamı bulamaması halinde sorunların dağ gibi büyümesi ve iyice kontrolden çıkması, mesleklerimiz üzerinde etkin olması durumudur. Böylesi bir ortamda, ahlaki sorunları melodram haline getirmek veya gereksiz abartmak çok kolaydır ama gerçek ahlaki sorunlar, etkin bir yönetici olan bizlerin, sizlerin, hepimizin sorumluluğundadır. 

      Hızla gelişen iletişim çağında dünya iyice küçüldü. İletişim, kendi ürettiği mekanlarda, yarattığı iletişim araçlarının kurgusunda neredeyse zoraki bir uygulama biçimiyle bizi bizden almış durumda.

      Hızla gelişen iletişim ve bilgi teknolojilerinin yarattığı sürat ve buna bağlı olarak yeni yüzüyle kendini gösteren haberler ve onların çöreklendiği ortamlara doluşan bilgi açlığı nedeniyle, ülkenin herhangi bir yerindeki yanlış bir uygulama, iletişim araçlarından birinde veya birkaçında gündem olabiliyor. 

      Sorunun en iç acıtanı, iletişim ve iletişim araçlarının kullanımında. Yanlış veya abartılı, meslek etiğine, meslek ilkelerine uymayan bir iletişim anlayışının toplum üzerindeki tahribatını göz ardı etmek mümkün değil.

      İnsanlar sır tutmayı pek sevmezler veya sır tutar gibi davranır, bir gün sır diye sakladıklarını kendi çıkarları veya sempati duydukları biri ve kurum için kullanabilir, fikir veya maddi menfaatçilerle ilişkiye girebilir, iş birliği yapabilirler.

      Bunu bilerek veya bilmeden de yapabilirler...

      Veya bunları kimse bilmiyor, umursamıyor gibi görünebilirler.

      “Yakalanmak” veya “yakalanmamak” aslında onlar için kontrol altına alamadıkları bir duygu karmaşasıdır. 

      Cesareti, saflık veya umursamazlık çerçevesinde saklamanın, duygusallığın esiri halinde meslek etiğiyle uyum sağlanması söz konusu bile değildir.

      Sosyal yaşam ve iş ahlakı, kalite ve mükemmellik; hepsi de sosyal yaşamın ve iş yaşamının asla vazgeçilmeyen evrensel değerleridir. Geleneksel ahlaki değerler ise bunların yapıştırıcısı, ayrılmaz bir parçasıdır.

      Bu nedenledir ki; önemli olan, ahlaki standartlara özen gösterilmesini, geliştirilmesini, başarımızı engelleyen ya da tehdit eden bir konu olarak değil, iş, yaşam ilkelerine uyum yolunda çalışma yöntemlerimizi, sağlıklı bir çizgiye taşıyacak, iyileştirecek önemli bir fırsat olarak görebilmemizdir.

      Ahlaki değerler ve o ortamlarda gelişecek ahlaki sorun veya mesleki sorunlar, iş yaşamının kaçınılmaz gerçekleridir. Bu yüzden çözümsüz bırakmak veya yanlış çözümlemeler, kaçınılmaz, zor ve rahatsız edicidirler. Bu durumda bazen kontrolü kaybedilebilir, kendi sorumluluk alanımızın olmazsa olmazı ahlaki değerleri görmezden gelebiliriz.

      Burada önemli olan yaşam etiğine uyuma özen göstermek, ahlaki değerleri dikkate almak. Bu dikkatlilik bize çok şey kazandırır.

      Geleneksel olarak gördüğümüz gibi, hepimiz yaşam boyu bize dayatılan standartlarla yaşar ve onlar tarafından yönlendiriliriz veya o standartların egemen olduğu ortamlarda görev yaparız. Dürüstlük, güven ve sorumluluk kişiler için olduğu kadar kurumların başarısı açısından da önemlidir. Bu kurumlarda yönetici konumunda olanlar ise; bu kavramları yerleştirmek ve meslek etiğine uyumu, iş ahlakına uygun davranılmasına uygun ortamları oluşturmak zorundadır.

      Birbirimize güvenirsek, saygı duyarsak, her konuda şeffaf davranabilirsek, uyumlu iş birliği yapabiliriz. Saygı duymamak güvensizliğe, güvensizlik, korkuya ve risk almaktan kaçınmaya yol açar. Birbirimize karşı dürüst olursak her şeyi art düşüncesiz paylaşabiliriz.

      Aksi halde; enerjimizi ve zamanımızı; gereksizliğin hükmettiği, anlamsız duygusallığın, çaresizliklerin yaşadığı ortamlarda, başkalarının neler diyeceğini, neler düşüneceğini tahmin etmek için harcamakla geçiririz.

      İş ahlakını her şeyin üstünde tutan, paylaşımcı, insan haklarına, yaşam ilkelerine saygılı bir toplum olmak o kadar zor mu? Asla o kadar zor değil!