Adâlet, haksızlığın üstü örtülerek, "uzatmayalım" diyerek tesis edilmez. Adâlet, neye mâl olursa olsun, mümkünse gecikmeden gerçekleşmelidir.
İki dünya savaşında birbirini yiyen bu ülkelerin "çok seslilik" ve "tarafsızlık" adına, "aynı vizyon" ile ve "bağımsız yayıncılık" iddiasıyla, seyircilerine "yeni bakış açıları sunmak" için bir araya gelmeleri ve yayın dili olarak da kendi dilleri yerine Türkçe'yi seçmelerinde bit yeniği aramak için çokça sebebimiz var.
Bunlar ve daha binlercesi, dünyâyı sömüren "Beyaz adam" lakaplı insanların kişilik profil örnekleridir. Kendilerinde hem tanrısal bir görev hem de tanrısal bir güç ve kudret olduğunu zannederler. Azerî Türklerinin sıkça kullandığı bir ifâdeyle, "onlar vahşi, eller yamandır".
Bu gençler, her şeye rağmen "icat çıkarma" ve "eski köye yeni âdet getirme" konusunda oldukça başarılılar.
Recep Tayyip Erdoğan'a dava yoldaşlığı yapan ve AK Parti'den maddî menfaat elde etmeyen samimi seçmen tabanı bu konuda sağlam duruyor.
Kendisi altı-yedi dile akademik seviyede hâkim olup yabancı dil öğrenilmesine destek verirken, her insanın kendi anadilinde eğitim alması gerektiğini söylüyordu.
Büyü, artık "ırkçılık" adıyla yeniden başrol oynamaya başlamıştır. Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi yapımların bu kadar tâkipçi bulması "büyü"nün geri dönüşünün ispâtıdır.
Anzaklarla Çanakkale'de savaşırken bizimle aynı cephede Halep'ten gelip savaşan ve şehit düşenlerin torunlarına biz şimdi "Suriyeli" diyoruz.