"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" diyen bir peygamberin ümmetiyiz.
Güzellik, insanın kendisindeki ezeli yaradılış sebebi olan Allah'a ait ismi ortaya çıkarıp, Allah'ın istediği şekilde yaşaması ve o yaşantının kendisinin bütün varlığına aksetmesi demektir.
İnsanın yanlış yaşaması onu sıkıntıya sokar. Mutlaka kendisini manevi yönden Allah'la ilişkisini kesmeden, yaşamaya doğru yönlendirmelidir. Aksi takdirde her şey onda depresyona yol açacaktır.
İnsanın önünde duran iki yol vardır. İyiyi, güzeli doğruyu, hidayeti ve şuurlu yaşamı temsil eden ve bizi kurtuluşa götüren yol; Sırat-ı müstakim. Diğer yol ise, kötüyü, çirkini, yanlışı, küfrü ve gafleti temsil eden delalet yoludur ki; itikatta, ibadette ve ahlakta bir sapkınlıktır.
Güzel insan, Allah'ın lutfettiği bütün güzellikleri ruhunda, nefsinde özümsemiş, Allah'ın yap dediklerini yapmış, yapma dediklerini yapmayan, hatta şüpheli şeylerden kaçan, şuur içinde İslam'ı yaşayan kimsedir.
İyilik, kendisinden önce başkasını düşünebilme kabiliyetidir. Önce ihtiyacı olanları düşünerek ona yardım etmek ve daima başkalarının sıkıntılarını giderip onları rahatlatmak, hizmet etmek, insan olma zevkini tatmak demektir.
Kur'ân-ı Kerîm'de Allah "Bana verdiğiniz sözde durunuz ki size verdiğim sözde durayım." Buyuruyor. Bakara suresi, 40. âyetinde geçen vefâ kavramı, sûfî terminolojisinde "elest bezminde" Allah ile yapılan ahdi hatırlamak ve o söze sadık kalmakla ilişkilendirilir.
İnsan en çok da inanç ve güven sorunu yaşıyor. İnsanlar birbiriyle olan ilişkilerinde, alışverişinde, dostluklarında, arkadaşlıklarında içtenlik ve samimiyet arıyor.