Bakmakla görmek ne kadar birbirine hem yakın hem de uzak kelimeler. Bakarsın göremezsin; görürsün hissedemezsin. Kafa gözü ve kalp gözü diyebileceğimiz, insanın iki bakma ve görme duyusu vardır. Kafa gözüyle bakmak ve görmekten maksat zahiren şekil ve şemadir.
İnsanoğlunun bütün mücadelesi kendi nefsiyledir. Kendi aşırı istek ve arzularıyladır.
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu haliyle de birbiriyle ilişkili ve muamelat içindedir.
Mevlânâ, "En güzel edep, edepsiz insanın edepsizliğine tahammül etmektir" diyor. Yeri geldiğinde edebi olmayana da tahammül etmek gerekiyor. Çünkü orada da, tecellî eden Allah'ın biri vasıtasıyla sana attığı tokat var deniyor.
Peygamber Efendimiz Hz. Ali'ye soruyor: "Sana biri kötülük etse ne yaparsın?" "Ben ona iyilik ederim" diyor.
İslâm itikat, ibadet ve ahlak merkezli bir dindir. Bu değerlerle bir bütündür. Bir mümin bu değerlerle hayatını bütünleştirdiği zaman bir müslüman ve iyi bir insan olur. Kavi bir iman amelle güçlenir. Müslümanlığın tezahürü de iyi bir ahlaka sahip olmasıdır. İnsan kulluk ettikçe, ibadetlerini yerine getirdikçe, zaaflarından uzaklaşır, hak ve hakikatin yolu hidayette sabit olur. Elbette ibadet huşu içinde yapılır. Hakkın rızasını kazanmak için yapılır.
Büyük cihad kötülüğü emreden nefse karşıdır. Burada nefs ile savaş nefsin kendisiyle değil onun meşru olmayan aşırı arzuları, hevesi, hırsı ve bencilliği ile savaşmak, bunları şer'in ve aklın egemenliği altında dengeye oturtmak demektir.
Ahmaklık her şey önünde âşikâr olduğu halde yaradılışının sebebinden ve Allah'ın varlığından haberdar olmamak demektir.