Bugün yine dolu bir gündemle karşı karşıyayız… Cumhuriyet Bayramını kutladık.
Suriye'deki iç savaş pazartesi anlattığım gibi Soçi'de bir karara bağlanacaktı. Nitekim de bağlandı. Ben, bugüne kadar, bu işin bölge ülkeleri tarafından iş birliği ile çözülmesi gerektiğini savundum.
Cuma günkü yazımı ABD Başkan Yardımcısı Pence'in Türkiye'ye gelişi sırasında yazmıştım.
Bugün sizlerle Araplar ve İranlılardaki müzmin Türk düşmanlığını tartışacaktım ama işler o kadar hızlı gelişiyor ki, dört gün önceden planlanan yazının içeriğini değiştirmek zorunda kalıyorsunuz.
Kahraman Türk Ordusu'nun Fırat'ın doğusunda uyuşturucu kaçakçısı bölücü eşkıya örgüte yönelik devam eden "Barış Pınarı" harekâtı bir turnusol kâğıdı konumundadır.
Ne devletçilik komünizmdir, ne de memleketi yabancı kartellerin at oynattığı bir ortama sokmak milliyetçiliktir. Aksine, Anadolu'daki Türk tarihi ve uygarlığı bize başka bir hikâye anlatmaktadır.
Yukarıdaki başlık hemen tepki çekecektir. "Hocam, ayranımız yok içmeye! Biz kim, Batı'ya alternatif olmak kim?" diye itirazlar yükselecektir.
Pazartesi günkü yazımda büyüme ve sermaye birikimi ilişkisini incelemiştim. Bugün de kalkınma kavramını inceleyeceğim.