YENİ BİR IRAK YAKLAŞIMI

Faruk AKTAŞ 07 May 2021

Faruk AKTAŞ
Bunca mücadeleye rağmen bu merkez hala çökertilmiş değil.

Türkiye’nin 40 yıldan bu yana mücadele ettiği PKK terörünün ana merkezi Irak’ta.

Bunca mücadeleye rağmen bu merkez hala çökertilmiş değil.

Çökertilemediği gibi son 10 yıldan bu yana terör örgütünün sıçrama yaptığı Suriye de aynı şekilde Türkiye için ciddi bir tehdit alanı haline gelmiş durumda.

Halihazırda Türkiye’nin bekâsına yönelik en ciddi tehdit bu iki ülkedeki PKK/PYD yapılanmaları üzerinden geliyor.

Kuşkusuz bu terör belasının bertaraf edilememesinin çok sayıda nedeni var.

En önemli neden de başta ABD olmak üzere çok sayıda küresel ve bölgesel gücün, Türkiye’ye yönelik hasmane yaklaşımları nedeniyle bu terör örgütünü himaye etmeleri.

Tabi bu devletler himaye ediyor diye Türkiye, mücadelesinden vazgeçecek değil.

Geçmiyor, geçmeyecek de.

Ancak bu mücadelenin başarıya ulaşması için şartların, koşulların, sahadaki durumun ve aktörlerin yaklaşımının doğru analiz edilerek ona göre politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor.

Öncelikle her iki ülkedeki duruma dair bazı saptamalar yapıp sonrasında neler yapılabileceğini ele almakta yarar var.

Türkiye’nin aynı anda hem Irak’ta hem Suriye’de PKK/YPG varlığına yönelik topyekûn çoklu operasyonlar yürütmesi güç.

Özellikle PKK’nın Suriye kolu YPG’nin, ABD ve diğer bazı ülkeler tarafından aleni olarak himaye edilmeleri nedeniyle bu ülkede kapsamlı bir operasyonun şartları yok.

Suriye’deki dengeler de buna müsait değil.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı da halihazırda PYD/YPG tehdidinin kontrol altında tutulması için yeterli.

Dolayısıyla Suriye’deki durumu daha sonra değişen koşullara göre yeniden değerlendirmek üzere önceliğin Irak’a verilmesi gerek.

Ki zaten, geçtiğimiz yılın Haziran ayında başlatılan ve 24 Nisan’da yeni bir hamleyle desteklenen Pençe operasyonlarının kesintisiz şekilde sürdürülmesi Türkiye’nin, terörle mücadele konusundaki önceliğini Irak’taki PKK varlığına verdiğini gösteriyor.

Bu operasyonların tümü doğru ve yerinde hamleler.

Özellikle Kuzey Irak’taki Metina ve Avasin-Basyan bölgesi üzerinde yoğunlaştırılan son Pençe Şimşek ve Pençe Yıldırım operasyonlarıyla terör örgütüne ağır darbeler vurulduğu görülüyor.

Sadece Milli Savunma Bakanlığı’nın verdiği bilgiler değil, PKK’nın ele başları Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Sabri Ok’un önceki gün yaptıkları açıklamalarda tüm destekçilerini acilen bu operasyonlara karşı harekete geçirmeye çağırmaları da bunun göstergesi.

Beklendiği üzere HDP, PKK’nın bu çağrılarına yanıt vererek “işgal girişimi” olarak tanımladığı operasyonların bir an önce durdurulmasını istedi.

Başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere Millet İttifakı’nı oluşturan ya da onlara dahil olma hesabı içinde olan bazı partilerin, HDP ile ittifak planlarına halel gelmesinden çekinmeleri nedeniyle destek vermemelerine rağmen söz konusu operasyonlar büyük bir başarıyla sürdürülüyor.

Ancak bu askeri operasyonlar ne kadar başaralı yürütülürse yürütülsün buna uygun güçlü politik hamlelerin yapılmaması halinde bu operasyonlarla PKK terörünün bölgeden tamamen kazınmasının zor olduğunu görmek gerek.

O nedenle bu operasyonların güçlü politik hamlelerle desteklenmesi şart.

Bu konuda ne tür adımlar atılabileceğini öngörmek için Irak’taki siyasi koşullara bakmakta yarar var.

Öncelikle şunu tespit etmek gerekir ki halihazırda Türkiye’den başka Irak’ın siyasi istikrarını ve toprak bütünlüğünü düşünen tek aktör yok.

Ne ABD, ne İran, ne Irak üzerinde etkili diğer ülkeler ne de Irak’ın içindeki aktörler.

Saddam’ın devrilmesinden bu yana Irak’ta yönetimi elinde tutan Şii yapılar kendi aralarında rekabet halinde.

Sünniler önemli ölçüde kenara itilmiş durumda.

Kürtler bağımsızlık hayalleri içinde.

Türkmenler ise varlıklarını koruma gayretinde.

Her yapı, her grup kendi siyasi çıkarları peşinde.

Hiçbirinin siyasi istikrar veya ülke bütünlüğü gibi bir kaygısı yok.

Ülke, bazı grupların güpe-gündüz Başbakan Mustafa Kazımi’yi ellerinde kılıçlarla “Dediklerimizi yapmazsa kafasını keseriz” diye tehdit ettiği bir ortamda Ekim ayında yapılacak seçimlere hazırlanıyor.

Seçimlerden ne çıkacağı da bilinmiyor.

Ayrıca Irak’taki seçimlerden sonra yeni bir hükümetin kurulması da çoğu kez 1 yılı bulabiliyor.

Bu durum önümüzdeki 1.5-2 yıl içinde Irak’ta kaos ve kargaşanın süreceğini gösteriyor.

Sonrasında ne olacağı ise meçhul.

O nedenle Türkiye’nin ivedilikle Irak’taki mevcut dengeler arasında kendi etkinliğini arttıracak ve de PKK terörünün kökünü kazıyacak siyasi hamlelerde bulunması şart.

Irak’ta yönetimi ellerinde bulunduran Şiilerin Türkiye karşıtlığı zaten biliniyor.

Bunlar önemli ölçüde ABD ve İran’ın kontrolündeler.

O nedenle PKK’yla da yakın ilişki içindeler.

Ancak başta, Türkiye’nin tarihi bağlarının bulunduğu Musul ve diğer bazı bölgelerde etkin olan Sünniler ile PKK terörünün yapılandığı Kuzey Irak’ı ellerinde bulunduran Kürtler ve de elbette ki Kerkük ve Telafer’de önemli bir güç olan Türkmenlerin hem birlikte, hem de Türkiye ile ortak hareket etmelerinin sağlanması mümkün.

Bunların tümü, Irak’ın yönetiminde etkisiz hale gele geldikleri gibi Şiilerle birlikte yaşama konusunda da sıkıntıları var.

Ve Şiilerin aksine hepsi de PKK’ya karşı Türkiye’nin yanında yer alabilecek güçler.

Türkiye, yeni ABD yönetimi ile İran’ın anlaşmasını beklemeden, ABD’nin yeni Ortadoğu ve Kuzey Afrika Sorumlusu Breet McGurk ve ekibinin bölgede yeni bir Türkiye karşıtlığını organize edemeden ve bu ekibin Türkiye’ye yakın duran Kürt grupları PKK’nın etrafında birleştirme planlarını hayata geçirmeden, ayakları yere basan, uygulanması mümkün politikalarla Irak’taki etkinliğini arttırmalı ve sözünü ettiğimiz güçlerin desteğiyle PKK’yı Irak’tan söküp atmalı.

Bu sağlandıktan sonra işin Suriye ayağını halletmek daha kolay olacak.