"YENİ UFUKLARI KEŞFETMEK"

Gizem ŞENYURT 17 Eki 2016

Gizem ŞENYURT
Tüm Yazıları
​Dünya Enerji Konseyi'nin (DEK) en önemli etkinliği olan Dünya Enerji Kongresi'nin 23.sü "Yeni Ufukları Keşfetmek" gibi yenilikçi ve inovasyonu destekleyen bir temayla malumunuz üzere geçen hafta İstanbul'da düzenlendi. DEK üyesi Latin Amerika, Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkelerinin devlet başkanları ve enerji bakanlarını ağırladık. Bir sonraki kongre 2019'da Birleşik Arap Emirlikleri'nde Katar'da gerçekleşecek.

Dünya Enerji Konseyi'nin (DEK) en önemli etkinliği olan Dünya Enerji Kongresi'nin 23.sü "Yeni Ufukları Keşfetmek" gibi yenilikçi ve inovasyonu destekleyen bir temayla malumunuz üzere geçen hafta İstanbul'da düzenlendi. DEK üyesi Latin Amerika, Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkelerinin devlet başkanları ve enerji bakanlarını ağırladık. Bir sonraki kongre 2019'da Birleşik Arap Emirlikleri’nde Katar'da gerçekleşecek. 

Kongrenin bizim açımızdan en önemli konusu hiç şüphesiz yüzde yüz dışa bağımlı olduğumuz doğalgaz tüketimimiz konusunda Rusya ile işbirliğimizi geliştirecek Türk Akımı (Rusya'nın deyimiyle Güney Akımı) projesinin imzaları sonunda atılması oldu. Türk Akımı aslında hem Türkiye hem Rusya için avantajları olan bir proje. Türkiye için Rus doğalgazına erişimi kolaylaştıracak fakat Rusya'ya bağımlı olmak istemediğimizden Azerbaycan üzerinden gelecek Nabuco'yu da kenara atmış değiliz. Avrupa'nın ihtiyacı olan Rus doğalgazı da böylece Türkiye'den gitmiş olacak. Diğer yandan da Rusya, AB üyesi olmayan bir ülke üzerinden doğalgazını Avrupa'ya satmak böylece doğalgaz hattı üzerindeki kontrolünü arttırmak istiyordu. Kış gelirken Rusya'yla buzları eritmiş olduk fakat geçen haftanın tek enerji gelişmeleri Türkiye'de konuşulmadı. Gelin kısa bir dünya turu yapalım ve enerji gelişmelerine bakalım.

GÜNEY AFRİKA'DA AFRİKA'NIN İLK TAMAMEN GÜNEŞ ENERJİSİ İLE ÇALIŞAN HAVAALANI  

Güney Afrika, geçen hafta kıtanın ilk, dünyanın da ikinci tamamen güneş enerjisi ile opere eden havaalanını ilk yılın sonundaki verilerini paylaştı. George kentindeki havaalanı aslında 1977'de apartheit rejim döneminde Başkan Bothe evine rahat gidip gelsin diye yapıldı. Günümüzde ise golfçüler, çiçek ve istiridye sevkiyatı yapanlar tarafından kullanılıyor. Yıllık ziyaretçi sayısı 700 bin civarı. Güneşli gün sayısı ve radyasyon gücü Avrupa ortalamasının iki katı buna rağmen ülkenin hava değişimi açısından en sıkıntılı bölgesi. Havaalanı yetkilileri, projeyi yaparken "Eğer George Havaalanı'nda bile güneş enerjisi işlerse ülkenin tüm havaalanlarında işler" düşüncesiyle yola çıkmış. 

Ve sonuçlardan çok memnunlar. Şimdiden ilk yılın sonunda elektrik faturaları yüzde 40 azalmış. Sistem, 1.2 milyon $ ilk yatırım maliyetini 5-10 yıl içinde amorti edecek. Ayrıca devlet şebekesinin yetersizliklerinden dolayı sık sık yaşanan elektrik kesintilerine karşı tam bağımsızlık kazanmış oluyorlar. Bu da yetmiyor gibi George Havaalanı on-grid sistem yani elektrik şebekesine bağlı ve ürettiği elektriğin fazlasını şebekeye aktarıyor. Bu sayede Eylül 2016 ayı boyunca 150 bin kişilik George kenti nüfusunun 274 hanesine elektrik sağlamışlar. Havaalanında kontrol kulesinden bagaj bantlarına, bilgisayar sistemlerinden ATM'lere kadar her şey güneş enerjisiyle çalışıyor. Bu nedenle on-grid sistem doğru bir tercih. Böylece gece ya da fırtınalı hava olup yeterli enerji üretememe durumunda havaalanı gerekli elektriği şebekeden sağlayabilir. 

Havaalanında 2 bin solar panel var. Paneller günde 750 kW elektrik üretiyor. Bu da günlük ihtiyaç olan 400 kW'nin neredeyse iki katı. Yakında gündüz üretilen enerjinin fazlasını depolayıp gece kullanmak için batarya sistemi de ekliyorlar. 

Günde 8,5 saat net güneş ışığı alan bir ülkenin solar enerjiyi çok daha fazla kullanması için önemli bir adım. Örneğin Kosta Rica uzun aylardır ülkenin tüm enerji ihtiyaçlarını yenilenebilir kaynaklardan üretiyor. Karbon salınımımızı günümüz hayat şartlarında sıfırlamamış mümkün değil ama uçaklar gibi çok fazla karbon salınımı yapan sistemlere karşı güneş enerjisiyle çalışan havaalanları gibi sistemler yaparak net karbon emisyonumuzu sıfırlayabiliriz. 

AVRUPA'DA HER EVE BİR ELEKTRİKLİ ARAÇ ŞARJI

Avrupa Birliği de karbon emisyonlarını azaltma hatta sıfırlama konusunda önemli bir adım attı. 2019'dan itibaren yürürlüğe girmek üzere bir plan hazırlandı. Bu plana göre AB üyesi ülkelerde yeni yapılan evlerin hepsinde elektrikli araç şarj ünitesi bulunması zorunlu olacak. Ayrıca 2023'e kadar AB genelindeki yeni otoparkların yüzde 10'una da elektrikli araç şarj ünitesi konacak. Amaç, iklim değişikliğine karşı sıfır karbon emisyonlu ulaşımı teşvik etmek.

Avrupa elektrikli araç endüstrisinin gelişmesini destekleyen bu planlar AB genelinde olumlu yansıyor. Hollanda ve Norveç, elektrikli olmayan, fosil yakıt (benzin, mazot, LPG gibi) tüketen motora sahip araçların satışını 2025'ten itibaren yasaklıyor. 

Günümüzde elektrikli araçların en büyük sorunu şarj etme imkanlarının kısıtlı olması ve şarjlarının çabuk bitmesi. Bu iki sebep, elektrikli araçlarla uzun mesafe kat edilmesini engelliyor. Şarj ünitelerinin yaygınlaştırılmasını zorunlu kılmak işin bir bacağı. Öbürü de elektrikli araçların geliştirilmesi. Tesla gibi elektrikli araba üreten markaların yanında Renault da uzun zamandır yüzde yüz elektrikli modeller üzerinde çalışıyordu. En son modeli Zoe'nin tek bataryada onaylanmış menzili 210 km. Yani yaklaşık 150 km olan İstanbul-Bursa arasını rahat rahat gidebilirsiniz hatta şarjınız yarı yol mesafesi kadar da artar.

POLONYA'DA FOSFORLU BİSİKLET YOLLARI

Polonya'nın Lidzbark Warminski şehrinin bisiklet yolları pilot bölge seçilerek ışıl ışıl yapıldı. Luminofor adı verilen fosforlu sentetik bir madde döşenen yollar, elektrik enerjisine ihtiyaç duymadan yerden aydınlanıyor. Sadece estetik ve güzel bir görüntü olmasının haricinde hem şehrin elektrik tüketiminde önemli bir düşüşe katkı sağlıyor hem ışık kirliliğinin önüne geçiyor bu yöntem. Üstelik bu fosforlu sentetik malzemenin pek çok rengi var. Lidzbark Warminski sakinleri mavi rengi tercih etmişler. Zemin üzerine işlenen fosforlu malzemelerle istenilen desen çizilebiliyor. Gündüz 10 saat boyunca düşük seviyeli güneş ışığını emen malzeme, hava kararında iyice şarj olmuş şekilde parlayarak o yolu kullananlara yol gösteriyor.

Bu proje aslında bir ilk değil. Projenin arkasındaki firma TPA. Hollanda'da da benzer fosforlu materyalle aydınlatılan yollar mevcut fakat Polonya'daki uygulama hiç ekstra elektrik ihtiyacı olmaması açısından bir ilk. Proje başarılı olursa Avrupa'nın diğer şehirlerine de hızla yayılması bekleniyor. Bu basit teknolojinin ülkemize de gelmesi için umuyorum ki önce bisiklet yollarının yaygınlaşmasını beklememiz gerekmez zira ışık kirliliğini sürdürülebilir ve yenilebilir şekilde hem de sıfır karbon emisyonlu olarak önlemenin en estetik ve pratik yolu olan bu teknoloji sadece bisiklet yolları değil kamusal alanlar, parklar, meydanlar gibi çok çeşitli kullanım alanına sahip.