YÖK'ÜN "ÜNİVERSİTELERE DAHA AZ REKLAM DAHA ÇOK AR-GE YAP" KARARI NE KADAR UYGULANABİLİR?

Micheal KUYUCU 18 Ağu 2019

Micheal KUYUCU
Geçtiğimiz hafta bayramdan önce YÖK, bayram müjdesi niteliğinde bir açıklama yaptı.

Yapılan açıklamada “YÖK’ten Vakıf Üniversitelerinin AR-GE Bütçeleriyle İlgili Önemli Karar” başlığını taşıyordu. Açıklamasında YÖK, “YÖK tarafından hazırlanarak yakın bir zamanda kamuoyu ile paylaşılan Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2019 Raporu'nda yer alan bazı vakıf üniversitelerinin Ar-Ge Faaliyetleri ile Reklam- Tanıtım Giderlerine yönelik ayırdıkları bütçe arasındaki çok büyük fark ve bu durumun kamuoyunca eleştirilmesi YÖK'ü bu konuda bazı önemli kararlar almaya yöneltti. YÖK, bu konuda bir çalışma başlatarak vakıf yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim ve denetim süreçlerine yönelik son yıllarda yapmış olduğu iyileştirmelere bir yenisini daha ekledi.” diyerek söze başladı.

Üniversiteler araştırmaya daha fazla para harcamak zorunda olacak

Açıklamada benimde birkaç hafta önce bu sayfalarda değinmeye çalıştığım bir konuya vurgu yapıldı. Vakıf üniversiteleri yani para karşılığı eğitim veren üniversiteleri AR-GE’ye 41 milyon TL harcarken kendileri ile ilgili tanıtım ve reklamlara 219 milyon lira harcadıklarını belirten YÖK, bu oranın 2547 nolu yüksek öğretim kanununda yer alan “yüksek öğretimin amacı” nın aştığını belirterek bu harcamalarda bir düzenleme yaptı. Yeni düzenlemeyle YÖK, vakıf üniversitelerinin toplam öğrenci gelirinin en az yüzde 1’i kadar “toplam” AR-GE (yani araştırma – geliştirme) bütçesi oluşturması, tanıtım ve reklam harcamalarının toplam öğrenci gelirinin yüzde 1’ini aşmaması karar bağlandı. Peki bu ne demek? Bunun Türkçesi şu: Para karşılığı eğitim veren üniversiteler sundukları eğitim hizmeti karşılığında aldıkları para ile eğitime ve araştırmaya daha çok yatırım yapmak zorunda kalacak. Bunun anlamı üniversiteler paraları yüksek öğretim adayları ve velilerini televizyon ve bilumum medya yayın organlarında verdikleri palavradan reklamlarla kandırmaya yönelik harcamak yerine eğitimin geliştirilmesine harcayacak. Bu konuda geçen ay bende bir yazı yazmış ve ben biraz daha ileri giderek eğitim kurumlarının reklam yapmasının yasaklanması gerektiğine vurgu yapan çok derin bir yazı yazmış, araştırma ve gözlemlerim sonucunda gördüklerimi anlatmıştım. O yazıdan dolayı beni pek çok kişi aramış bana “çok güzel yazdın ama böyle bir şey olmaz, bu kimsenin işine gelmez” demişti.  Üniversitelerin eğitim hizmetine yatırım yapmak yerine bugün toplumda hepimizin derinden etkilendiği algı oyunları ile kendi reklamlarını yapmaları kadar anlamsız bir şey yok aslında. Televizyon markalar gibi, deterjan markaları gibi çıkıp “biz bilmem ne üniversitesiyiz”, “biz bilmem neyiz” deyip, kuşlardan böceklerden güzel kız ve oğlanlardan oluşan reklam filmleri ile milleti kandırmaya kimsenin hakkı yok. Üstelik bu tanıtım reklamlarının bütçelerini de zenginin, yoksulun, mirasyedinin, çalışanın, yetimin kısaca eğitim için para veren herkesin cebinden alıp, akademisyenlerinin haklarından kısıp, iyi eğitim vermeden yapıp, sonra da çıkıp “en iyi üniversite biziz” diye ticari ahkamlar kesmek hiç hoş değil. YÖK bence yine insaflı davrandı, ben olsam RTÜK ile bir istişarede bulunur 2020 yılından itibaren vakıf üniversitelerinin reklamlarının, advertoryallarının tamamen yasaklanmasını ve bu bütçenin tamamının AR-GE ‘ye yatırılmasına karar verirdim.

Karar cambazların da planlarına darbe olacak

Burada bir bilinmeyen denklemi daha açmak istiyorum. Vakıf üniversitesinin başka bir şirkete para aktarması yasak. Bu tüm vakıflar için geçerli. “Ben senden vergi almıyorum sende kendine kar çıkartma, kalan parayı yine kendine harca” diyor sistem. Güzel bir mantık aslında ama gel gör ki bu sistem böyle işlemiyor. Biraz şeytanın avukatlığını yapayım size. Diyelim ki bir vakıf üniversitesinin patronusunuz, 1.000 TL gelir elde ettiniz. Bunun yüzde onunu tanıtım ve reklama harcadınız. Yani 100 TL. Siz bir paravan reklam ajansı kurup, ya da bir arkadaşınızın şirketine bu 100 TL’yi “tanıtım-reklam gideri” adıyla verirseniz. Bu arkadaşınıza da “30 TL’lik reklam ver gerisini bana ver, sana da 5 TL komisyon” derseniz bunun adı ne olur? Bu tarz muhabbetlerin yüksek eğitim kurumları ile anılması da çok üzücü.

Maalesef ülkemizde kolay para kazanmanın çok rahat yolları keşfediliyor. Kolay para kazanmaya harcadığımız emeği bilime ve normal para kazanmaya harcasak dünyada bir numara olurduk. Ama maalesef toplum olarak cambazlıkları maalesef daha çok seviyoruz. İşte bu karar bu tarz cambazların planlarına da bir küçükte olsa darbe olacak.

Bu karar yeterli mi?

YÖK bu kararı alırken yine insaflı davranmış ve vakıf üniversitelerinin bütçe planlamalarını yaptıkları göz önünde tutularak bu uygulamanın 2021-2022 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmasına karar vermiş. Yani özetle 2020 yazında da üniversiteler yine reklamlarıyla vaatlerini sıralamaya devam edecek.

Alınan bu karar Türkiye’nin geleceği adına çok önemli bir karar. Üniversitelerin bilim üretmesi, kaliteli eğitim vermesi, akademisyenini adam yerine koyarak ona değer vermesi ve onun üretmesini motive etmesi adına çok önemli bir adım. Bu bence bir milat bile olabilir. Ama kararda bir konuda ciddi bir hata var. Burada kota koyma fikri iyi olmuş, ama bence yetersiz. Çünkü kota olarak “vakıf üniversitesinin toplam öğrenci gelirinin yüzde 1’i denmiş.” Burada bir şey atlanmış. Çok öğrencisi olan bir üniversite ile daha az öğrencisi olan bir başka üniversitenin elde ettiği toplam öğrenci geliri arasında ciddi bir fark var. Burada nicel olarak büyük olan üniversitelere ve daha az sayıda öğrencisi olan ve nicel olarak daha küçük üniversitelere “sen yerinde kal” deniyor. Yani çok öğrencisi olan üniversite yine sayısal olarak daha büyük bir tanıtım bütçesine sahip olacak. Mesela İstanbul Aydın Üniversitesinin YÖK raporuna göre 35.999 öğrencisi var, Beykoz Üniversitesinin ise 2.745 öğrencisi var. Diyelim ki öğrenci başına kalan ortalama gelir 10 TL. Bakkal hesabıyla diyelim ki İstanbul Aydın Üniversitesi toplam 359.990 TL, Beykoz Üniversitesi 27.450 TL gelir elde etti. Yeni karara göre en fazla yüzde 1 oranında tanıtım ve reklam bütçesi ayıracak olan iki üniversiteden İstanbul Aydın Üniversitesi 35.999 TL, Beykoz Üniversitesi ise 2.745 TL’lik bir tanıtım ve reklam bütçesi yaratacak. Bu oran rekabetçi pazarlamada büyüğün yine büyük küçüğün yine küçük kalmasına neden olabilir. Ayrıca oligopol bir pazar yapısının da doğmasına neden olmasına da neden olabilir. Buda eşitsizlik. Onun için kota iyi bir fikir ama bu kotanın yüzde ile değil bir rakam ile belirlenmesi daha iyi olurdu.

Neden mi? Çünkü hepimiz biliyoruz ki insanlar reklamlardan çok etkileniyor. Reklam yapan ürünü, sektörü ne olursa olsun marka değerini arttırıyor ve kazanıyor. Çok reklam yapan ürünün hak ettiği fiyatın üstünden, daha değerli gibi satabiliyor. Öğrenci memnuniyeti düşük olan o kadar çok iyi reklam yapan vakıf üniversitesi var ki Türkiye’de…

Tam burs ver kota uygulama

YÖK gayet iyi niyetli bir biçimde davranarak “Ön lisans ve lisans düzeyindeki programlarının her birinde en az yüzde 20 tam burslu öğrencisi bulunan ve herhangi bir ad altında bu tam burslu öğrencilerden eğitim-öğretim süreçlerine yönelik ücret talep etmeyen vakıf yükseköğretim kurumları da reklam-tanıtım ve Ar-Ge hesaplamaları için belirlenen oranların kapsamı dışında kalacak.” şeklinde bir karar aldı. Yani bu ne demek?

Eğer bir bölüme 40 öğrenci alıyorsan bunun yüzde 20’ni yani 8 tanesini tam burslu alırsan, yukarıda anlattığım tanıtım – reklam harcaması ve AR-GE harcaması için alınan kota kararından muaf olacaksın. Bu aslında ekonomik durumu iyi olmayan gençlerin de paralı eğitim veren üniversitelerden faydalanmaları için alınmış bir motivasyon ama bu motivasyonu sağlayacak olan üniversitelere sağlanan “yüzde 20 öğrencin tam bursu olsun sende dilediğin kadar reklam yap”, ”AR-GE bütçende de serbest ol” motivasyonu beraberinde bazı soru işaretleri de getiriyor. Şu an 40 kişilik bir bölümde zaten ortalama 4 kişiye yüzde yüz tam burs veriliyor. Yaklaşık yüzde 10’luk bir uygulama var zaten. Bunu iki katına çıkartmak bence hiç zor olmaz. Yüzde 50 ve yüzde 75 burslu eğitim kontenjanından alırlar ve yüzde 100’lük kontenjana eklerler ve çok büyük bir para kaybı olmadan yine üniversiteler diledikleri kadar tanıtım ve reklam bütçesi harcarlar. Yani her iki konuda da bu yüzde 1’lik kotadan sıyrılabilir.

Sonuç olarak; ya YÖK aşırı iyi niyetli ya da ben aşırı katıyım. Hangisi bilmiyorum. Ama Türkiye’de yüksek öğretimin son yıllarda kötüye gittiğini gören ve bunun için üzülen biri olarak bazı radikal kararların alınması gerektiğine inandığım için öyleyim. Üniversiteler bizim dönemimizde daha farklıydı, şimdi özelleşmenin getirdiği furya ile nitelik çok düştü. Eskiden akademisyen dendiğinde “ouuu” derdi herkes. Avrupa’da yine öyle ama Türkiye’de akademisyenler birer ucuz işçi gibi. Ayrıca akademisyenlere çok ciddi haksızlıklar yapılıyor. Bütün bunlar üniversite patronlarının hırsları yüzünden oluyor. “En çok ben kazanayım” hırsı ticarette olur ama eğitimde olmaz, olmamalı da. Nicel büyüme hırsı yerine nitel büyümeye bırakırsa o zaman ülkemizde yüksek öğretim de yükselir. Özetle YÖK’ün aldığı vakıf üniversitelerinin tanıtım ve reklam bütçelerini kısıtlamasına ve AR-GE faaliyetlerini arttırmasına yönelik bu kararın pek çok aşılacak yolu var gibi görünüyor. Nitel büyüme hırsında olanlar kesin bu yöntemleri uygulayarak yine reklamlarla insanları uyutmaya ve yine az AR-GE çalışmasına devam edecektir. Bence YÖK’ün vakıf üniversitelerine birer “ticarethane” değil bir “eğitim kurumu” olduğunu hatırlatacak daha sert uygulamalar yapması gerekir. Yoksa vakıf üniversiteleri birer süper market olmaya devam edecek ve eğitimin kalitesinde düşüş yaşanmaya devam edecektir.

***

Bodrum Antik Tiyatroda 3 tenor

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Tenor Murat Karahan, İstanbul Devlet Opera ve Balesi solist sanatçıları Hakan Aysev ve Efe Kışlalı opera aryalarından, müzikallere, pop parçalarından türkülere geniş bir repertuvarla bir müzik şöleni sunacaklar. Bodrum Antik Tiyatroda 20 Ağustos gecesi gerçekleşecek konserde sanatseverler müziğe doyacak. Bodrum civarında olanlar bu etkinliğe mutlaka gitmeli derim.

***

Doksanların sevilen şarkısını coverladı

Canan; söz ve müziği FARUK K. imzası taşıyan, düzenlemesi Gökhan Holat’a ait 90'lı yılların hit şarkılarından  "Adam Olaydın’ı yeniden yorumladı. Video klipte; şarkının söz yazarı ve bestecisi FARUK K., oyunculuğu ve danslarıyla CANAN’a eşlik etti. Single Avrupa Müzik etiketi ile yayınlandı

***

Zeynep Dizdar’ın Günah’ı piyasada

Murat Uyar ve Zeynep Dizdar ortak bir şarkı yayınladı. Poll Production etiketi ile piyasaya çıkan ‘Günah’ şarkısının sözü Eylül Ceren Uyar, müziği ise Emre Tunç imzası taşıyor. Şarkının klip yönetmenliğini ise Erkan Nas üstlendi. Konser çalışmalarına hız kesmeden devam edeceğini söyledi.

***

Yunanistan’ın popüler yorumcusu İstanbul’da

Yunanistan’ın ünlü yorumcularından Nikos Kourkoulis özel bir etkinlik için İstanbul’a geliyor. Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfının gerçekleştirdiği Theotokia 2019 etkinlikleri kapsamında Yeniköy Panayia Kilisesi Avlusunda butik bir konser verecek olan Nikos Kourkoulis 25 Ağustos 2019 Pazar akşamı saat 19:30’da müzikseverle buluşacak.

***

Ayla Çelik “Daha ‘Bi Aşık”

Ayla Çelik, üçüncü stüdyo albümü “Daha Bi’ Aşık”ı müzikseverlerin beğenisine sundu. On dört şarkılık yeni albümü “Daha Bi’ Aşık”ın prodüktörlüğünü de üstlenen Ayla Çelik’e bestelerde; Gökhan Tepe, Serdar Aslan, Jean Marie Riachi; sözlerde ise Hakkı Yalçın, Şebnem Sungur gibi başarılı isimler eşlik etti. Yeni şarkıların yanı sıra albümde sözü ve müziği Erkin Koray’a ait olan 'Çok Derinlerde' adlı şarkıyı da coverladı.

***

Doktor & müzisyen Selçuk Başa’dan yeni şarkı
 
“Aşk Bekler mi” ve “Amorf” adlı albümleri ile müzik dünyasına farklı bir rüzgar estiren doktor müzisyen Selçuk Başa sözü ve müziği kendisine ait olan, düzenlemesi ise Turhan Yükseler’e ait “Sultan” adlı şarkısı ile pop müziğine kalite katmaya devam ediyor. Selçuk Başa, “Sultan” adlı şarkı, hayatında hep olumsuzluklar ve şanssızlıklar yaşamış, başka insanlar tarafından ezilmiş, başarısı kıskanılmış ve engellenmiş, ama aslında geleceğe dair umutları olan insanlar için yazıldı” diyor.
 

***

“Kan ve Gül” klasiğini kim yeniden hayat verdi?

“Film Olmuş Şarkılar' isimli projesi ile her ay dinleyicilerine Türk sinema dünyasında yer etmiş şarkıların yeniden yorumu ve düzenlemesiyle sürpriz yapan Erdem Yener, projenin beşinci teklisi olan 'Kan ve Gül’ü yayınladı. Söz ve müziği İskender Doğan’a ait olan eser, Erdem Yener'in kendine has yorumu ve yeniden düzenlemesi ile bir kez daha hayat buldu. 

'Kan ve Gül'ün klibi, 1970’ler televizyon müzik programlarına gönderme yapacak şekilde, siyah beyaz olarak çekildi. Klipte, program sunumunda Türk radyo televizyon tarihinin değerli yapımcı ve sunucularından İzzet Öz, Erdem Yener’e konuk olarak eşlik etti.

***

Berkay’ın “İz”i devam ediyor

Berkay, rap müziğin sevilen isimlerinden Tepki ile sözü müziği Harun Kolçak’a ait olan 'Deli Et Beni' şarkısını yeniden yorumladı. Tepki’nin üzerine söz yazdığı ve Çağrı Telkıvıran’ın Pop-rap tarzında yeniden düzenlediği şarkı dijital müzik platformlarına sunuldu.