​ZARRAB MESELESİ VE NATO'NUN KÜSTAHLIĞI

Ekin GÜN 19 Kas 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Türkiye hiç olmadığı kadar ciddi saldırı altında.

Türkiye hiç olmadığı kadar ciddi saldırı altında. NATO tatbikatında Atatürk ve Erdoğan’ın “düşman hedef” olarak belirlenmesi, ABD’nin Zarrab üzerinden 17-25 Aralık darbesini ısıtarak tekrar gündeme getirmek istemesi önümüzdeki günlerin zorlu geçeceğinin habercisi.

15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin ardından küresel laboratuvarlarda Türkiye yeniden hedefe koyuldu. Gezi olaylarıyla başlayan süreç, 17-25 Aralık darbesi ve 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle devam etse de küresel merkezin Türkiye’yi yıkma planlarından vazgeçtiği söylenemez. Son yaşamış olduğumuz hadiseler de bunun bir göstergesi.

Pentagon tarafından Türkiye ağır bir şekilde kuşatılmak isteniyor. O nedenle NATO tatbikatında yaşanan o küstahlığın hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Son senelerde maruz kaldığımız küresel operasyonlara bakarak bile bu durumun bilinçli yapıldığı anlaşılabilir. Bu noktada ulaşılmak istenen hedeflerden biri; Pentagon’un Türkiye’yi NATO’da istememesi. İkincisi ise Türkiye’nin kendi isteğiyle NATO’dan çıkmasının sağlanması. Pentagon sadece bununla da sınırlı kalmayıp ABD’de de siyasi mühendisliğe soyunmuş durumda. Geçenlerde Pentagon’un Twitter hesabından Trump’ın istifa etmesi yönünde çağrıda bulunan bir paylaşımın “yanlışlıkla” retweet edilmesi bunu kanıtlıyor. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, aslında “yanlışlıkla” yapılan hiçbir şey yanlışlıkla yapılmıyor. Bilerek ve isteyerek yapılıyor.

Zarrab meselesi de Türkiye’yi kuşatma operasyonlarından biri. 27 Kasım’da ABD’de yargı önüne çıkacak olan Zarrab üzerinden ABD’nin hedefi FETÖ’nün düzmece tapeleriyle Türkiye’yi dize getirmek! Zaten sürece bakıldığında bundan birkaç ay önce de Zafer Çağlayan’a ilişkin ABD yargısı tarafından çıkan tutuklama kararı bunun sinyallerini veriyordu. Bu son derece sinsi ve Türkiye’nin bağımsızlığını hedef alan bir operasyon. Böylelikle Türkiye sınırları içerisinde bir dizi ameliyata girmek isteyen ve Erdoğan nezdinde tüm Türkiye’yi hedef alan küresel merkezin tezgâhlarıyla boğuşuyoruz.

Peki ne yapmamız gerekiyor? Soğukkanlı olmamızın önemi büyük. Özellikle diplomasi kanallarını asla elden bırakmadan gereken her şeyi uluslararası hukuka göre yaparak var olan haklılığımızı bu açıdan korumak önemli. Bunun dışında ülke içinde birlik ve beraberliği sağlamak hayati önem arz ediyor. Gerek FETÖ’yle mücadelede olsun, gerekse de diğer tüm terör örgütleriyle mücadele olsun Türkiye’nin dünya üzerinde istediği tek bir şey var, o da “adil ve eşit bir şekilde yaşamak”. Küresel merkez de pastayı eşit bir şekilde paylaşmamak için her türlü azgınlığı ve küstahlığı sergiliyor. Hatırlar mısınız bilmem 15 Temmuz darbesinden sonra ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel, FETÖ’cü cuntacılar için “ABD ordusunun yakın müttefikleri” açıklamasında bulunmuştu. ABD, başarısız darbe girişiminden bu yana Türkiye’yi dize getirme planlarını asla bırakmadı. Sorun da zaten Türkiye’nin, ABD’nin “müttefik” olarak saydığı FETÖ’cülerle etkin bir şekilde mücadele etmesi. Türkiye’nin vesayet odağı olan kamu bürokrasisi üzerinde hakimiyetini kaybeden ABD’nin saldırılarını artırması da bu sebepten. Bekleyip göreceğiz, ama Gezi olaylarından bu yana gösterdiğimiz o dik duruşu her zamankinden daha fazla göstereceğimiz bir döneme girdiğimiz kesin.

O güzelim Beyoğlu’na ne zaman kavuşuruz? 

Beyoğlu denince aklıma hep ailem gelir. Çocukluğumda Beyoğlu’na gitmek istediğimde ailem tarafından uyarılır, oranın çok tehlikeli bir yer olduğunu söylerlerdi. Beyoğlu’nun o kozmopolitliği ailemi de korkutmuş olacak ki sık sık uyarma gereği duyarlardı. Oysa İstanbul’un her bir metrekaresini ayrı sevsem de Beyoğlu en sevdiğim yerlerin başında gelirdi. O kozmopolitlik aslında tam bir İstanbul özetine tekabül ederdi. Hala daha öyle! Bu renk cümbüşü, Türkiye’nin tek tipçi zihniyetler tarafından yönetildiği zamanlarda bile hiç bozulmadı, Beyoğlu her zaman barış içinde çoğulculuğun, çok sesliliğin yeri oldu. 

Gençliğimde uğrak semtlerimden biriydi Beyoğlu ama şimdilerde iş yoğunluğumdan ötürü pek gidemiyorum. Gidenlerden dinlediğim kadarıyla da Beyoğlu’nun eski halinden eser kalmadığını söylüyorlar. Özellikle dünyanın hiçbir yerinde olmayan o eşsiz İstiklal Caddesi’nin eski tadının kalmadığını da birçok yerden duyuyorum.

Ahmet Misbah Demircan başarılı bir belediye başkanı. Beyoğlu’na da birçok şeyi kattığını düşünüyorum. Şu anda yapılan çalışmaların da birçok projenin hayata geçirilmesiyle alakalı olduğunu duydum. Bu projeler hayata geçerse çok daha iyi bir Beyoğlu’na kavuşacağımız kesin. Özellikle yeni AKM de açıldıktan sonra Beyoğlu daha sık gideceğim yerlerden biri olacak. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın birçok projesi var. Bunları yerinde görmek isterdim doğrusu. Bir ara yolum düşerse merak etmiyor değilim.

Asıl senin başörtüsüyle sorunun ne Ertuğrul? 

Ertuğrul Özkök, Hatice Kübra’ya cevap verdiği yazısında “ne zaman bitecek bu başörtüsü mağduriyetizmi?” diye pişkince soruyor.

Onu bırak da senin başörtüsüyle alıp veremediğin ne Özkök?

Vakti zamanında “411 El Kaosa Kalktı” manşetlerinin mimarı olarak ülkede kaos çıkaramamanın acısını mı yaşıyorsun hala?

Soda iç, geçer belki.