Türkiye, yeni yüz yılına Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde devam kararı verdi.
Türkiye’de “yüzyılın”, dünyada ise “2023’ün en önemli olayı” olarak nitelendirilen seçimler geride kaldı.
Türkiye, yeni yüz yılına Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde devam kararı verdi.
Yerli ve yabancı analistlerin büyük kısmı, Erdoğan’ın milliyetçi ve muhafazakâr söylemlerde faz arttırarak seçimi kazandığını savunarak, yeni dönemin de bu akslar üzerinde şekilleneceğini ve Türkiye’nin içe kapanacağına dair değerlendirmelerde bulunuyor.
Ben bu değerlendirmelerin önemli ölçüde yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bu seçimleri kazandıran milliyetçi ve muhafazakâr söylemler değil, Erdoğan’ın küresel güçlerin Türkiye’nin siyasal yönetimini ele geçirmeye yönelik girişimleri karşısında ördüğü güçlü duvar oldu.
Türkiye “yeniden Erdoğan” diyerek siyasal bağımsızlığına sahip çıktı.
Bu seçim sonuçlarını tarif edecek en doğru cümle “Türkiye’nin siyasal bağımsızlığını korumanın zaferidir.”
Türkiye’nin yönetim gücünün ele geçirilmek istenmesinin nedeni, ülkenin bölgesel ve küresel bir güç olarak büyümesinin önlenmesi ve Türkiye’nin jeopolitik gücünden arzu ettikleri şekilde yararlanma arzusuydu.
Bu seçimlerle, küresel güçlerin bu hesaplarına karşı büyük bir barikat kurulurken, Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olarak ilerleyişinin de önü açıldı.
Yani Türkiye’nin önünde içe kapanma değil aksine dışa yönelimini daha da güçlendiren bir süreç var.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen akabinde, sözünü ettiğimiz küresel güçler dâhil, hemen hemen tüm ülke liderlerin ardı sıra yaptıkları tebrik açıklamaları da yeni döneme dair ipuçları veriyor.
Birincisi, bu tebrik açıklamaları söz konusu güçlerin “Erdoğan’ı devirme” çabalarını devam ettirmek yerine “Erdoğan ile çalışma” isteklerine işaret ediyor.
Kabul etmek gerekir ki son 10-12 yıl içinde Türkiye’yi en çok zorlayan konu bu olmuştu.
Şimdi başta ABD olmak üzere batılı güçlerin “Erdoğan’ı devirmeye çalışma” yerine “Erdoğan ile çalışma” yoluna gitmesinin Türkiye’nin önünü ciddi şekilde açacağını düşünüyorum.
O nedenle Türkiye’nin, yeni dönemde içe kapanma yeniden özellikle dış politikada çok daha proaktif bir siyaset izleyeceği kanısındayım.
Ve bunun doğu-batı dengesi gözetilerek ama daha çok batı eksenli olması çok muhtemel.
Erdoğan, iktidara geldiği günden bu yana ülkenin çok yönlü büyüme hedeflerini hep batı eksenli yürütmeye çalıştı.
Ama özellikle yukarıda sözünü ettiğimiz batı blokunun olumsuz yaklaşımları Erdoğan’ı farklı arayışlara yöneltti ki bu arayışlar sayesinde Türkiye gücünü koruyabildi.
Şimdi, yine belirtiğimiz şekilde batının Erdoğan’lı bir döneme hazır olduğuna dair verdiği işaretler, bozulan ilişkilerin onarılmasına yönelik önemli fırsatlar tanıyor.
Bu çerçevede yeni dönem açısından Türkiye’nin batı ile ilişkilerinin seyrine bakmakta yarar var.
İlk olarak Ankara-Washington ilişkilerini ele alalım.
Kanımca ilişkilerde hızla bir yumuşama sürecine girilecektir.
Bazı sorunlu alanlarda ilerleme sağlanması mümkün olacaktır ancak bunun sınırlı olacağı kanısındayım.
Washington’un F-16, Kıbrıs, Yunanistan, Ege ve Doğu Akdeniz gibi bazı konularda Türkiye’ye karşı kısmi olumlu yaklaşımlar sergilemesi muhtemeldir.
İki terör örgütü PKK ve FETÖ’ye yönelik desteklerinde de kısmi bir daralmaya gidebilir ancak her iki terör örgütünü koruyup kollama yaklaşımından vazgeçeceğini düşünmüyorum ki bu nedenle iki ülke arasındaki güven sorunu devam edecektir.
ABD için en önemli konulardan birisi stratejik düşmanları Çin ve Rusya yaklaşımları konusunda Türkiye’yi kendi safında hizalanmış şekilde görme arzusudur ki Türkiye bunu asla kabul etmeyecektir.
Erdoğan, son 10-12 yıldan bu yana en büyük düşmanı olan Biden istedi diye, yine özellikle bu süreç içinde en yakın dostluk ilişkisi kurduğu liderlerden biri olan Putin ile karşı karşıya gelmeyecektir.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri güçlü şekilde devam ederken belirttiğimiz şekilde ABD ile ilişkilerinde de kısmi bir iyileşme sürecine girilmesi yüksek olasıdır.
Burada en önemli konu, batı bloku içinde yer alan Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği ile ilişkiler konusudur.
Yine yukarıda belirttiğimiz üzere Avrupa ülkelerinin de “Erdoğan’sız bir Türkiye” hesaplarının berhava olması üzerine Erdoğan ile çalışma istek ve arzularını göstermelerinin Türkiye-Avrupa ilişkilerinde yeni bir dönemin önünü açacağı kanaatindeyim.
Bu cephede, Türkiye-ABD ilişkilerinden çok daha hızlı çok daha güçlü iyileşmeler beklenebilir.
Türkiye açısından bakılacak olursa ekonomik sıkıntıların aşılmasının ve ekonomik büyüme açısından en olası seçeneğin Avrupa ile ilişkilerin düzeltilmesi ve geliştirilmesi olduğu açıktır.
Türkiye kadar olmasa da Avrupa ülkelerinin de buna ihtiyacı var.
Ancak Avrupa açısından özellikle Rusya ve Çin ile yaşanan gerilimler konusunda Türkiye’nin izlediği dengeli politikalar hayati önemde.
Her ne kadar Avrupa, ABD’nin yönlendirmeleri ve dayatmalarıyla Kremlin’e dair, karşı bir pozisyona girmişse de bu ülkelerin hiçbirinin Rusya ile doğrudan bir savaşa girmek istemedikleri biliniyor.
Rusya ile denge politikası, bu ülkeleri Türkiye’ye ciddi şekilde muhtaç kılıyor.
Öte yandan Avrupa için Türkiye’nin jeopolitik öneminin vazgeçilmezliği de bilinen bir durum.
Bu nedenle yeni dönemde Türkiye Avrupa ilişkilerinde ciddi bir ilerleme olması çok güçlü olasılık.
Bu ilerleme, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinden çok ülkeler arası çıkar ilişkileri ekseninde yürüse bile bunun kısa vadede Gümrük Birliği ilişkilerinin güncellenmesi gibi alanlara da etkisi olacaktır.
Bu süreç, ABD’den farklı olarak Avrupa ülkelerinin FETÖ, özellikle de PKK’ya verdikleri desteği tümüyle değilse bile ciddi şekilde azaltmalarını sağlayabilir ki bu durum, Türkiye için hayati önemde olan terörle mücadele konusunda önümüzdeki dönem içerisinde çok önemli mesafeler alınmasını kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.