Yöneticinin bir koç gibi rehberlik etmesi, bir lider gibi zorlayıcı olması, bir girişimci gibi risk alması, bir patron gibi çok çalışmasından ziyade; çerçevesi, kuralları belirlenmiş organizasyonu hedeflerine ulaştırma sürecine nezaret etmesi beklenir.

           Yönetici, idareci, üst, girişimci, önder, patron, koç, lider, tüm bu kavramlar çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılsa da farklı oldukları bir gerçektir. Günümüz bilgi toplumunu yaşamaya çalışan bilgi insanının, ihtiyaç duyduğunu düşündüğümüz yönetim tarzı; bilgi ve hizmet odaklı liderliktir. Liderliğin en çok karıştığı, zaman zaman yerine kullanıldığı yöneticiliğe ve beraberinde yönetim sürecine kısaca değinmekte fayda var.

           İnsan, sosyal bir varlıktır. Yeryüzünde görüldüğünden bu yana diğer insanlarla birlikte yaşama eğiliminde olmuştur. Bir eğilimden öte sosyal bir ihtiyaç olan birlikte yaşama; bireylerin birbirlerinin karşılıklı hak ve hukuklarını, bireysel ve toplumsal ilişkilerini, çalışma hayatlarını kısacası hayatın tamamını düzenleme, koordine etme, yönetme ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Böylece yönetim fonksiyonu, insanların toplu hâlde yaşadıkları toplumun en küçük sosyal birimi olan ailede, iş yerinde ve toplumda insan ilişkilerini düzenleyen yegâne süreç olarak karşımıza çıkmıştır.

          Yönetim, özet olarak “insanların iş birliğini sağlama ve onları bu amaca doğru yürütme iş ve çabalarının ve başkalarının aracılığı ile amaçlara ulaşma veya başkalarına iş gördürme faaliyetlerinin toplamı” olarak tanımlanır. Sevk ve idare olarak bilinen yönetim sürecinin genel olarak çok geniş, kapsamlı ve karmaşık olduğu söylenebilir. Hemen söylenebilecek önemli bir husus da bu sürecin vazgeçilmez unsurunun insan olduğu gerçeğidir. Bunun içindir ki yönetim, “insan davranışları ile ilgili bir bilim dalı olarak” da tanımlanmıştır. Dolayısıyla birden çok insanın bir arada olmasından bu yana, öyle veya böyle bir yönetim sürecinden söz etmek mümkündür. Kabile hâlindeki aileler, ilk devlet örnekleri, ordular, kâr amaçlı kurum ve kuruluşlar ve nihayet toplumların oluşumu, gelişimi ve günün birinde yıkılmaları önemli ölçüde yönetim sürecinin sonucudur. Böylece yönetim, insan yaşamının her döneminde bireyi ailede, iş yerinde ve toplumda kuşatan bir süreçtir.  

          Böylesine karmaşık ve çok boyutlu olan yönetim sürecinde işletme sorumluluğunu alan kişilere, yani idarecilere ve yöneticilere ihtiyaç vardır. Yönetici; yönetim sürecinin sağladığı otorite gücünü elinde bulunduran, yönetim fonksiyonlarının sürekliliğini sağlayan kişidir. Temel yönetim fonksiyonları; planlama, örgütleme, kaynakları düzenleme, gözetim ve denetim olarak belirtilmiştir. Yönetici, yönetim işlevini sözü edilen yönetim fonksiyonları vasıtasıyla gerçekleştirir. Şu hâlde bir yönetim sürecinden söz ettiğimizde, genel olarak bu tanımlanmış sürecin işletilmesi sorumluluğunu alan bir yöneticiden de söz ederiz.

          Yönetici; genel olarak tanımlanmış bir göreve başkaları tarafından getirilen ya da atanan, işini yapması belirli kurallar ile tarif edilen, gücünü, yetkisini ve otoritesini bulunduğu makamın emrine verilen yaptırımlardan alan, genellikle yaptığı işin eğitimini almış olan, profesyonel çalışma alışkanlığı olan ve işini belirlenmiş süre ile yapan kişidir. Yöneticiye yönelik en önemli beklenti, tanımlanmış oyun kuralları çerçevesinde bir yürütmeyi gerçekleştirmesidir. Dolayısıyla yöneticinin bir koç gibi rehberlik etmesi, bir lider gibi zorlayıcı olması, bir girişimci gibi risk alması, bir patron gibi çok çalışmasından ziyade; çerçevesi, kuralları belirlenmiş organizasyonu hedeflerine ulaştırma sürecine nezaret etmesi beklenir. Birçok kaynakta; yöneticinin genellikle kendisi dışında belirlenmiş olan kuralları en iyi biçimde işletmesi, onun en önemli sorumluluğu olarak özellikle vurgulanmıştır.

          Lider ise; insanların önünü açan, onlar arasında tarifi zor bir bağlılık hissi oluşturan, izleyenleri arasında aynı amaca yönelmek ve onu gerçekleştirmeyi bir mücadele hâline getiren, sıradan insanlardan farklı bir renkliliğe, derinliğe, zihinsel ve sosyal yeteneklere, iletişim ve ikna becerisine sahip, varlıklar âlemine büyük bir resim olarak bakabilen ama tüm bunların üstünde insanların çıkarlarını kendi çıkarının üzerinde görebilen, yerel ve evrensel ahlak ve temel insani değerlere duyarlı, kaynağını objektif bilgi ve mantık kurallarından alan ama aynı zamanda gönül ve ruh dünyası da derin ve işlek olan adanmış bir kişiliktir.