Eski Yeniakit yazarı Abdurrahman Dilipak, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine yönelik çarpıcı iddialarda bulunmuş ve AK Parti'nin darbe girişimini 4 ay önceden bütün ayrıntıları ile bildiğini ileri sürmüştü. AK Partililerin darbeden habersizmiş de darbeyi halkın yardımı ile bastırmış gibi davrandıklarını belirten Dilipak, "Oysa hükümet 4 ay önceden darbe olacağını bütün ayrıntılı ile biliyordu. Halk ne olduğunu bilmeden darbeye karşı meydanlara çıktı. Sonuçta olan bu ülkeye oldu.. Yazık ki, gerçek çoğu kimsenin umurunda değil, herkes ötekileri suçlamakla meşgul.” ifadelerini kullanmıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli de Dilipak'ın iddialarına sert karşılık vermiş ve “Bu şahıs iddialarını kanıtlamazsa dünyanın en namert insanıdır” demişti.
Abdurrahman Dilipak'ın iddiaları üzerine Halkın Kurtuluş Partisi harekete geçti. HKP, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Hakan Fidan, Mevlüt Çavuşoğlu, Efkan Ala, Ali Erbaş; dönemin kuvvet komutanları Salih Zeki Çolak, Abidin Ünal, Bülent Bostanoğlu, Galip Mendi, Yaşar Güler; tüm kabine üyeleri ve milletvekilleri hakkında “anayasal düzeni ortaya kaldırmaya teşebbüs” ve “suça yardım ve yataklık” suçlarından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
Konuyla ilgili sosyal medya hesabından paylaşımda HKP Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak şu açıklamayı yaptı:
"Genel Sekreter Yardımcımız Av. Tacettin Çolak: 15 Temmuz kanlı kalkışması bir darbe değildir. CIA tarafından planlanmış, FETÖ’cülerin yenilgisine kurgulanmış ve özünde iki Ortaçağcı gücün yani AKP’giller’le FETÖ cemaatinin, Laik Cumhuriyet’in kazanımlarının üzerine çökme operasyonudur. Sonraki süreçte de çıkartılan olağanüstü hal yasaları, parlamenter sistemin tamamen ortadan kaldırılması, Ordunun sıfırlatılması, kışlaların önüne çöp kamyonlarının çekilerek itibarsızlaştırılması, harp okullarının kapatılması, milli eğitimde, yargıda, üniversitelerde tamamen AKP zihniyetinin hakim kılınması ve özellikle de Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir diktatöryal uygulamayla devletin tek kişi egemenliğine geçirilmiş olması bunun kanıtıdır."
