İletişim Başkanı Fahrettin Altun, TUSAŞ'a yönelik terör saldırısı sonrasında bazı görüntülerin medyada sorumsuz şekilde yayımlanmasına tepki göstererek "Terör propagandasına hizmet etmek asla kabul edilemez" dedi.
Altun, terörün amacının korku yaymak, sindirmek, kaos, istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı yaratmak olduğunu, Türkiye tarihinin yıllarca terörden çok çektiğini ifade ederek, "Yıllarca Türkiye terörle ne yazık ki dizayn edildi. Türkiye'nin politikalarına, terör örgütleri, terör aparatıyla yön verilmeye çalışıldı ve bunda da başarılı olundu. Fakat artık Türkiye böyle bir ülke değil. Türkiye artık terörle dizayn edilecek, edilebilecek bir ülke değil. Her ne olursa olsun biz teröre karşı çok kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürdük, sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Terörü kaynağında yok etme stratejisiyle, terörizmle, terör örgütleriyle kaynağı ne olursa olsun, şekli biçimi ne olursa olsun mücadeleye devam edeceğiz." diye konuştu.
"Görüntülerin yayımlanması bizi üzdü"
Terörle kararlı bir mücadele sürdürdüklerini, "terörsüz bir Türkiye" mücadelesi verdiklerini ancak bu süreçte terör propagandasının da terörizmin en önemli yardımcı unsurlarından biri olduğunu dile getiren Altun, şöyle devam etti:
"Ne yazık ki bu süreçte bizi üzen bir başka hadise daha oldu, iki gün önceki olayda. Maalesef terör örgütü mensuplarının propagandasına alet olacak şekilde bazı görüntüler servis edildi. Biz elbette bu görüntüleri kim servis ettiyse, bu terör örgütünün propagandasına bilerek ya da bilmeyerek kim hizmet ettiyse bu anlamda onların üzerine gideceğiz. Başsavcılığımız sürecin soruşturmasını gerçekleştirecek. Elbette bu süreçte yine bizi üzen husus maalesef bu görüntülerin sızdırılmasıyla birlikte medyanın da sorumlu davranmayıp, bu görüntüleri yayınlaması. Bu da bizi üzmüştür. Bu da bize bir kere daha medyanın, özellikle terör söz konusu olduğunda, terör eylemleri söz konusu olduğunda sorumlu yayıncılık ilkeleriyle hareket etmesi ve 'Hangi görüntüyü yayınlarsam bu görüntü terör hizmet eder?', bunu hesap etmesi gerektiği de net bir şekilde ortaya çıktı. Asla ve asla, ne olursa olsun kamuoyunu bilgilendirme vazifesi çok kıymetlidir."
Altun, kamuoyunu bilgilendirmenin demokrasinin esası olduğuna dikkati çekerek, bu anlamda medyanın en önemli işlevi olduğunu kaydetti.
"Fakat terör propagandasına hizmet etmek asla kabul edilemez. Bu nedenle sorumlu yayıncılık ilkeleri, mutlak suretle bu tür olaylar gerçekleştiğinde hatırda mutlaka tutulması gereken husustur." diyen Altun, Birleşmiş Milletler (BM) Küresel Eğilimler 2023 Raporu'ndan gelir eşitsizliği, küresel iklim krizi, göç hareketleri, iletişim alanında dijital uçurum ve sağlık hizmetlerine erişime ilişkin bazı göstergeleri paylaşıp, bunların 2024 itibarıyla küresel alanda var olan eşitsizlikleri, adaletsizlikleri ve dengesizlikleri gün gibi ortaya çıkardığını söyledi.
Eşitsizliklerin küresel düzeyde derinleştiğinin, dünyanın savaşlarla, işgallerle ve krizlerin farklı formlarıyla yüzleşmeye devam ettiğinin altını çizen Altun, kültürel anlamda da ırkçılık, yabancı düşmanlığı ile İslamofobi gibi pek çok olumsuz trendin bu süreçlere eşlik ettiğini anlattı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, bu tablonun küresel alanda bir istikrarsızlık ve kaos yarattığını, geleceğe dair bir öngörülemezlik hissinin egemen olmasını beraberinde getirdiğini, belirsizlik çağında yaşandığını ve kaotik bir belirsizliğin tecrübe edildiğini ifade etti.
Belirsizliğin uluslararası alanda norm halini aldığını gördüklerine, belirsizliğin uluslararası alanda, uluslararası ilişkilerde, çatışmalarda ve iktidar ilişkilerinde başlı başına bir soruna da dönüşebildiğine işaret eden Altun, içinde bulunulan belirsizlik çağının pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail'in Gazze'deki soykırımı ve bu savaşı bölgeye yaymakla ilgili politikasıyla derinleştiğini dile getirdi.
Bunlara küresel sistem kurumlarının işlevsizliği de eklendiğinde karşıya küresel adaletsizliğin kurumsallaşması sorununun çıktığına dikkati çeken Altun, bunun kaynağında da yine uluslararası alanda tarihsel olarak uzun süredir cereyan eden sömürü ilişkilerinin olduğunu aktardı.
Altun, küresel adalet krizini derinleştiren bir başka krizin de "hakikat krizi" olduğunu vurgulayarak, "Bugün bir yanda küresel adalet krizi diğer yanda hakikat krizi birbiriyle diyalektik bir ilişki içerisinde, birbirini besleyerek, büyüterek dünyada zulümlerin artmasına, acıların çoğalmasına hizmet ediyor." değerlendirmesini yaptı.
Hakikat krizinin, hakikatin değersizleşmesi, önemsizleşmesi, sıradanlaşması, yalan ve doğru arasındaki sınır çizgisinin ortadan kalkması, bu sınırın bulanıklaşması süreci olduğunu belirten Altun, bazı teorisyenlerin bugün yaşanan çağı "post-truth/hakikat ötesi çağ" olarak adlandırdıklarını, bu çağın da gerek analog medya düzeninin gerekse de belki çok daha fazla dijital medya düzeninin marifetiyle inşa edildiğini anlattı.
Hakikat krizinin insanları çok ciddi sınavlarla ve meydan okumalarla yüzleşmek zorunda bıraktığına işaret eden Altun, bu nedenle bütün dünyada bir demokrasi krizi yaşandığını da kaydetti.
"Dezenformasyon devletlerarası ilişkileri tehdit eden bir unsur"
Altun, "Bu hakikat krizi, uluslararası alanda da devletlerin birbirleriyle ilişkilerinde de yeni krizlerin gündeme gelmesine neden olan bir krizdir. Bugün dezenformasyon sadece bireyleri yahut da bağımsız bir şekilde toplumları tehdit eden bir unsur değildir, devletler arası ilişkileri tehdit eden bir unsurdur. İkili ilişkilerdeki gerçekten dezenformatif içerikler çoğu zaman diyalog süreçlerine, uluslararası diplomasi süreçlerine ciddi anlamda zarar verebilmektedir." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin Almanya'dan göçmen alacağı iddiasını yalanladık"
Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un geçen hafta Türkiye'yi ziyaret ettiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la yaptıkları görüşmenin ardından ülkeden ayrılır ayrılmaz bir dezenformasyon furyasının başladığını aktaran Altun, şöyle devam etti:
"Bir haber yayınlandı. Bu habere göre iki lider arasında bir gizli anlaşma imzalandığı ifade edildi. Neymiş bu sözüm ona gizli anlaşma, işte 'Türkiye Almanya'dan göçmen almayı kabul etti.' İddia bu, yalan bu, dezenformasyon bu. Diyeceksiniz ki madem böyle bir iddia var, bunun yalan olduğunu biliyorsunuz, bunu yalanlayın. Yalanladık, beşinci kez. 4 kere bu iddia gündeme gelmişti ve 4 kere İletişim Başkanlığının Dezenformasyonla Mücadele Merkezinden delilleriyle yalanladık. Dahası iki muhatap var. Herhangi biri de bunu ikrar etmiş değil. 'Evet biz böyle bir anlaşmaya vardık.' demiyor. Dahası bir resmi kurum da 'Bu yanlıştır, dezenformasyondur.' diyor. Fakat ilginç, üzücü bir şekilde Türkiye'den de Almanya'dan da bazı isimler, gerçek isimler, siyasette, medyada yer alan isimler bu yalanı tekrarlamaya devam ettiler. Bu sefer ben bireysel olarak kendim bu daha önceki 4 yalanlamayı da belgeleriyle koyarak bu iddianın bir kere daha yalan olduğunu beyan ettim. Sonrasında tekrar edilmediğini gördük. Fakat sorun şu ki 'Bu yalana, bu dezenformatif içeriğe muhatap olan insanların ne kadarı bu doğruyu anlattığımızda orada?' bunu bilmiyoruz. Sorun zaten bu hızlı enformasyon akışıyla beraber bu yalan içeriğin pompalanması. Bununla mücadele etmek zorundayız. Devletlerarası ilişkilerde bunun çok ciddi anlamda yansımalarını görüyoruz."
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde de bu dezenformatif içeriklerin ilişkileri zehirlemeye dönük defalarca devreye sokulduğunu gördüklerini ifade ederek, "Fakat her ne olursa olsun tabii ki güneş balçıkla sıvanmaz. Tabii ki hakikatin ta kendisi en değerli olan sermayedir ve elbette onun sürekli vurgulanması esastır. Fakat diğer taraftan bu hakikati tahrif etmeye yönelik girişimler devletler arası ilişkilere de zarar veren bir unsur." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da BRICS'e katıldığını hatırlatan Altun, "Cumhurbaşkanımız dün toplantıdan döndükten sonra yine uluslararası medyada dezenformatif bir içerik servis edildi, 'Türkiye'nin BRICS üyeliğine Hindistan karşı çıktı.' diye. Onun da yalan olduğunu söyledik. Umuyoruz, içeride bu yalanı herhangi bir aktör tekrar etmez." diye konuştu.
Altun, medya aktörlerinin sorumlu içerik üretmeleri ve bu alanda sorumlu şekilde faaliyet göstermelerinin önem arz ettiğini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Bu süreçte iletişim içeriklerini tüketenlerin de sorumlu ve gerçek anlamda farkındalık içerisinde medyayla iletişim kurmaları esastır. Ulusal ve uluslararası alanda bu yeni iletişim teknolojileriyle yüzleşirken, iletişim alanında farkındalık gösterirken bir yandan imkanların farkında olmalı bir yandan da bu yeni imkanlarla beraber gelen riskleri yönetmeli, buna dair kafa yormalıyız. İmkanların farkında olurken tehditlerin de ayırdında olarak ihtiyatlı fakat cesur davranmalıyız. Yeni iletişim teknolojilerine yaklaşımlarımız budur. Her ne olursa olsun kamu çıkarı adına bu iletişim teknolojilerini regüle etmek durumundayız. Vatandaşlarımızın haklarını, bu iletişim teknolojilerini elinde bulunduran şirketlere karşı korumalıyız. Bütün bunların yanında da cesaretle bu iletişim teknolojilerini kullanmalı, dahası bunların daha iyisi için biz yatırım yapmalıyız."
"Cumhurbaşkanının yürüttüğü lider diplomasisi Türkiye'nin dış politikasının önemli sermayelerinden biri"
Kamu diplomasisi ile vatandaş diplomasisinin önemine değinen Altun, "Türkiye olarak lider diplomasisinin çok kritik bir öneme haiz olduğunu görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu anlamda yürüttüğü lider diplomasisi faaliyetleri Türkiye'nin dış politikasının önemli sermayelerinden biridir. Kuşkusuz liderin tecrübesi, sosyal sermayesinin güçlü olması, öz güveni, realizm, idealizm, pragmatizm dengesini kurabilmesi, liderlerle kurduğu dostlukları ve benzeri imkanları hareket alanını genişletmektedir. Bu da ülkenin diplomasisine, çıkarlarının uluslararası alanda savunulmasına katkı sunmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Esas olanın bu belirsizlik çağında istikrar içerisinde kalabilmek olduğunu belirten Altun, bunun hayati bir unsur olduğunu fakat ondan daha da önemlisinin bu belirsizlik çağında istikrarlaştırıcı bir unsur, güç ve aktör olabilmek olduğunu anlattı.
Türkiye'nin son dönemdeki dış politika mücadelesinin önemli oranda bu alanda yoğunlaştığına dikkati çeken Altun, "Zira içinde bulunduğumuz dünya, coğrafya, dönem sadece kendi başımıza bir istikrar adası olarak var olabileceğimiz bir dönem değildir. Mutlak suretle çevremize, bölgemize istikrarlaştırıcı bir aktör olarak hizmet etmek durumundayız. Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa müdahale etme, bir barış zemini oluşturma çabası bununla ilgilidir. Türkiye'nin Balkanlar'daki, Afrika'daki, Orta Doğu'daki varlığı bununla ilgilidir." dedi.
Türkiye'nin bütün bu coğrafyalarda tarihsel anlamda bir karşılığı, kültürel hafızası, bu kültürel hafızadan kaynaklı imkanları olduğunun altını çizen Altun, bütün bunlarla beraber stratejik olarak Türkiye'nin istikrarlaştırıcı bir aktör olma yönüyle buralara yatırımlarının dünyanın barış ve istikrarına katkı sunma amacıyla yapıldığını bildirdi.
Altun, belirsizlik ortamı ve küresel kaos çağında üniversitelerin rolünün önemine dikkati çekerek, öğrencilerin "geleceğin Türkiye"sini şekillendirme yönündeki iradelerinin kıymetli olduğunu sözlerine ekledi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Türk-Alman Üniversitesinin yeni akademik yılının hayırlı olması temennisinde bulundu.