Süleyman DOĞAN
Beykent Üniversitesi özel (vakıf) üniversitelerin içinde ilklerden sayılır. 21 yıldan beri eğitim ve öğretim hayatında varlığını büyüyen sürdüren Beykent Üniversitesi 32 bin öğrencisiyle yüksek öğretim alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. Beykent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Adem Çelik, "Beykent Üniversitesi, geleceği bugünden düşünmek prensibiyle, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın her yerinde aranan ve ülkemizi 21. yüzyılda en iyi şekilde temsil edecek profesyoneller yetiştirmeyi görev edinmiştir. Üniversitenizi yakından tanımak için Beykent'e gelin ve geleceğe nasıl bir ortamda hazırlanacağınızı kendi gözlerinizle görün" diyor. Beykent Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Mehmet Emin Karahan başarılı bir bilim insanı olduğu kadar iletişimi kuvvetli, çalışkan, proaktif bir portre çiziyor. Profesör Karahan'ın bilimsel çalışmaları İstanbul'da uygulanmıştır. Kendisiyle üniversitenin Maslak'taki kampüsünde görüştük. Görüşme esnasında İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Göktan Ay'da hazır bulundu. Rektör Karahan ile yaptığım bu ilginç söyleşi ile siz aziz okurları baş başa bırakıyorum.
Sayın hocan dünden bugüne üniversiteniz nereden nereye gelmiştir?
Beykent Üniversitesi 1997'de kurulmuş ve 156 öğrenci ile Beylikdüzü'nde eğitime başlamıştır. Bugün Beylikdüzü, Maslak, Taksim ve Hadımköy olmak üzere 4 ayrı yerleşkede, 9 Fakülte, 2 Enstitü, 3 Yüksek Okulda, ön lisans, lisans ve lisansüstü olmak üzere 32bin öğrenciye, 610 kadrolu, bir o kadar da ders saati ücretli öğretim elemanı ile kaliteli bir eğitim vermektedir.
Üniversiteniz Türkiye için ne ifade ediyor ve Türk bilim alanına yaptığı katkılar nelerdir?
Beykent Üniversitesi bir Vakıf Üniversitesidir. Vakıf Üniversitesi olgusu Türkiye'de henüz çok yenidir. Bugün Yüksek öğrenim öğrencilerinin yüzde 16'sı Vakıf Üniversitelerinde okumaktadır. Dolayısıyla Vakıf Üniversiteleri Türk Yüksek öğrenimine katkıda bulunmakta ve omuz vermektedir. Bu katkı oranı yıllar geçtikçe daha da artacaktır. Sıkı kalite denetimi ve kontrolü yapılarak, Vakıf Üniversitelerinin gelişimi teşvik edilmelidir. Üniversitelerimiz toplum için bugün olduğundan çok daha fazla ve etkin şeyler ifade etmelidir. Bilgi ve teknolojinin üretileceği yerler üniversitelerdir. Üniversite-sanayi işbirliğinin sağlanması, ihracatta rekabet edilebilmesi ancak birinci el teknolojiye sahip olmakla mümkündür. Birinci el teknoloji de ancak kendi üniversitelerimizde üretilebilir. Dışarıdan birinci el teknolojiyi alamazsınız ve ithal edemezsiniz. Her ülke birinci el teknolojiyi kendisinde tutacak ve ikinci el teknolojiyi ihraç edecektir.
Sizce üniversitelerin temel acil sorunları ve çözüm yolları neler olabilir?
Türkiye'de Üniversitelerin sayısı hızla artmaktadır. Gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde Üniversitelerimizin sayısı henüz çok azdır. Daha çok Üniversiteye ihtiyacımız vardır. Fakat Üniversitelerimizin sayısını artırırken kaliteden kesinlikle taviz verilmemelidir. Üniversitelerin acil sorunu, kaliteli öğretim elemanı temin etmektir. Üniversiteler kesinlikle ulusal ve uluslararası akreditasyon ajansları tarafından akredite olmalıdır.
Üniversitenizin sanayi, bilim ve teknik işbirliğini yeterli buluyor musunuz?
Avrupa Gümrük Birliğine girmemizle birlikte sıçrama görülmesine rağmen, Üniversite-Sanayi işbirliği henüz istenilen düzeyde değildir. Sanayi Üniversiteye ihtiyaç duymalı, Üniversite'de birinci el teknolojiyi üreterek sanayiye destek olmalıdır. Bu karşılıklı etkileşim gerçekleşirse, sanayi, bilim ve teknik işbirliği de artacaktır
Üniversitenizin yakın ve uzak hedef olarak Türk bilimindeki vizyonunu ve yerini nerede görmek istiyorsunuz bu alandaki çalışmalarınız nelerdir?
Üniversitemizin yakın hedefi de, uzak hedefi de kaliteli bir eğitim vermek, araştırma yapmak ve topluma yararlı hizmetler sunmaktır. Bunun için akademik kadromuzu devamlı takviye ediyoruz ve kuvvetlendiriyoruz. Araştırma ve yayın yapmayı teşvik ediyoruz. İndeksli dergide yayımlanan her makale için 5 bin 500-6 bin 600 TL teşvik veriyoruz. Araştırma çalışmalarına daha fazla zaman ayırmak için, bütün akademik personelin ders yükü haftanın dört gününe yayılıyor. Haftada bir gün " araştırma izni " kullanıyorlar. Araştırma izni gününde Üniversiteye gelme mecburiyeti yok. Kütüphanelere gidilebiliyor, danışman ziyaretleri yapılabiliyor.
Yükseköğretim meseleleriyle yakından ilgilenen bir rektör olarak Türk yüksek öğretimini ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türk Yükseköğreniminin geleceğini iyi görüyorum. Artık sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da Yükseköğretimde kaliteyi artırma gayreti içerisindeyiz. Kalite Kurulu oluşturuldu. Yasası çıktı. Üniversiteler her yıl iç denetim, 5 yılda bir de dış denetim görüyor. Her yıl YÖK Denetleme Kurulu Denetlemeleri de yapılıyor. Her geçen yıl işler daha düzenli, daha güvenli ve daha kaliteli hale geliyor. Rastgele bir gidiş yok.
Türkiye'deki üniversitelerin bilim, teknik ve üretime katkı bakımından dünya üniversiteleri ile rekabet edebilecek düzeye gelmeleri için neler yapılmalıdır?
Üniversitelerin ürettikleri bilim ve teknoloji ile, dünya üniversiteleri ile rekabet edebilmesi için, üniversitelerin araştırma alt yapıları geliştirilmeli ve araştırma çalışmaları teşvik edilmelidir. Bu imkanlar sağlandığında Türk akademisyenler de en az yabancı araştırıcılar kadar başarılı olacaklardır. Bundan en küçük kuşkum yok.
Üniversite Rektörü olmak nasıl bir duygu, hissiyatınızı paylaşır mısınız?
Üniversite Rektörlüğü bir sorumluluk makamıdır. Eğitim ve öğretimin kaliteli olarak yürütülmesinden, öğrencilerin, idari ve akademik personelin her türlü akademik ve sosyal problemlerinden siz sorumlusunuz. Bu sorumluluğu günün 24 saatinde yaşarsınız. Öğrencilerin ve personelin sevinci ile sevinir, üzüntüsü ile üzülürsünüz. Onların her şeyine ortak olursunuz.
Öğrenciler neden üniversitenizi seçsinler?
Üniversitemiz İstanbul'dadır. İstanbul bir Üniversiteler şehridir. İstanbul 3 İmparatorluğa başkentlik yapmış bir şehirdir. Dünyanın en güzel şehridir. Üniversitemiz ilk kurulan Vakıf Üniversitelerinden birisidir. Bu sene 21.nci akademik yılımızı yaşıyoruz. 4 yerleşkemiz de şehir merkezindedir ve ana ulaşım kolaydır. Aktif ve dinamik bir akademik kadromuz var. Kaliteli bir eğitim veriyoruz. Bursluluk oranımız yüzde 50 civarında. Üniversitemizde 2 öğrenciden birisi burslu olarak okuyor. Öğrenci merkezli olarak çalışıyoruz. Çok aktif olarak çalışan bir Öğrenci Dekanlığımız var. Diğer Dekanlıkların ilgi ve bilgi alanı dışında kalan tüm problemlerle Öğrenci Dekanlığı ilgileniyor. 55 civarında , aktif olarak çalışan öğrenci kulüplerimiz var. Benim ve diğer Rektör Yardımcılarımın, Dekanlarımın, Müdürlerimin ve Bölüm/Program Başkanlarımın kapıları sürekli açık. Önceden randevu almaya, kapı vurmaya gerek yok. Yanımızda kimse yoksa doğrudan gelip görüşülebiliyor. Eğitimin gidişini ve kalitesini sürekli kontrol altında tutuyoruz. Öğrenciler için daima bir sosyal aktivite bulunabiliyor. İhtiyaca yetecek kadar yurt imkanımız da var. Yani bir Üniversite öğrencisinin isteyebileceği her şey en kaliteli olarak kendilerine sunuluyor.
Üniversiteyi nereden nereye getirdiniz?
7 yıldır Beykent Üniversitesinin rektörlüğünü yapıyorum. Üniversite benim rektörlük dönemimde öğrenci sayısı ve akademik personel sayısı olarak 4-5 kat büyüdü. Eğitimimiz her geçen yıl daha kaliteli hale geldi. Kendi bünyemizden yetişen akademik personelde Doçentlik seviyesine gelenler oldu. 1-2 yıl içerisinde bunlardan Profesör olanlar olacak. Artık kurum aidiyeti olan ve kendi kendine yetebilen bir Üniversiteyiz. Tanınan, bilinen ve güvenilen bir üniversiteyiz. Öğrencilerimiz ve personelimiz Beykentli olmaktan gurur duyuyorlar. Demek ki kurum aidiyeti tamamlanmış.
Dünya ölçeğinde bilim, teknik ve teknolojiye katkılarınızı sıralar mısınız?
Ben İnşaat Mühendisiyim. İhtisas alanım Hidromekanik, Hidrolik ve Sediment Transportu. Bu alanlarda, indeksli dergilerde yayımlanmış ve çok sayıda atıf almış makalelerim var. İstanbul'daki ilk deniz deşarjı projeleri olan Ahırkapı, Kadıköy, Üsküdar ve Baltalimanı deniz deşarjı projelerinin hem hidrolik hesaplarının yapılmasında, projelendirilmesinde ve hem de model çalışmalarında yer aldım. Deniz deşarjlarında getirdiğimiz yenilikler var. Kağıthane deresinin, Kağıthane-Haliç arası düzenlemesinin projelendirmesini rahmetli arkadaşım ve ağabeyim Prof.Dr.Ferruh Müftüoğlu ile birlikte yaptık. Bu projelerin hepsi uygulandı ve şu an faaliyettedir.
2023 yılı vizyonunuz nedir? Yeni Türkiye'nin yeni rektörleri nasıl olmalıdır?
2023'de Cumhuriyetimizin 100'ncü yılını idrak edeceğiz. Dünyada birçok ülke bu konuda henüz emeklerken, bizim 100'ncü yılımızı kutluyor olmamız başlı başına çok büyük bir başarıdır. Üniversitelerimizin 2023 vizyonu da buna paralel olmalıdır ve bu gidişe ayak uydurmalıdır. Ayak uyduramayanlar bu yarıştan çekilmek zorunda kalacaklardır. Üniversite rektörleri de bu düşünce ve gayret içerisinde ve öncü olmalıdır. Bilim ve Teknoloji baş döndürücü bir hızla değişiyor ve gelişiyor. Üniversiteler bu gelişime ve değişime göre sürekli kendilerini yenilemelidir. Bunu sağlayacak olan da Üniversite yönetiminin direksiyonunda oturan rektörlerdir.
Yeni Türkiye'de yeni üniversite modeli nasıl olmalı?
Yeni Türkiye'de, yeni üniversite modeli olarak, devlet ve vakıf üniversiteleri varlıklarını korurken, özel üniversiteler de kurulmalıdır. Bu uygulama rekabet getirecek, rekabet de kaliteyi artıracaktır.
Öğrencilerin tercih ve yerleştirilmesinde üniversitenin yeri ve rolü ne olmalıdır?
Üniversiteler bütün verilerini objektif olarak öğrencilerin önüne sermeli ve doğru tercih yapma konusunda öğrencileri bilgilendirmelidir.
YÖK kalkmalı mı, yoksa görev ve sorumluluğu yeniden tanımlanarak devam mı etmeli?
YÖK kalkarsa kaos olur. Üniversitelerimizin sayısı her gün artıyor. Bunlar arasında koordinasyonu sağlamak, kalite kontrolünü yapmak ancak YÖK gibi bir yapı ile olabilir. Eksikleri varsa giderilebilir. Fakat başıboşluk asla olamaz.
KİMDİR?
1949'da Uşak'ta doğdu. 1960'da Uşak Cumhuriyet İlkokulunda, 1963 de Uşak Halit Ziya Uşaklıgil Ortaokulunda, 1966 da Uşak Lisesinde, 1971 de, İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesinde bitirdi. Ekim 1971'de İTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesinde Asistan olarak girdi. 1975'de İTÜ'de doktorasını tamamladı. 1977-1979 yıllarında, Kanada'da Queen's ve Alberta Üniversitelerinde doktora üstü araştırma yaptı. 1980 de Doçent, 1988 de Profesör oldu. İTÜ'de, Anabilim Dalı Başkanlığı, Bölüm Başkan Yardımcılığı, Dekan Yardımcılığı ve Rektör Yardımcılığı gibi idari görevler üslendi. 38 yıl İTÜ'de çalıştıktan sonra, 2009'da kendi isteğiyle emekli oldu. Aynı yıl başladığı Beykent Üniversitesinde 2010 yılından beri Rektörlük görevini yürütmektedir. Evli ve iki kız babasıdır.