Onlar kültür sanatın gizli kahramanları, ses emekçileri. Hepimiz merak salmışızdır dublaja bir dönem. Taklit etmeye çalışmışızdır. Gelin Aynur Karabaş Can önderliğinde biraz daha yakından tanıyalım "Dublaj"ı.

Sesini ne zamandan beri kullanıyorsun? Ses hayatında nasıl önemli olmaya başladı?

İletişimde hiç şüphesiz sesin önemi çok büyüktür. Daha 18 yaşında ilk olarak radyoya başladığım zamanlar. Mikrofon ile tanışmam ve sesin öneminin farkındalığı...

O dönem aldığım Tiyatro dersi ile birlikte diyaframı kullanma, sesi kontrol etme ve istediğim duyguyu ses tonuna yansıtma gibi beceriler edindim. Sonrasında alacağım özel diksiyon dersi ile de dilimize hakim olmayı yani Türkçenin kuralları ile birlikte daha etkili konuşabilme becerisini edindim. Tabi bu yıllar geçtikçe daha da oturdu ve kendi karakteristik ses tonum ve tavrım oluştu.

Seslendirme çeşitleri var mıdır? Senin yatkınlığın en çok hangi tarza?

Dublajda yerli ve yabancı diye ikiye ayırabiliriz. Yerlide Türkçe çekilen işler, yabancıda ise orijinal dış kaynaklı işler alınır. Birini yapan diğerini de yapabilir elbette. Ben orijinal; yani yabancı projelerde seslendirme yapıyorum. Bunlar belgesel, çizgi film, sinema ve diziler vb. Bunun yanı sıra bir de özel şirketlere reklam, tanıtım, promosyon, sosyal medya ve dijital platform prodüksüyon işleri de var tabi.

Sesini kullanırken nelere dikkat edersin? Reklam ya da belgesel seslendirirken tavrın ne olur? İşin birkaç tüyosunu bizimle paylaşır mısın?

Öncelikle Türkçeyi doğru kullanmaya dikkat ederim. Yani elimizdeki metne (gerçi bir süredir tablet ya da bilgisayar ekranından okuyoruz, eskisi gibi artık elimizde kağıt desteleri yok) hakim olmamız gerekir. Çeviriler her zaman iyi olmayabiliyor, burada seslendirenin dil bilgisi devreye girer. Yani Türkçesi ve telaffuzu doğru olmalı. Konuşurken her bir harfi duyurmalıyız; ki buna iyi artiküle etmek deniyor. Kulaklığıma gelen orijinal sesten karakterin oyununu alarak, seslendirdiğim role girerek konuşmalıyım. Neticede yaptığımız iş mikrofon oyunculuğu ve bunu biz dublajcılar kurallara uyarak en iyi şekilde yapmalıyız.

Aslında işin bir tüyosu yok ama şunu söyleyebilirim, her işte olduğu gibi dublajın da bir matematiği var, bunu çözebilmek için de meslekte daha önce başlayan usta, duayen sanatçıları bolca dinleyip, stüdyoda kulaklığı takıp replikleri takip ederek yapılması gereken bir iş bu. Başı böyle.

Ne kadar vakit ayırırsanız o kadar gelişirsiniz.

Dublaj bambaşka bir alan böyle dinleyince senden. Sesin bir nevi başka türlü kullanımı. Ses oyunculuğu zor mu peki? Tanışma sürecini bize anlatır mısın?

Tanışmam 90’lı yılların sonuna dayanıyor. 1999'da radyoda programcıydım ve bir gün başka bir radyoda ''İzlediğiniz ünlü karakterlerin sesi olmak ister misiniz?'' diye bir anons yapıldığını öğrendim. Hatta radyodan bir arkadaşım "Aynur tam sana göre bir iş, senin sesin çok güzel, başvurmalısın" dedi. Hiç düşünmeden hemen gittim ve "Bu işi yapmak istiyorum" dedim. Stüdyoya alıp bir demo kayıt aldılar. "Ses harika, Türkçe gayet iyi, fakat tecrübe eksik" denildi. Az önce de bahsettiğim gibi; o işin matematiğini bilmiyorum yani. Elime aldığım teksti okumaya başlayınca bu hemen belli oluyor.

Daha sonra çok çalışarak, stüdyoda kayıtları bolca dinleyip, her gün düzenli mesai harcayarak üstesinden geldim. Hatta tek kuruş bile kazanmadan cebimden harcayarak gidip geliyordum stüdyoya. Bu arada beni tek tük de olsa kayıtlara alıyorlar, minik seslendirmeler yaptırıyorlardı. İşi mutfağında öğrenmek bana çok şey kazandırdı. Üç ay dolmadan ilk rolümü aldım. O gündür bugündür dublaj benim birinci öncelikli mesleğim oldu. Bu ilk stüdyom; "Senkron TV" idi. Bugün duyduğunuz tanıdığınız birçok profesyonel sesin yetiştiği, sektöre girmesine vesile olmuş iyi bir stüdyoydu orası. Ve benim böyle bir stüdyoda mesleğe başlamış olmam en büyük şansım oldu. Orada duayenler ile kayıtlara girmem, işi her yönüyle öğrenmiş olmam çok büyük kazanım oldu. Tabi her meslekte olduğu gibi ses alanında da seslendirmenin yanı sıra, dublaj, mikrofon oyunculuğu elbette ki zor fakat çok çalışarak emek vererek üstesinden gelebilirsiniz. Ben geldim.

O dönemlerden bu yana geniş bir zaman yelpazesinin içindesin. Nasıl değerlendirirsin?

Türkiye de dublaj ilk olarak 1932'de yerli bir film ile başladı ve böylece yeni bir meslek doğmuş oldu. 1964’te TRT'nin kurulması ile diziler, filmler, reklamlar çekilmeye başlandı. Böylece seslendirme ve dublaj sanatçılığı da önem kazandı.

1990 da ilk Özel TV'lerin kurulmasıyla birlikte yabancı filmlerin, dizilerin sektörü yükselttiği görüldü. İşler daha fazlalaştı ve "Dublaj"ında popülerliği artmış oldu.

Ben seslendirmeye "Analog" sistemden "Dijital" sisteme geçiş yapılmadan kısa bir süre önce başladım. O dönem işler "Tulum" dediğimiz sistem ile yapılıyordu, yani stüdyoya birden fazla konuşmacı ile girip, replik sıramız gelene kadar bekliyorduk. O sırada "Tekst"i, "time code"ları kaçırmadan, her konuşmacının repliğini içimizden prova yaparak takip ettiğimiz, kendi rolümüz gelince de mikrofona yaklaşıp repliğimizi okuduğumuz bir yöntemdi bu. Tabi tüm bunları yaparken de içeride kayda ses girmemesi, tam zamanında girmemiz ve hata yapmamamız çok mühimdi. Çünkü "Analog sistem" olduğu için şimdilerde olduğu gibi kelimenin ortasından girip ya da tek repliği birkaç kerede alıp işi teknisyene bırakma şansımız yoktu. O günlerden bugünlere her şey gibi dublaj sektörü de çok değişti ve gelişti.

Bugün; seansımı aldığımda stüdyoya gidip, verilen saatte kayda girip, işimi bitirip başka bir stüdyodaki seansıma yetişebiliyorum. Her şey daha sistematik. Artık öyle gece yarılarına kadar stüdyolarda kayıtlar alınmıyor. Tabi şimdilerde artan stüdyo sayısının da etkisini es geçmeyelim.

Her sesi iyi olan dublajcı olabilir mi?

Tabii herkes Doktor, Mühendis, Hakim olabileceği gibi elbette Dublaj sanatçısı da olabilir. Yeter ki emek sarf etsin.

Kötü ses diye bir şey yoktur. Herkesin kendine has bir ses tonu ve ses rengi vardır. Ona göre rol konuşur, yol alır mesleğinde. Yaşlandıkça da sesinin olgunluğuna göre roller konuşmaya devam eder. Fakat her şey için olduğu gibi bu meslek için de emek sarf ederek ses ve nefes egzersizleri yapmayı ihmal etmemeli, ses aralığını ne kadar genişletirse konuşacağı projelerin kapsamının da genişleyeceği akıldan çıkmamalıdır. Çünkü aynı ses tonuyla sadece belirli seslendirmeler yaparsınız, bu da iş yoğunluğunuzu olumsuz yönde etkiler.

Dublaj sanatçısı olmak için ne yapmak gerekir?

Öncelikle bunu ne için istediğiniz önemli. Bir karar almalısınız. Hobi olarak mı yoksa geçimimi sağlamak için mi yapacağım? Bu sorunun yanıtını verdikten sonra, bir hedef belirleyip o doğrultuda devam etmek gerekir. Çünkü bu aynı zamanda mesleğe ne kadar önem verdiğinizi ve saygı duyduğunuzu da gösterir. Ciddi bir iştir ama bir o kadar da keyiflidir, çok sevmeniz gerekir, sahne tozunu alan bir oyuncu artık nasıl ki tiyatro aşığı olup kendini sahnelerden uzak tutamazsa, mikrofon oyunculuğu da öyledir, bir ucundan tuttuğunuzda artık bırakamazsınız. “Her sesi iyi olan dublajcı olabilir mi?”nin yanıtını anımsayın aslında bir birine çok yakın. Evet isteyen iyi bir dublaj sanatçısı olabilir ama bunun için mesleğe dair eksik yanlarını geliştirmeleri gerekir. Bunun için bir eğitim programından geçmelerini tavsiye ederim. Bunun için açılan kurslar, akademiler var. Burada görev yapan hocalar çok yetkin isimler. Eğitim boyunca mesleğin inceliklerini, kullandığımız dilin zenginliklerini, ses ve diksiyon eğitimini teknik bilgileri sizlere aktarıyor. Bunu bir stüdyoda, yapılan kayıtları izleyerek ve verilen küçük küçük rollere girip çıkarak da yapabilirisiniz.

Eğitim kurumlarından mezun olan yeni konuşmacı adayları da stüdyolarda bolca pratik yaparak kendini geliştirebiliyor. İyi bir öğrenci olmak, yine çok çalışmak ve sabırlı olmak gerekiyor hasılı.

Dublajın olmazsa olmazları "Nida"lar. Senin en çok kullandığın nida hangisi? İşin püf noktası var mı?

Kamala Harris'ten resmen aday olduktan sonra ilk röportaj Kamala Harris'ten resmen aday olduktan sonra ilk röportaj

Nida dediğimiz, o an konuştuğunuz karakter ne yapıyorsa yani kulaklığınıza ne ses geliyorsa, onu seslendirmenizdir. Ağlıyor ise ağlıyor, çığlık atıyor, korkuyor, şaşırıyor, gülümsüyor, kahkaha atıyor, nefes alıyor, öpüşüyor, boğuluyor, öksürüyorsa siz de bunları yapıyorsunuz. Yaparken de mikrofon mesafesini iyi belirleyip tüm bu duyguları sadece sesinizle izleyenlere vermeniz gerekli. Oyunu ne kadar iyi verirseniz o kadar kaliteli güzel iş yapmış olursunuz.

Dublajcılar iyi kazanıyor mu?

Aslında bu mesleğe ne zaman başladığınız ve şu an ne kadar aktif olduğunuzla ilgili bir durum. Bunun içinde stüdyolar tarafından tercih edilen bir ses tonuna sahip ve mikrofonda oyunculuğunun iyi olması gerekir. Bugün yeni başlayan ama çok başarılı genç konuşmacılar var. Gerçekten çok yetenekliler ve kazanıyorlar da. Yine de sadece dublaj yaparak çok iyi paralar artık kazanılmıyor. Ama sonuçta reklam, tanıtım vb işlerde seslendirme yapıyor, farklı projeler alıyorsanız kazancınız da ona göre şekilleniyor. Tabi birde gelişen teknoloji ile birlikte yapay zeka sorunu geliyor. "Sorun" diyorum, çünkü mesleğimizin geleceği bakımından, insana ihtiyaç duyulmadan yapılacak işler kategorisinde, sektörümüz için çok büyük bir tehlike.

Kim ile aynı sahnede mikrofon paylaşmaktan mutlu oldun? Seslendirme ekibinde ismini görünce mutlu olduğun isimler var mı?

Mesleğimin ilk aylarında, stüdyo sayısının iki üç olduğu zamanlarda, çok kıymetli isimlerle yan yana aynı projelerde çokça çalışmış olmanın mutluluğunu hep yaşamışımdır. Bunlardan biri Ender Yiğit'tir. Onun yönetmenliğinde seslendirme yapma şansına erişen nadir konuşmacılardan biri olduğuma inanıyorum. Hatta yeri gelmişken bir anımı da anlatayım: Bir gün yine Ender Yiğit yönetmenliğinde kayıttayız, ben de "kız çocuğu" konuşuyorum, kayıt akıyor, diğer kızı konuşan arkadaşımla birlikte okuyoruz; benim repliğime sıra geliyor; iki amca çocuğu kızları oynuyoruz. Karakterler yıllar sonra görüşüyorlar ve ben çok heyecanlı bir şekilde şöyle diyorum; “Heeeyy merhaba sevgili kuzen nasılsın seni görmek ne kadar ...” Ender Yiğit ayağa kalkıp, “kuzen değil o kuzin kuziiiin, kız çocuğu olunca kuzindir erkek olunca kuzendiiiir bunları öğrenin artık yahu “diye bir kükredi ki, camın diğer tarafından içeri atlayacak sandım bir an. Çok şey öğrendim ondan, 25 sene geçti üzerinden hala her gördüğümde anlatır güleriz birlikte. Yine ilk rollerimi konuştuğum zamanlarda Şenay Gürler, Gülen Karaman, Müge Oruçkaptan, Özden Ayyıldız ki kendisi idolümdür, onlarla aynı anda birlikte seslendirme yapma fırsatını yakaladım. Hala da devam ediyoruz fakat gelişen teknolojiyle birlikte birçok projenin seslendirme kadrosunda yer alsak da kanal sistemi ile çalışıldığı için birbirimizi göremiyoruz. Bugün aramızda olmayan, çok değerli yeri doldurulamayacak isimler de var. Onlardan biri Ayhan Kahya. Onunla yan yana aynı stüdyoda rol konuşmayı çok isterdim. Transformers'ta Optimus'u seslendiren ve "Ben Optimus Prime" repliği ile sesi kulaklara kazınan çok özel bir sestir. Öyle ki sesi Transformers'ta konuştuğunda tamamen kendi orijinal sesidir ve sesi üzerinde hiç oynanmadan yayınlanan tek konuşmacıdır. Optimus karakterinde diğer ülkeler aynı sesi yakalayabilmek için konuşmacının sesi ile cihazlarla oynamışlardır. Allah rahmet eylesin. Seslendirme yaptığım projelerde birlikte çalışmaktan çok keyif aldığım çok değerli arkadaşlarım var elbette, hatta aklıma hemen üç dört isim geldi bile ama şimdi burada söylemeyeyim ki diğer meslektaşlarıma haksızlık olmasın.

Başrol seslendiriyorsun. Kendinle çok özdeş olduğunu düşündüğün roller oldu mu?

Ben birçok aktristi konuştum aslında ve bugüne kadar binlerce proje belki de daha fazla. İçlerinde gerçek yaşam hikayeleri olanları beni hep çok etkilemiştir; down sendromlu bir çocuk, kanserli bir anne, şiddet gören bir kadın, öyle ki bazen stüdyodan ağlayarak çıktığımı bilirim. Ama animasyon işlerini hep sevmişimdir çizgi film Cedric, Yaramaz çocuk Henry, Temel Reis/Safinaz, hiç unutmadıklarım!

Sunuculuk'ta ya da Dublaj'da başına gelen ilginç bir olay oldu mu?

Aklıma ilk gelen; sabah gittiğim ilk stüdyoda konuştuğum rolün daha sonra gideceğim stüdyoda da denk gelmesi. Aynı gün aynı rolü, iki kere farklı stüdyoda farklı kanallara konuşmak gerçekten ilginçtir.

"En iyi seslendirdiğim işti. O filmi izleyin beni anlarsınız" diyeceğin bir film önerin var mı?

Aslında seslendirdiğim bir işe TV'de denk geldiğimde izlerken hep “şunu böyle alabilirmişim, bu repliği şu şekilde alsaymışım, neden öyle yapmışım ki?” Ya da "şöyle tonlasam daha iyi olurmuş'' dediğim çok olur. Seslendirirken zorlandığım tek tür, zombili ya da korku filmleri. Onun dışında aldığım tüm işleri severek ve yaşamım üzerine düşünerek almışımdır herhalde. O kadar çok film belgesel dizi aldım ki her bir senaryodan bir şey öğreniyor insan. Ama önerebileceğim benim listemde de ilk üçe giren bir Bollywood filmi "3 Idiots (üç ahmak) çok severim, farklı zamanlarda 3-4 kere izlemişimdir. Aamir Khan'ın başrolünde oynadığı filmde Khan'ın sevgilisini oynayan Kareena Kapoor'u ben seslendirdim. Nette aratıp bulup izleyebilirsiniz.

Mesleki anlamda gençlere ne önerirsin?

Ne yapıyorlarsa hakkını vererek yapmalarını. Hata yapabilirler, ayakları takılabilir düşebilirler, hiç doğrulamayacaklarını düşünebilirler. Bu işte şevkinizi kıranlar, kıskananlar sizden daha iyi olduğunuzu düşünenler olabilir. Öncelikle niyetiniz hep kendi iyiliğiniz ve başarınız için olsun. Siz doğru oldukça, çok çalışıp işinizin en iyisi olmaya çalıştıkça karşılığını mutlaka alırsınız. Ayrıca kendinizi geliştirmeyi hiç bırakmayın ve asla ben oldum demeyin. Ben bile bugün hala kendimde yeni bir şeyler keşfediyor ve öğrenmeye devam ediyorum. Bizim mesleğin karizması büyüktür alçak gönüllü ve tevazuyu hiç elden bırakmamak lazım. Kişiliğiniz ve karakteriniz ile profesyonelce yaptığınız işlerde her zaman aranan ve tercih edilen kişi olursunuz.

Muhabir: Belkıs Yılmaz