10 Ekim 2025'te varılan ateşkesin en kritik maddelerinden biri, İsrail ile Filistin arasında karşılıklı esir takasıydı. Bu süreçte, özellikle müebbet hapis cezası almış Filistinlilerin serbest bırakılması talep edildi. Onlardan biri de El-Bureyc Mülteci Kampı'ndan İmad es-Serrac’tı. İki kez müebbet ve ek 50 yıl hapis cezasına çarptırılan Serrac, 13 Ekim 2025’te özgürlüğüne kavuştu.
Serbest bırakıldıktan sonra yaşadıkları, İsrail hapishanelerindeki uygulamaların boyutunu gözler önüne serdi.
Sahte Teşhisle Yıllarca "Tedavi"
Serrac’ın sağlık sorunları, 2017’deki toplu açlık grevine katılmasıyla başladı. Mide ve idrar yolları dahil olmak üzere birçok organında sorunlar oluştu. İsrail Ceza İnfaz Kurumu tarafından yapılan tahliller sonucu Askalan’daki Barzilai Tıp Merkezi’ne sevk edilen Serrac’a burada prostat kanseri teşhisi kondu.
Yüksek dozda kortizon içeren ilaçlar verildi, kemoterapiye başlandı. Ancak Ekim 2023'te Gazze’ye yönelik saldırıların başlamasıyla birlikte tedavisi 7 ay boyunca tamamen durduruldu. Bu süreçte hem fiziksel hem de ruhsal olarak çöküş yaşadı.

“Kandırıldım” Esaretten Özgürlüğe Gerçekle Yüzleşme
Serbest bırakıldıktan sonra Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta bulunan Nasır Hastanesi’ne giden Serrac, burada yapılan testler sonucunda hiçbir kanser bulgusuna rastlanmadığını öğrendi. Elinde herhangi bir resmi rapor bulunmadığı için durumu doktorlara sözlü olarak anlatmak zorunda kaldı. Ancak detaylı tahliller sonucunda teşhisin tamamen yanlış olduğu ortaya çıktı.
Serrac o süreci şöyle anlattı:
“İlaçlar yüzünden bazı organlarım zarar gördü. İdrar yollarım tahriş oldu ve kaçırmaya başladım. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordum ama başka seçeneğim yoktu. Nasır Hastanesi'ndeki doktorlar bana kanser olmadığımı söyledi. Bu büyük bir rahatlama oldu. Şimdi hem ruhsal hem fiziksel olarak çok daha iyiyim.”
Sistematik Tıbbi İhmal ve Sahte Hastalıklar
Serrac’a göre yaşadıkları, bireysel değil sistematik bir uygulamanın parçası. İsrail’in, Filistinli esirlere yönelik “sahte hastalık teşhisi ve kasıtlı yanlış tedavi” yoluyla fiziksel ve ruhsal tasfiye politikası uyguladığını ifade etti. Daha önce de birçok örneğe tanıklık ettiğini söyleyen Serrac, Cenin’deki bir esirin çenesinden yapılan bir enjeksiyonla hasta edildiğini ve serbest bırakıldıktan kısa süre sonra hayatını kaybettiğini aktardı.
Bir Değil, Binlerce Vaka
Gazze’de tanıştığı 20’li yaşlardaki bir gencin de benzer bir süreci yaşadığını anlatan Serrac, o kişiye de kan kanseri teşhisi konulduğunu, kemoterapi ve lökoferez tedavisi gördüğünü ancak serbest kaldıktan sonra hasta olmadığını öğrendiğini belirtti.
Serrac, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu şekilde kandırılan, yavaş yavaş öldürülen, hem fiziksel hem de manevi tasfiyeye uğrayanların sayısı çok fazla. Hakkımda yalan haberler yayılarak ailemin morali defalarca bozuldu. Bu, İsrail’in uzun süredir uyguladığı, sistematik ve herkesin bildiği bir politika. Gardiyanlar ve işgalcilerden beklenen bir davranış bu.”
Gözaltında Tıbbi İşkence Bir İstisna Değil, Yöntem
İsrail hapishanelerinde uygulanan tıbbi ihmal, sahte teşhisler ve psikolojik yıpratma yöntemleri, sadece bireysel bir zulmün değil, devlet politikası haline gelmiş bir sistemin parçası olarak yorumlanıyor. Uluslararası kamuoyunun, bu tanıklıklar ve belgeler karşısında nasıl bir tavır alacağı ise merak konusu.