İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, işgal altındaki Golan Tepeleri’nde yaptığı dikkat çekici ziyaret sırasında, Suriye’ye yönelik saldırılarla ilgili sert ve net mesajlar verdi. Julis köyünde yaptığı açıklamalarda, Suriye sahasında yaşanan gelişmelerin tesadüfi olmadığını vurgulayan Netanyahu, “Kiminle karşı karşıya olduğumuzu gayet iyi biliyoruz, bu yüzden kararlılıkla güç kullandık” ifadelerini kullandı.
Bu çıkış, yalnızca İsrail kamuoyunu değil, Orta Doğu’daki tüm aktörleri alarma geçirmiş durumda. Zira Netanyahu’nun açıklamaları, sahada zaten gergin olan dengelerin daha da kırılgan hale geleceğinin habercisiniteliğinde.
şam kırsalındaki hedefler: israil’in yeni angajman haritası mı?
27 Ağustos’ta Şam kırsalında yer alan Küsve bölgesine düzenlenen hava saldırılarında altı Suriye askerinin hayatını kaybetmesi, İsrail'in Suriye'ye karşı yürüttüğü stratejik saldırı modelinin yeni bir evreye geçtiğini gözler önüne serdi. Özellikle Mani Dağı’nın art arda bombalanması, İsrail’in sadece taktik değil, stratejik bir mesaj verme amacındaolduğunu gösteriyor.
Netanyahu'nun açıklamalarındaki “hükümet kendini kandırmıyor” vurgusu, İsrail'in Suriye sahasındaki gerçek aktörleri çok net bir şekilde analiz ettiğini ve hedef belirlemede herhangi bir tereddüt yaşamadığını ortaya koyuyor. İsrail kamuoyunda bu açıklama, “Netanyahu, sahadaki maskeleri kaldırıyor” şeklinde yorumlandı.
golan tepeleri'nde kalıcı işgal sinyali
İsrail’in Golan Tepeleri'ni 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu bilinirken, 2024 yılı Aralık ayında tampon bölgeye yapılan müdahale, bu işgalin sınırlarını daha da ileri taşıdı. Özellikle tampon hattın ötesine geçilerek Şam'a 20 kilometreye kadar yaklaşılması, uluslararası hukuk açısından büyük tartışmalar yaratıyor.
Netanyahu’nun son açıklamalarıyla birlikte, İsrail'in güney Suriye'deki varlığını geçici değil, kalıcı hale getirmek istediği algısı güçleniyor. Bu durum, 1974’te imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın fiilen geçersiz hale geldiği yorumlarını da beraberinde getirdi.
süveyda'da karışıklık, şam'da sarsıntı
İsrail’in Suriye’deki eylemleri sadece sınır bölgeleriyle sınırlı değil. 13 Temmuz’da Süveyda’da patlak veren çatışmaların hemen ardından, İsrail’in doğrudan müdahalesi, bölgede istikrar beklentilerini altüst etti. Özellikle Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi ile Genelkurmay binasına yönelik saldırılar, İsrail’in artık sadece taktik değil, rejimi hedefleyen stratejik hamlelere yöneldiğini gösteriyor.
Bu saldırılar, Esad yönetiminin iç kamuoyundaki pozisyonunu zayıflatırken, İran destekli milisler başta olmak üzere bölgedeki diğer aktörleri de alarma geçirmiş durumda. İsrail, kendi güvenliğini sağlamak adına bu tarz ön alıcı saldırıları meşru görse de, uluslararası kamuoyunda bu tutum ciddi bir meşruiyet krizi yaratıyor.
savaş mı, stratejik caydırıcılık mı?
Netanyahu’nun sözleri, İsrail’in Suriye’ye yönelik politikasında bir kırılma mı yoksa mevcut stratejinin sertleşmesi mi sorularını gündeme getiriyor. “Ben saf değilim” ifadesi, İsrail yönetiminin artık diplomatik illüzyonlardan uzaklaştığını ve sahadaki gerçekliğe göre hamle yaptığını ortaya koyuyor.
Özellikle 2025’e yaklaşırken, İsrail’in Suriye'deki varlığına yönelik yeni bir uluslararası dengeleme süreci başlayabilir. Ancak Netanyahu’nun kararlılığı, bu sürecin kolay olmayacağının sinyallerini veriyor.